Ağa Takılanlar

“Al Almanya’dan hazır beyinleri, üniversiteleri adam et. Harika bir hediye. Evet bunların neticesinde Yahudilerin hayatları kurtuldu, müteşekkiriz ama ardındaki motivasyon hep aynıydı: Olgunlaşmış zenginlikleri bu topraklara getirmek. O nedenle bu örnekler tam olarak hoşgörü göstergesi değildir. Zaten hoşgörü kelimesini de hiç sevmem. Ne demek bu yani? Beni tolere ediyorsun, öyle mi… Ne çirkin, ne felaket kelime. Reddediyorum.“ İSHAK ALATON

İzak BARON Diğer
25 Ocak 2012 Çarşamba

EĞER TÜRKİYE, İSRAİL'LE AKP HÜKÜMETİNİN YAŞADIĞI DÖNÜM NOKTASINDAN SONRA GARAUDY GİBİ YAHUDİ DÜŞMANI İSİMLERİ SAVUNMAYA KALKARSA KENDİNİ ÇOK KÖTÜ BİR DURUMDA BIRAKIR

Garaudy, çok katı Yahudi düşmanı bir isimdi ve bazı İslamcı akımlar tarafından finanse ediliyordu. Saddam Hüseyin ve İranlı mollalar finanse ediyordu onu. Garaudy, saçma ve tutarsız bir şekilde Yahudilere ve Yahudi soykırımı mağdurlarına saldırdığı zaman hapse girmeliydi. Komünistler tarafından çıkarılan Gayssot yasasının problemi şuydu: Biraz ters bir şekilde, "ifade özgürlüğü iyi amaçlarla kısıtlanabilir" diyordu. Şurası doğru ki, II. Dünya Savaşı sırasında yaşanan Yahudi soykırımın reddi problemli bir tavırdır. Yine de ben, meselenin bu yasa olmadan çözülebileceğini düşünenlerin tarafındayım. Yani bu yasa olmadan da Roger Garaudy gibi bir adam yalanları ve hakaretleri nedeniyle ağır bir şekilde cezalandırılabilirdi. Bunun için özel bir yasaya gerek yoktu. Bu anlamda ben, tarihçilerin bu yasaya gösterdiği muhalefete çok uzak değilim. Ama bugün bu yasa varsa uygulanması gerektiğini düşünüyorum. Bu demek değildir ki, bu yasa sonsuza kadar genişletilebilir. Bu çok tehlikeli bir eğilim olurdu ki bugün bu yasanın nasıl tehlikeli ve manipülatif bir şekilde kullanılabileceğini daha iyi görüyoruz. Ama dikkatinizi çekmek ve uyarmak isterim. Eğer Türkiye, İsrail'le AKP hükümetinin yaşadığı dönüm noktasından sonra Garaudy gibi Yahudi düşmanı isimleri savunmaya kalkarsa kendini çok kötü bir durumda bırakır. Unutmayın ki ben, Profesör Vernstein ve Türkiye'nin dostu diğer Yahudiler, bu olayda Türkiye'ye karşı adaleti sağlamak için hareket ediyoruz. Eğer Türkiye, Yahudi soykırımını reddeden Garaudy gibi isimleri savunursa bunu yapmamızın da bir anlamı kalmayacak. Garaudy yaptıkları için cezalandırılmalı...

Alexandre Adler

http://www.haberturk.com/gundem/haber/707665-bu-bir-yasa-degil-bir-siyasi-suikast

BURADA İLGİNÇ OLAN ŞEY ANTİ-TÜRKİYE İTTİFAKINDA BİRLEŞEN DÜŞMANLAR: İRAN VE İSRAİL

SON dönemde İsrail ve İran basınında neredeyse aynı cümlelerle Türkiye karşıtı yazılar çıkıyor. Son birkaç aydır dikkat çeken bir gelişme yaşanıyor Ortadoğu basınında. Türkiye konusunda çıkan haber ve yorumların mahiyetinde göze çarpan bir unsur var. Özellikle belli kaynakların neredeyse propaganda seviyesine ulaşan anti- Türkiye yayınları, Suriye meselesi ile ilintili görülse de, aslında Türkiye'nin orta ve uzun vadede bölgede oynayacağı role darbe vurmayı hedefliyor.

