“Bölgesel bir süper güç olmak gösteriş yapmaktan çok,sorumluluk gerektiren bir olgudur”

Kısa bir süre önce yayınlanan ‘2050’ adlı kitabıyla Türkiye, İsrail ve Ortadoğu’nun gelecek 40 yılına ait öngörüler yapan, İsrailli ünlü gelecek bilimci David Passig, Türkiye ziyareti sırasında gelecek bilimi, ekonomik kriz ve Türkiye’nin bölgedeki geleceği hakkındaki sorularımızı yanıtladı.

 Denis Ojalvo ve Doret Habib'in röportajı

Dünya
12 Ekim 2011 Çarşamba

Neden ‘Gelecek Bilimi’ eğitimi aldınız?

Üniversitede okurken sıra dışı bir deneyimim oldu. 1982 yılında Avrupa’yı ziyaretim sırasında Brüksel’de bir fuara katıldım. O fuarda geleceğin evinin neye benzeyeceği işleniyordu. Fuara girince evlerde bir sürü LCD ekranlar olacağını ve Internet türü teknolojiler sayesinde bankalarla bilgisayar ekranı üzerinden haberleşme yapılabileceği işleniyordu. Gördüklerim beni çok etkilendi. İşte o gün eğitimimi bu alanda yapmaya karar verdim ve istediğim şeyin ‘Futurology’ yani Gelecek Bilimi olduğunu keşfettim.

Fütürizmin amacı nedir?

Fütürizm çalışmalarının amacı bugünkü karar alma süreçlerini olumlu ve trendlerle uyumlu bir şekilde etkilemektir. Karar alınma sürecini daha güvenilir ve daha akılcı kılar. 

Batı Dünyası Gelecek Bilimi ile ne zamandan beri ilgileniyor?

Amerika’da uzun yıllardır Gelecek Bilimi konusunda çalışmalar yapılıyordu. Fakat son on yılda Avrupa da bu konu önemli bir ivme kazandı. Geleceğe ilişkin düşünce metodolojisi geliştirme konusu, devletlerin siyasi öncelikleri arasında yer almaya başladı.

Doktoranızı ABD’de yaptınız. Neden bu ülkede kalmadınız?

Eşimle birlikte, çocuklarımızın İsrail’de büyümesini istedik. Bizi İsrail’e getiren ailelerimizin ideallerine saygı duyduğumuzdan doktoramı bitirince İsrail’e döndük.

İletişimde ve bilincin oluşması lisan olgusu ne kadar önemli?

Her dilin insana verdiği bir kültür ve düşünce yapısı bulunuyor. Konuşulan dil sayesinde alınan kültür insanın hayata bakışını ve fikirlerini etkiler. Bunu bazı lisanlarda özellikle görebiliyoruz. Örneğin; Arapça ve İbranice gibi dillerdeki kelimeler kök üzerine yapılanmışlardır. Dolayısıyla, bu kültüre sahip bireylerin çağrışım yapma yetilerinin başka kültürlerdekilere nazaran daha gelişmiş olduğunu gözlemliyoruz.

TEK BİR GELECEK YOKTUR

Geleceğin şekillenmesi determinist bir olgu mudur? Yani tek bir gelecek mi vardır?

Tek bir gelecek yoktur, farklı gelecekler vardır. Bu, o anın ve o coğrafyanın sağladığı imkânların en verimli şekilde kullanılmasına bağlıdır. Temelde hiçbir şey kaotik değildir, etraftan gelen belli etkiler çerçevesinde olayların seyri belli bir yön alır. Yani burada anlamamız gereken şey, sistemin üzerinde etkin olan güçlerin farkına varılmasıdır. Özgür iradenin bu genel sistemi ters yönde değiştirmesi mümkün değildir. Dikkat edilmesi gereken en önemli konulardan bir tanesi, özgür iradenin değiştiremeyeceği bazı değişmez (coğrafya, iklim ve güdüler gibi) etmenlerin varlığının bilincinde olunması gerektiğidir. Özgür irade, yapılacak katkıların bilinçli bir şekilde maksimize edilmesine yardımcı olabilir. Trendlerin anlaşılması çok önemlidir.

ÜLKELERİN GELECEĞİNİ KIYILARI VE KADINA VERDİĞİ ÖNEM BELİRLER

İdeolojiler olayların gelişimini ne kadar etkileyebilir?

Ülkelerin coğrafi konumu, siyasetlerinin oluşumunu, ideolojilerin engelleyemeyeceği kadar güçlü bir şekilde etkiler. Bilimsel gelişmeler ve yeni fikirler buna yardımcı olur. Ülkelerin kıyılarda konumlanmış olmaları bunlara, ticaretin ve demokrasinin gelişmesine uygun ortamı sağlar. Toplumsal gelişim ise kadına verilen önem ile doğru orantılı olacaktır.

