Diaspora Yahudileri

18. yüzyılın durgunluğundan sonra, genel olarak İsrail, özel olarak Yahudi’lerin tarihinde hareketli bir dönem başladı. Osmanlı İmparatorluğu’nun gerilmesinden doğan gerginlik ve bilhassa Yeniçeri isyanları, bu ocağın lağvedilmesi ve gelişmeleri izleyen sarsıntılar Yahudi cemaatine geniş ölçüde yansıdı.

Sara YANAROCAK Kavram
31 Temmuz 2008 Perşembe

Bunların arkasından gelen Tanzimat Fermanları yüzyılın ilk çeyreğinde patlayan bunalımların acısını biraz dindirmiş ancak genel gerileme atmosferleri ve eklenen unsurlar Osmanlı ve Ortadoğu Yahudileri’ne “fırtınalı yıllar” yaşatmıştır

Osmanlı İmparatorluğu’nda Yahudiler

Bu unsurların başlıcası eylemci ve siyasal Siyonizm’in doğmasıdır. Theodore Herzl’in başlatmış olduğu bu hareket İsrail ülkesini hedef ve amaç edindiğinden, bu ülkenin hakimi Osmanlı İmparatorluğu’nun başkentinde, 19. yüzyılın sonlarına doğru, yoğun bir diplomatik faaliyet yer alır. Bu arada Osmanlı Devleti büyük savaşlara ve ittifaklara da girmiş, İstanbul’un önemi bu nedenlerden oldukça yükselmiş, buna paralel olarak Kutsal Yerler Meselesi uluslararası bir boyut kazanmıştır. Doğaldır ki, Osmanlı topraklarında yaşayan Yahudi Cemaatleri bütün bu gelişmeleri yakından izlemiş ve hissetmiştir.

Bunların dışında, özellikle İstanbul Cemaati eğitimde Batılılaşmaya çalışırken, cemaatin tutucu ve aydın kanatları arasındaki sert tartışmalara şahit olmuştur. Öte yandan 1840’da Şam’da Kan İftirası patladığında, Montefiore ve Cremieux adlı Batılı Yahudi liderler cemaat liderleriyle ilişki kurmuşlardır.

4. Mustafa ve 2. Mahmut dönemleri

(1807-1839)

Bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu çok şiddetli bunalım yılları yaşadı ve yeniçeri isyanları Bab-ı ali’de tahtın el değiştirmesini etkileyecek kadar gelişti.

4. Mustafa zamanında kayda değer olay, Fransa ile İngiltere’nin İstanbul sahnesinde kuvvet gösterisidir. 1807’de Napoleon İstanbul’a bir elçi yollayıp padişahı, Rusya’ya karşı kendi tarafına çekmek istediğinde, İngiltere Ege sularında seyreden gemilerine Çanakkale Boğazı’na geçmelerini emretti; İngiliz gemileri 20 Şubat 1807’de İstanbul önünde belirdiler. Hükümet bu durum karşısında, bütün İstanbul sakinlerini kentin savunma tesislerini güçlendirmeye çağırdı. Günün Cumartesi (Şabat) olmasına rağmen İstanbul Yahudi Cemaati bu işte payına düşeni yapmakta geri kalmadı. Bu arada Yeniçeri kaynaşmalarında tırmanmalar meydana geldi. 3. Selim (1789-1807) isyancı lider Kabakçı Mustafa tarafından hapsedildi, yerine 4. Mustafa getirildi. Bu Alemdar Mustafa Paşa araya girerek isyanı frenledi ve 3. Selim’in katledilmesi üzerine 2. Mahmut’u, tahta geçirdi.

Yeniçeri isyanları ve genel olarak bu askerlerin kent içinde davranışları Yahudi Cemaatini çok etkilemiştir. Yeniçeriler maksatlı olarak Yahudi mahallelerine girerler, mahalle sakinlerini kendileriyle arkadaş olmaya, birlikte içmeye zorlarlardı. En küçük bir mazerette Yeniçerier Yahudi mahallelerine dalar, yangınlar çıkarırdı. Gerçekten de, üç yüzyıl boyunca İstanbul’da meydana gelen büyük yangınlar hep Yahudi Mahalleleri’nde, Yeniçeri ya da başka zararlı unsurların kundaklamalarıyla başlamıştır.