Burada ilginç olan şey anti-Türkiye ittifakında birleşen düşmanlar: İran ve İsrail.

İsrail basını Batı kamuoyuna sesleniyor: "Türkiye, Amerika ile tehlikeli bir düzeyde samimi. İdeolojik olarak İslamcı. Demokrat görüntüsü altında kendi halkına eziyet eden bir ülke. Türkiye'nin bölgede söz sahibi olması hepimiz için tehlikeli..."

İran ve uzantısı yayın organları ise Ortadoğu'ya sesleniyor: "Türkiye, Amerika ile tehlikeli bir düzeyde samimi. İdeolojik olarak Sünni. Demokrat görüntüsü altında kendi halkına eziyet eden bir ülke. Türkiye'nin bölgede söz sahibi olması hepimiz için tehlikeli..."

Ceren Kenar

http://www.stargazete.com/dunya/dikkat-ceken-gelisme-haber-416083.htm

STADIN ADINI ALDIĞI BAŞBAKANLARIMIZDAN ŞÜKRÜ SARAÇOĞLU ÇOK ESASLI BİR TÜRKÇÜYDÜ. HATTA AÇIK AÇIK SÖYLEMEK GEREKİRSE BİLDİĞİN TÜRK NAZİSİYDİ

Lefter(is) Küçükandon(i)yadis’in (parantez içindeki harfler Türkiye Cumhuriyeti’nin orjinal isimden attığı harflerdir) Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı’ndan uğurlandı.

Başbakan’ın da katıldığı son derece güzel, anlamlı, dokunaklı bir törendi.

Gel gör ki ortada çok acayip bir durum vardı. Stadın adını aldığı başbakanlarımızdan Şükrü Saraçoğlu çok esaslı bir Türkçüydü. Hatta açık açık söylemek gerekirse bildiğin Türk Nazisiydi. İsmet İnönü tarafından Başbakanlığa atandıktan sonra 5 Ağustos 1942’de hükümet programını okurken “Biz Türk’üz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar bir vicdan ve kültür meselesidir. Biz ne sarayın, ne sermayenin, ne de sınıfların saltanatını istiyoruz. İstediğimiz sadece Türk milletinin hâkimiyetidir” demişti.

O yıllar Nazi’lerin iktidarda olduğu ve dünyayı kasıp kavurdukları yıllar. Her yöne saldırdıkları gibi Alman arî ırkını bozduğunu düşündükleri tüm Yahudileri, Çingeneleri, komünistleri ve eşcinselleri toplama kamplarına toplayıp öldürüyorlardı. Maksat sadece “temizlik” değil Yahudi sermayesini de Almanlaştırmaktı.

Saraçoğlu Nazi Almanyası’na büyük sempati duyuyor ve destek veriyordu. Almanya’nın Ankara Elçisi Von Papen ile yakın ilişki içindeydi. TC banknotlarını Almanya’da bastıran, paslanmaz çeliğin (dolayısıyla silahın) hammaddesi kromun sevkini Almanya’ya yapan, Saraçoğlu ideolojik olarak da çok yakındı Nazi Almanyasına. Türkiye’nin Rum, Ermeni, Yahudi gibi unsurlardan temizlenmesi gerektiğine inanırdı. Vurucu darbeyi de Varlık Vergisi’yle yaptı.

Mutlu Tönbekici

http://haber.gazetevatan.com/Haber/425276/1/Gundem

İRAN VE İSRAİL GİBİ İKİ DÜŞMANI AYNI GÖRÜŞTE BİRLEŞTİREBİLMEK ÇOK GÜÇ BİRŞEY DEĞİL Mİ?

