Denize düşmeden yüzme öğrenilmiyor

Demokrasinin olmadığı coğrafyalarda yoksullar hep yoksul kalmaya devam ediyor.

Türkiye’yi demokrasi yönüne yelken açtıran Atatürk ve arkadaşlarının değeri bir kez daha anlaşılıyor Ortadoğu’daki olaylara baktığımızda.

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
9 Şubat 2011 Çarşamba

Modern çağ halk ayaklanmalarını artık evlerimizde canlı izliyoruz. Mısır’daki başkaldırıyı tetikleyen de sanal medya dediğimiz platformlar değil mi?

Nedir bu teknolojinin toplumların, isyan edicisinden onu seyredene kadar sosyal dinamiklerini değiştirmesi, başkalaştırması? Elektronik postalar, bloglar, facebook, twitter kanalıyla hızla yayılan mesajlar milyonları meydanlarda toplamaya yetiyor artık. Modern zamanların hala varolan, hala direnen diktatörleri, tiranları bilmedikleri, tanımaya çalıştıkları bir düşmanla da savaşmak zorunda artık. On yıl öncesine kadar hiç var olmayan silahları var artık yoksulun, ezilenin, itilmiş kakılmışın!

Evet, evlerimize giren milyonlarca görüntülerden sadece birinde, 35’lerinde bir kadın Tahrir Meyda’nında mikrofonlara canlı sesleniyordu: “Mübarek bizim için ne yaptı? Hiç bir şey! Hiç bir şey! İşsizlikten yoksulluktan bıktık, bezdik!” Milyonların seyrettiği bu isyan sözcüklerinin sahibi kocasıyla beraber geçici işlerde çalışarak ayda 60 Amerikan Doları kazanıyormuş. En vurucu sözü de şöyleydi: “Ama televizyonlara baktığımızda ise hep zenginlerin muhteşem evlerini, villalarını görüyoruz. Sonra da sokakta böyle dövülüyoruz”

***

Hayatım boyunca hiç bir zaman dünyanın doğusuna veya salt ekzotik doğasını görmek için az gelişmiş ülkelere gitmek istememişimdir, gitmemişimdir de zorunlu bir iki örnek dışında. Bilinçaltımdaki, Türkiye’nin daha iyi yerlere gitmesi gerektiği düşüncesi hep Batı’ya yöneltmiştir beni.

Birkaç yıl önce Mısır’a gittiğimde sıcak ve samimi halkının nasıl da büyük yoksulluk içinde yaşadığına tanık olmuştum, Kahire’de ve İskenderiye’de. Turistik programla gitmediğiniz zaman sanayi bölgelerini ve şehrin arka mahallelerini gezerken Nil Nehri üzerinde gemiden gördüklerinizden çok farklı bir manzarayı yakalıyorsunuz. Yoksulluk ve yoksunluğu farkediyorsunuz. Ve bunların getirdiği sağlıksız hayat koşullarını. Hijyen kurallarının lüks sayıldığı bir ‘temizlik’ ortamında yaşayan küçücük çocukları gördüğünüzde oralarda yaşanan sefaletin boyutlarını yakalayıp, “işte bu nedenle bu ülkelere gitmek istemiyorum” diyordum. Çocukların bu koşullarda yaşamalarına isyan ediyordum zira.

Ve o günlerde bir kez daha anlamıştım ki, benim memleketim buralardan çok ama çok “uzaklardaydı”.

Yoksulluğun mutlaka ülkelerin yönetim şekliyle bire bir ilişkisi vardır. Demokrasinin olmadığı coğrafyalarda yoksullar hep yoksul kalmaya devam ediyorlar. İşte bu noktada, Türkiye’yi demokrasiye taşıyan ve karanlıklardan çıkarıp çağdaşlaşma sürecine sokan Atatürk ve arkadaşlarının değerini bir kez daha anlamıştım. Bugün ülkemde olan demokrasinin temelini atmaları ve yaptıkları zihniylet devrimi önünde tekrar şapka çıkarıyorum, Ortadoğu’daki Arap halklarının halini gördüğümde.

Peki Mısır’ı ne bekliyor?

Şimdi başta naif (naif olduklarından da artık şüphe ediyorum) liberaller olmak üzere çoğunluk Mısır halkının haklı başkaldırışının, ülkeyi bildiğimiz anlamda demokrasiye geçirteceğine inanıyor. Örnek olarak -İran’ı es geçerek- eski Doğu Bloku ülkelerini alıyorlar. Sormak lâzım, o ülkelerin sosyo kültürel yapısı ile Arap ülkelerininki benzer midir, diye veya Mübarek’i devirip iktidara gelmek isteyenlerin tümü de demokrasi istiyorlar mı? Yoksa bazıları başka bir sevda peşindeler mi?

Doğrudur, denize düşmeden yüzme öğrenilmiyor. Ama ya denize düştükten sonra da sürekli olarak başkalarının yardımıyla ayakta kalmaya çalışırsanız, nasıl yüzmeyi öğrenebileceksiniz?

Mısır’da bugün halkın haklı başkaldırısını kullanıp kendi ideolojileri yönünde iktidara sahip olmak isteyenlerin varlığı bilinen bir gerçek. En iyi demokrasinin, kendilerinin inandığı demokrasi türü olduğunu iddia ediyorlar, üstelik.

Herkesin kendi demokrasisi olur mu?

Tarihin en eski ve görkemli medeniyetlerinden birine sahip olmuş Mısır’ın, gerçek ve mutlak demokrasi yolunda dışardan veya kendi içinden de atılacak çelmelere rağmen er veya geç doğru yöne kulaç atacağını ummak insanlık adına en soylu yaklaşım olacak.

Twitter.com/ basyazar