Küresel krizi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tarihte ekonomik kriz dönemlerinden çıkışlar savaşı gündeme getirdi.

MEVCUT VERİLER TÜRKİYE’NİN BÖLGESEL GÜÇ OLMASI İÇİN MÜSAİT

Türkiye-İran ilişkilerinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Burada en etkin olan husus coğrafi konum ve onun türevi olan jeopolitik’tir. Bu coğrafyadaki ilişkiler bir sarkaç gibi olup, 5.000 seneden beri Doğu’dan Batı’ya, Batı’dan Doğu’ya taşınmıştır. Büyük İskender’in Doğu seferleri, İran’ın Batı seferleri büyük bir kültürel alışverişin araçları olmuştur. Türkiye coğrafi konumuyla bu olgunun bir bileşenidir.

Coğrafya, toplumları hem şekillendirir, hem de onlarla misyon, yani görev yükler. Türkiye’nin İran ile olan ilişkileri ve etkileşimi kaçınılmazdır. Netice itibari ile Türkiye bölgede İran’ı kültürel, ekonomik ve siyasi açıdan dengeleyebilecek tek güçtür.

Türkiye’deki bazı gazeteciler yazdığınız kitabı temel alarak Türkiye’nin emperyal siyasetler gütmesi gerektiğini söylüyorlar. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Türkiye’nin 1. Dünya Savası’ndan sonra kendini toparlaması 100 yıl kadar sürdü. Ancak, bölgesel bir süper güç olmak gösteriş yapmaktan çok, sorumluluk gerektiren bir olgudur. Mevcut verilerin Türkiye’nin bölgesel bir güç olması için müsait olduğunu düşünüyorum.

Türk Yahudi toplumunun geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Türkiye bölgesel bir süper güç olarak ortaya çıkıyor. Türkiye Yahudilerinin ülkenin dünya ile olan iletişimine katkıda bulunma kabiliyetleri olduğu için önemli rol oynayabileceklerini düşünüyorum. Türk kültüründe geçerli olan ‘işin ehline verilmesi’ konusundaki nesnellik ve Türk bireylerin geri bildirim alıp değerlendirme konusundaki yeteneklerinin yüksek olması, kendileriyle yapmış olduğumuz konuşma esnasında ortaya çıkan önemli hususlardan ikisi oldu.

Din faktörünün siyasette yeri olmalı mıdır?

Din siyasette bir araç olarak kullanılabilir. Bunu aşırı dozda kullanmak riskler ve problemler getirebilir. Dini diplomasi ve olumlu ahlaki değerlerle uyum içinde kullanabilirseniz o zaman yapıcı olabilir. Bu hususa dikkat edilmediği takdirde yıkıcı sonuçlarla karşılaşma tehlikesi vardır.

Bu arada önemli olan şey, geleceğin sunabileceği fırsatları öngörebilmektir. Eylem halinde olan güçlerin, döngülerin ve trendlerin bilincinde olunması gerekir. Olayların döngüsünün ve gelişiminin ideolojiler tarafından durdurulması mümkün değildir.

David Passig’in kurduğu Sanal Gerçeklik Laboratuarı’nda, geliştirdiği üç boyutlu özel ortamlar IQ’ların ve hafızanın güçlendirilmesinde, beceri geliştirilmesinde önemli yer tutuyor. Özellikle Down sendromlu çocukların öğrenme becerilerine katkıda bulunuyor.

PROF. DAVİD PASSİG KİMDİR?

1957 Fas, Meknes doğumlu olan David Passig, 1968 yılında on bir yaşında iken ailesi ile birlikte İsrail’e taşındı. İsrail’deki psikoloji lisans eğitimi sırasında teknolojik gelişimin psikolojiye yansımalarını inceledi. Teknolojik, sosyal ve eğitimsel eğilimlerin tahmini konusunda uzman Passig 1993 yılında ABD’de Minnesota Üniversitesi’nde gelecek bilim dalında doktorasını verdi. Kendisi halen Bar- İlan Üniversitesi’nde öğretim görevlisi ve üniversitedeki Bilişim ve İletişim Teknolojileri Doktora Program Direktörü ve bölüm başkanı. Kurucusu olduğu Sanal Gerçeklik Laboratuarı’nı yönetiyor. Eğitmenliğin dışında özellikle devletlere ve büyük şirketlere danışmanlık yapan Passig ayrıca İsrail’in Geleceğe Dönük Araştırma ve Geliştirme Milli Komitesi’nin de üyesi. Evli ve dört çocuğu var, İbranice, Arapça, Fransızca, İngilizce ve İspanyolca biliyor.