Davutoğlu’nun en sevdiği projeydi, ancak bırakın sıfırı, etrafımızda bize ters bakanların sayısı giderek artıyor. Her yanımız sorun doldu. Bu durumun sorumlusu, belki de ilk defa bizler değiliz. Uluslararası koşullar ve ikili ilişkilerde yaşanan yol kazaları bizi bu noktaya getirdi. Güzel bir bina inşa edelim derken, duvarlar yıkıldı. Şimdi yeni planlar yapıp, yeniden inşaata başlayacağız. Ancak bugünkü durum pek parlak değil. Herkes bizimle kavgaya başladı.

En tipik ve hayret veren örnek, haftabaşında İsrail’in Jerusalem Post’u ile İran’ın Kayhan gazetelerinin, Türkiye hakkındaki ortak görüşleri: “Ankara artık güvenilir bir başkent değildir ve bölgedeki istikrara ciddi bir tehdit olmaya başlamıştır”.

İran ve İsrail gibi iki düşmanı aynı görüşte birleştirebilmek  çok güç birşey değil mi?

Mehmet Ali Birand

http://www.cnnturk.com/Yazarlar/MEHMET.ALI.BIRAND/Darbeleri.yargilamak.Ataturk.aleyhtarligi.degildir/42.5257/

HERHANGİ BİR ‘’MİLLİ ÇEŞNİLİ’’ KONUYU ELEŞTİREN BİR YAZININ OTOMATİK OLARAK BİRİLERİNİ GİZLİ İSRAİL AJANI YAPACAĞI BİR ZAMANDA YAŞADIĞIMIZA HİÇ ŞAŞIRMADIM

Herhangi bir ‘’milli çeşnili’’ konuyu eleştiren bir yazının otomatik olarak birilerini gizli İsrail ajanı yapacağı bir zamanda yaşadığımıza hiç şaşırmadım (komik, zira ajan olarak adlandırıldığım yazının içinde ‘’İsrail’’ veya ‘’İsrailli’’ kelimelerinin hiçbiri geçmiyordu). Kutsal Türk savunma sanayiinin akıllı insanları benim Burak Bekdil olmadığımı, bunun bir takma ad olduğunu keşfettiler. Fotoğrafımdan da gizli-Yahudi olduğumu keşfetmiş olabilirler. Bunlar ‘’yeni Türkiye’nin’’ çağdaş özellikleridir.

Burak Bekdil

http://www.hasturktv.com/israili_taniyalim/3242.htm

KİM Kİ BU NEFRETİ KUSTU, AĞZINA BİBER SÜRÜLECEKTİR

ÖYLE, zira umuyorum ki aslında Abdülhamit – Meşrutiyet – Cumhuriyet çizgisinde yekpare bir bütün oluşturan ve yaşadığımız coğrafyayı “ötekinden temizlemek” hedefini gütmüş olan o yakın tarihin kara sayfaları artık samimi biçimde okunmaya başlanacaktır.

Sanıyorum ki, hatun kişi bir bakanın dahi hiç utanmadan ve hiç gocunmadan kullandığı “Ermeni dölü” lafı lügâtten silinecektir. Kim ki bu nefreti kustu, ağzına biber sürülecektir.

Bekliyorum ki, yine yaşadığımız coğrafyayı “ötekinden temizlemek” art niyetini taşımış olan 1934 Trakya Yahudi pogromu; 1942 Aşkale Varlık Vergisi; 1955 İstanbul Rum pogromu; 1964 Azınlık Kararnamesi falan şimdi dobra dobra sorgulanacaktır.

Oysa ne gezer, bunlar birer boş hayal ve birer saf hezeyan olarak kalıyor!

Hadi Uluengin

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/19737011.asp?mnID=19737011

DÜŞÜNEBİLİYOR MUSUNUZ,  YARIŞMAYI KONUŞMAK İÇİN PROGRAMA ÇAĞRILIYOR, İNANCI, KÖKÜ SORULUYOR!

Yeter artık!... Her şey bir süre önce bir haber kanalındaki bayan programcının ne alakası varsa Eurovision'da ülkemizi temsil edecek Can Bonomo'ya 'Yahudi misin' diye sormasıyla başladı... Düşünebiliyor musunuz, yarışmayı konuşmak için programa çağrılıyor, inancı, kökü soruluyor!..Ve günlerdir de bu konuda yazılar yazılıyor... Olumlu da olsa gündeme getirilmesi yanlış... Bonomo'nun inancı, kökeni kimseyi ilgilendirmez... İlgilendirirse bu ayırımcılığa girer...

Aslında 24 yaşındaki genç sanatçının: 'Müziğin dili, dini, ırkı yok. Ben Türküm. Yahudi olmak bir dindir. 540 senedir buradayız. Bunun konuyla alakası yok. İspanya'dan 540 yıl önce gelmişiz. Türküm, Türkiye'yi temsil edeceğim' demesi, bilinç altında 'dini ve etnik ayırım'dan bir türlü vaz geçemeyenlere ders olmalı...

Uğur Güneri

http://www.gunes.com/2012/01/18/yazar/1820/ugur_guneri_/anchormanlara_kapak_olsun_.html

BU GÜNE KADAR EUROVİSİON'A GİDEN SANATÇILARIN KAÇI CAMİ İMAMIYDI?

Bazı sitelerde, Can Bonomo'nun Yahudi olduğu yazılır oldu son günlerde...

Yahudi olması neyi değiştirir? Yahudi olsa ne olur... Bu güne kadar Eurovision'a giden sanatçıların kaçı cami imamıydı?

Bırakın bu saçma sapan eleştirileri...

Eskilere körü körüne bağlanıp kalmak... Onlardan medet ummak yerine... Yeni yeni insanlara şans verin... Karalama kampanyalarından vazgeçin artık…

Bir kere de alkışlama cesaretini gösterin...

http://fikirfabrikasi-fikirfabrikasi.blogspot.com/2012/01/can-bonomo-eurovisiona-giderse.html

YOLUN AÇIK OLSUN CAN... BU ÜLKEYİ EN İYİ ŞEKİLDE TEMSİL EDECEĞİNE İNANIYOR, SENİNLE GURUR DUYUYORUM...

Ben Can'ı tanımıyordum... Sonra öğrendim... İzmirli Sefarad Yahudilerindenmiş. Yani İspanyol engizisyonundan kaçıp gelen ve Osmanlı'ya sığınan ailelerden biri... 500 yıldır İzmirliler...

Öğrenince mutlu oldum. İzmirli Yahudilere bir borcumuz var çünkü... Yıllar önce Eurovision seçmeleri, jüriler ve halk oyları ile yapılınca Maria Rita Epik diye İzmirli bir Yahudi kız kazanmıştı ve herkes biliyor... Yahudi diye yollanmamış, TRT aptal bir özürle "Bu yıl katılmıyoruz" kararına varmıştı. Ne oldu o kız, bilen var mı?

Şimdi kıyamet kopan konulardan biri... Genç bir gazeteci, ülkenin büyük kesiminin tanımadığı Can'a "Yahudi misiniz" diye sormuş… Vay efendim, bu soru nasıl sorulurmuş... Bu ayrımcılıkmış... Asıl ayrımcılık, bu sorunun "Ayrımcılık" sayılması... Asıl ayrımcılık bu kafa...

Bana bin kez soruldu "Çerkez misin" diye... Hep gururla yanıt verdim... "Evet..." Sormasalar bile boyumu dahi açıkladım... "Ubuhuz biz..."

Ayıp mı? Utanç mı? Saklanacak şey mi, Çerkez olmak?

Yaşar Kemal'e "Kürt müsün" demek ayıp mı? Ya da Arto Tunç'a "Ermenisin öyle mi" soru yöneltmek…

Yapmayın... Etmeyin... Türkiye bir halklar mozaiği... Hepimiz bu vatanın çocuklarıyız... Etnik kimliğimiz ne olursa olsun... Bunları konuşmak niye ayıp olsun, hem de 2012 yılında…

Kimimiz, etnik kimliğini söyler ardından Atatürk'ü iyi özümlemiş olarak "Türküm" der, mutluluk duyarak... Benim gibi... Lefter gibi... Can Bonomo gibi... Kimisi demez... Ben diyorum diye de onları zorlamam… Ortada bir suç varsa, bize ait... Onlara anlatamamışız. Onları inandıramamışız, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğun için, hiç kimseden farkın olmadığını vurgulayan Anayasa Maddesini izah edememişiz... Kimsenin kanından dolayı ayrıcalıklı, kimsenin kanından dolayı ezik azınlık olamayacağını... Türk doğmakla, "Türküm" demenin farkını öğretememişiz...

Can da tıpkı benim gibi gururla "Yahudiyim ama, 500 yıldır Türküm" diyor..

İyi ki sormuşlar delikanlıya... İyi ki, bu yanıtı almışlar.

Yolun açık olsun Can... Bu ülkeyi en iyi şekilde temsil edeceğine inanıyor, seninle gurur duyuyorum...Seni seçenleri de yürekten kutlayarak!

Hıncal Uluç

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/uluc/2012/01/22/can-bonomonun-yahudiligi

"İSRAİL'İN BİR DEZAVANTAJI DA WASHİNGTON'DA İSRAİL'İ DESTEKLEYEN ÇEVRELER. OYUNU ÇOK KURALDIŞI OYNUYORLAR"

Geçen ay Ehud Barak Washington'a geldi. Gezisinden önce İsrailli bir diplomatla Dupont Circle'daki bir Lübnan lokantasında yemek yiyoruz. Barak, Türk halkına mesaj vermek ister mi diye röportaja ikna etmeye çalışıyorum. Konuşma uzadı. Arada, "İsrail'in bir dezavantajı da Washington'da İsrail'i destekleyen çevreler. Oyunu çok kuraldışı oynuyorlar" dedim. Güldü. "Fazla sevgiden oluyor. Ama emin olun onlara ne diyeceklerini biz söylemiyoruz" dedi. "Hiç konuşmuyor musunuz" dedim. "Bazen 'Keşke bunu öyle söylemeseydiniz' diye konuşuyoruz, ama daha fazla değil" dedi. İşte Perry olayında da bütün unsurların kimde kesiştiğine baktığınızda... Karşınıza aynı kesim çıkıyor. Aynı olağan şüpheli.

Tolga Tanış

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/19742334.asp

ZATEN HOŞGÖRÜ KELİMESİNİ DE HİÇ SEVMEM. NE DEMEK BU YANİ? BENİ TOLERE EDİYORSUN, ÖYLE Mİ? NE ÇİRKİN, NE FELAKET KELİME. REDDEDİYORUM.

1492’de padişahın tekneleri İspanya’ya göndermesinin gerisinde oradaki bilgili insanları ve belki yanlarında taşıyacakları malları Osmanlı’ya katma fikri var. Ki çok akıllıca. Alman asıllı Yahudilerin gelişi de yine çok akıllı bir Atatürk öngörüsünün eseridir. Çünkü Türkiye’nin oradaki bilgiye ihtiyacı var, üniversiteleri dökülüyor. Al Almanya’dan hazır beyinleri, üniversiteleri adam et. Harika bir hediye. Evet bunların neticesinde Yahudilerin hayatları kurtuldu, müteşekkiriz ama ardındaki motivasyon hep aynıydı: Olgunlaşmış zenginlikleri bu topraklara getirmek. O nedenle bu örnekler tam olarak hoşgörü göstergesi değildir. Zaten hoşgörü kelimesini de hiç sevmem. Ne demek bu yani? Beni tolere ediyorsun, öyle mi… Ne çirkin, ne felaket kelime. Reddediyorum.

“Rejim çok uğraştı ama günlük hayatta antisemitizmi yaratamadı” dedim. Rejim 90 yıl boyunca zenofobik (yabancı düşmanlığı) ve antisemitik (Yahudi düşmanlığı) oldu. Ben böyle deyince bir soru geldi; “Araştırmalara göre toplumun yüzde 60’ı Yahudi komşu istemiyor, bu nasıl iş”… Bana göre yüzde 60 hiç Yahudi’yle temas etmediği ve rejim onu gayrimüslimlere karşı endoktrine ettiği için böyle düşünüyor. Koskoca Türkiye’de 21 bin 500 Yahudi kalmışız, 19 bin 500’ü İstanbul’da, 2 bini İzmir’de… Bir zamanlar 300 bindik. Şimdi bizi görmüyor ve tanımıyorlar. Sebep bu bence. Neyi hatırladım, bak… Varlık Vergisi nedeniyle evimize haciz gelmek üzereydi. Annem kemanını kurtarmak istiyor. Çareyi, yukarıdaki Müslüman komşumuza bırakmakta buldu. Memurlar gittikten birkaç gün sonra keman yepyeni bir kutuda, akorları yapılmış bir şekilde döndü bizim evimize. Ben bu hikâyeyi kalbime yakın tutuyorum.

İshak Alaton

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1076469&Yazar=EZGI-BASARAN&CategoryID=98

BONJUR ALATON VE ONUN GİBİ YÜZBİNLERCE İNSAN GİTMESEYDİ, KÜSMESEYDİ, TELEF EDİLMESEYDİ, BİZ DE EKSİK VE MAHÇUP KALMASAYDIK… BU MAHCUBİYETİ TAMİR İÇİN KURU BİR ÖZRÜ BİLE DİLEYEMEZ OLMASAYDIK. KEŞKE…

Bonjur Alaton, sadece 6 Eylül’ü bir apartman kirişine sığınarak geçirdiği için değil, büyük ihtimalle babasının 1942 Varlık Vergisi’yle nasıl göçtüğüne tanık olduğu için de gitti.

İshak Alaton, Oral Çalışlar’ın ‘Portreler’ kitabında bakın o günleri nasıl anlatıyor: “Varlık Vergisi’nin insanın mal varlığının bir parçası olması lazım ama, varlığın dört mislini aşan bir rakam geliverdi babama. Bir 16 bin lira, bir de 64 bin lira. İki ayrı yerden… Adamın bütün varlığı 15 bin lira. Mağazası satılıyor, oradan 4-5 bin lira çıkıyor. Tam 16 bin lirayı ödüyor. 64 bin lirayı ödemek mümkün değil, çünkü yok. O zaman Aşkale’de taş kırılacak dediler. Üç gün sürüyor gidiş. Oraya varınca da askere teslim etmişler. 1200 kişi olmuşlar. Hepsi gayrimüslim. Oradan da çıkarıyorsun sistemin çarpıklığını. Gayrimüslimleri bitirmek istedikleri belli.”

Alaton, Aşkale’den dönen babasının hiç toparlanamadığını, o neşeli adamın kafasını önüne eğip kara kara düşündüğünü, hiç evden çıkmadığını anlattı bana da. Çünkü “çok sevdiği devleti ona ihanet etmişti.”

Bugün Türkiye’de 21 bin 500 Yahudi kaldı. İsrail’de Türkçe konuşulan kominitenin nüfusu ne kadar biliyor musunuz? 120 bin. Alaton, çoğunun Varlık Vergisi ve 6-7 Eylül olaylarından sonra, mutlu bir gelecek hayallerini de alıp gittiğini düşünüyor. O veya bu… Bugün 40 bin Ermeni, yarısı kadar Yahudi, çok çok az da Rum vatandaş kaldı, sistematik kötü muameleye rağmen topraklarını bırakmamayı başaran.

İshak Alaton onlardan biri olarak kardeşine ve babasına yapılanlardan sonra niye kaldığını şöyle açıklıyor: “İnsanların kafasında bir soru işareti yaratmak istedim; biz bunlara bu kadar kötülük yapıp çoğunu kaçırdığımıza göre, acaba kaç tane daha İshak Alaton olabilirdi de olmadı. Böylelikle kaç cevher kaybetti bu topraklar diye devletin, rejimin hiç aklına geliyor mu?”

Gerçekten… Hiç aklınıza geliyor mu; Ermeniler, Yahudiler, Rumlar topraklarından olmasaydı, o toprakları paylaşabilseydik, daha çok komşuluk, daha çok dostluk, daha çok aşk yaşabilseydik, nasıl bir ülke olurduk? “Herkese düşman, herkes bize düşman” hastalığına tutulmuş ruhlarımız, belki ılık bir huzur, tatlı bir neşe bulurdu.

Bonjur Alaton ve onun gibi yüzbinlerce insan gitmeseydi, küsmeseydi, telef edilmeseydi, biz de eksik ve mahçup kalmasaydık… Bu mahcubiyeti tamir için kuru bir özrü bile dileyemez olmasaydık. Keşke…

Ezgi Başaran

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1076587&Yazar=EZGI-BASARAN&CategoryID=97

GİDİP DE DÖNMEYENLERİMİZ… KARDEŞİNİ KAYBETMEK PAHASINA KALIP DA HÂLÂ SAYGIN BİR DEVLET ARZUSUYLA TUTUŞANLARIMIZ… HANGİSİ DAHA ZOR?

“Koskoca Türkiye’de 21 bin 500 Yahudi kalmışız, 19 bin 500’ü İstanbul’da, 2 bini İzmir’de… Bir zamanlar 300 bindik” diyor İshak Alaton.

Ve aslında tüm bunları geçmişiyle yüzleşmekten korkmayan saygın bir devletin saygın bir vatandaşı olabilmek için anlatıyor.

Dün Fransız Senatosu Ermeni soykırımını suç sayan öneriyi oyladı.

Soykırımın kabulü ya da reddinin suç sayılması tek kelimeyle utanç verici…

Tamam, kabul Fransa dün kendi siyasi tarihine kara leke olarak geçecek bir tasarıyı oyladı.

Peki ya bizim kara lekelerimiz?

Gidip de dönmeyenlerimiz…

Kardeşini kaybetmek pahasına kalıp da hâlâ saygın bir devlet arzusuyla tutuşanlarımız…

Hangisi daha zor?

Geçmişini silip inkârla var olabileceğini düşünmek mi?

Yoksa geçmişiyle yüzleşebilen saygın bir devlet olabilmek mi?

İki kardeşten biri silmeyi seçti, diğeri kalıp yüzleşmeyi…

Peki ya biz?

Eyüp Can

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1076585&Yazar=EYUP-CAN&CategoryID=97

NİTEKİM BİR ABD BAŞKANININ, LİDERLERİYLE İYİ ANLAŞTIĞI ÜLKELERİ SAYARKEN HİNDİSTAN VE TÜRKİYE'Yİ BİLE SAYARKEN İSRAİL'İ ANMAMASI BİLE BU SOĞUKLUĞUN GÖSTERGESİ OLARAK OKUNABİLİR

ABD tarihinde başkanlık koltuğuna oturan ilk siyahî isim olduğu için Obama'nın kendi toplumunda birçok sağcıyı rahatsız ettiği sır değil. Kendisiyle ilgili beklentileri boşa çıkarma pahasına Musevi platformlarında defalarca İsrail'i mutlu edecek konuşmalar yapmış olmasına rağmen Obama'nın bugünkü İsrail hükümetince pek sevilmediği de malum. Filistin barışı için en basit konuda en küçük adım attıramadığı için Obama'nın da Netanyahu'ya ve liderliğindeki hükümete pek sıcak bakmadığını biliyoruz. Nitekim bir ABD başkanının, liderleriyle iyi anlaştığı ülkeleri sayarken Hindistan ve Türkiye'yi bile sayarken İsrail'i anmaması bile bu soğukluğun göstergesi olarak okunabilir.

Dolayısıyla Obama-İsrail/Yahudi ilişkilerinin böyle soğuk olduğu bir ortamda Yahudi asıllı bir yazar, gazetesinde Obama aleyhine ileri geri eleştiride bulunsa kimse şaşırmazdı. Ama öyle değil, İsrail'i korumak için ortaya atılan öneriler çok ileri gitmiş durumda. Gazetenin sahibi Adler, İran'ın nükleer silah elde etmesini önlemek için İsrail yönetimine üç seçenek sunuyor: İlki, Hizbullah ve Hamas'a yapılacak bir önleyici saldırı. İkincisi, İran'ın nükleer tesislerinin vurulması. Üçüncüsü ise Netanyahu'nun ABD'de bulunan Mossad ajanlarına "İsrail dostu olmayan" Obama'ya suikast emri vermesi. Hızını alamayan Adler, Obama öldürüldükten sonra yerine gelecek başkan yardımcısının da "zorla" İsrail düşmanlarını ortadan kaldıracak politikalar izlemesinin sağlanması gerektiğini yazıyor. Hatta bir adım daha ileri gidip, bu fikirlerin sadece kendi hayal ürünü olmadığını, İsrail derin devletinde de tartışıldığını söylüyordu.

Abdülhamit Bilici

http://zaman.com.tr/yazar.do;jsessionid=CF5CE7B0CC9FC37E1A4A1883A32BDFB8?yazino=1234280

Nette gezinti

ERTELENEN TATBİKAT...- FİKRET ERTAN

http://zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1231771&title=ertelenen-tatbikat

ABD, İSRAİL-İRAN DEĞİL, ARAP-İRAN SAVAŞI İSTİYOR – BAHA ERBAŞ

http://www.usasabah.com/Yazarlar/baha_erbas/2012/01/16/arap-alemi-iranin-yaninda-saf-tutar

ZAMAN’IN BU HABERİ HAARETZ'DA NİÇİN MANŞET OLDU? – CENK AÇIK

http://www.gazeteciler.com/cenk-acik/zamanin-bu-haberi-haaretzda-nicin-manset-oldu-667y.html

KELİMELERDEN KALELER KURMAK – ELİF ŞAFAK

http://www.haberturk.com/yazarlar/elif-safak/706155-kelimelerden-kaleler-kurmak

CUMHURİYET’İN ‘AZINLIK RAPORU’ – AYŞE HÜR

http://www.izmirizmir.net/ayse-hur-cumhuriyetin-8216;azinlik-raporu-y2190.html

ANNE FRANK…

http://kucukbirkahvemolasi.com/?p=6142

KUDÜS’TE KAYBOLMAK

http://israilblogu.com/2012/01/17/kuduste-kaybolmak/

WANNSEE: SOYKIRIMI GELİŞTİRME KONFERANSININ 70. YILI

http://www.hasturktv.com/dunyada_bugun/3250.htm

Ladino / Seyredin

JEWİSH-SEPHARDİC SONG, DAVİD SALTİEL - LA HUERFANA DEL PRİSİONERO

http://www.youtube.com/watch?v=JkuPZy2cNrc&feature=share

Netten seyredin

HAZAR YAHUDİLERİ, ALEVİLER VE OSMANLI

http://www.dailymotion.com/video/xnsbe7_hazar-yahudileri-aleviler-ve-osmanly_shortfilms

ELİ ACIMAN BELGESELİ

http://www.youtube.com/watch?v=lKV-RKIXPs8&sns=fb