Yahudiler hemen her gün saldırıya uğradıklarından Yeniçerilerle “iyi geçinmek” zorundaydılar. Devlet olayları kontrol edemediğinden, can ve mal güvenliği sağlamanın tek yolu bu askerlerle işbirliğine girmek, gerektiğinde, maddi ihtiyaçlarını karşılamaktı. Gerçekten de Yeniçeriler’in Ocak sarrafları (para işlerini yöneten kişiler) Yahudi idiler. Bunların en önemlileri, aynı zamanda cemaat lideri durumunda olan Çelebi Behor Karmona, Yeşaya Aciman ve Yeheskel Gabay’dı. Bunlardan önce Deli Çelebon, sonra yukarıda adı geçen liderler, yeniçerilerle kurmuş oldukları zoraki ilişkiler nedeniyle hayatlarını kaybettiler.

Karmona, Aciman, Gabay: Yahudi-Ermeni Rekabeti

19. yüzyılın ilk yarısında Yahudilerin Osmanlı İmparatorluğu içindeki statüsünde çok büyük düşüş kaydedildi. Ticaret, sanayi, kültür ve siyaset alanlarında Türkiye Yahudi Cemaatleri adeta felce uğradılar. Buna karşılık Ermeniler bu dönemde önemli ilerlemeler kaydettiler ve özellikle Bab-ı ali’de, Yahudiler’in ticaret alanında yerlerini almaya başladılar. Bu rekabet ortamı, doğal olarak büyük gerginliklere, gerginlikler de suçlamalara, hatta kan dökülmesine kadar gitti.

Yahudi Ermeni rekabeti 1820’lerde en yoğun dönemine girdi. Bu sırada sarayda sarrafbaşı, Bağdat asıllı Yeheskel Gabay’dı. Gabay Bağdat Valisi Küçük Süleyman Paşa’nın isyanı sırasında padişahın ajanlarına yardım etmiş ve İstanbul’a getirtilerek maliye kesiminde yüksek bir göreve atanmıştı. Saray nezdinde yüksek krediye sahip bir diğer kişi de, Allahverdioğlu adında bir Ermeni idi.

O sıralarda, Yahudilerle Ermeniler arasında sürtüşme yoğunlaştığından, belli evrede Yeheskel Gabay, Allahverdioğlu’na vatanına hıyanet etmekle suçladı. Olay Bab-ı Ali’de duyulduğunda, Allahverdioğlu ve iki kardeşi Gabay’ın ithamına istinaden idam edildi. Bundan sonra Gabay, Darphane müdürü Kazaz Artin’in de görevinden alınmasını ve Rodos’a sürdürülmesini sağladı. Tarihçi Rozanes’e göre, Gabay, Allahverdioğlu’nu Yunanlı isyancılarla ilişki kurmakla, Artin Kazas’ı da sorumlusu olduğu darphanede kullanılan altınla ilgili bir yolsuzlukla suçladı. (cilt 6 sf. 67)

Söz konusu yıllarda İstanbul cemaat lideri, Çelebi Behor Karmona idi. Çelebi Behor şap ticaretinden zengin olduğundan sapçıbaşı olarak da anılırdı. Yehezkel Gabay gibi Çelebi Behor da devletin maaliyesini ve özellikle Yeniçeri Ocağı’nın para işlerini yönetirdi. Kendisine ocak sarrafı veya ocak bezirganı da denirdi. Çelebi Behor, Yeniçerileri Yahudilere karşı frenlemek için, Ocak ağalarına maaşlar üzerinden “avanslar” verir, ağalar da bu avansaları askerlerine dağıtırdı. Bir iddiaya göre, Karmona bu kredilerden kazandığı faizi Yeniçeri ağalarıyla bölüşürdü.

Yahudi Ermeni rekabetine rağmen, Karmona, Kazas Artin’in arkadaşıydı. Gabay’ın Kazası sürdürdüğünü öğrenince hemen araya girip hükümet çevrelerindeki dostlarıyla temasa geçti ve Kazas’ın geri getirilip görevine iade edilmesini sağladı. Rivayete göre, babası Eliya bu hareketi için oğlu Behor’u ayarlamış ve şöyle demiştir. “Bu adamlar nankördür, Artin’in bu iyiliğine kötülükle cevap vermeyeceğini ne biliyorsun?” (Togarma, cilt 6 sf. 67 – Rozanes bu bilgiyi bir görgü şahidinden dolaylı olarak aldığını kaydeder)

Bu gelişme, İstanbul Yahudileri için düşüşün başlangıcı oldu: O sıralarda İsrail’de Akka Kenti’nde Haim Farhi, Vali Abdullah Paşa tarafından haksız yere ve keyfi bir kararla idam edilince, kardeşleri Çelebi Karmona’dan yardım istediler. Karmona padişaha haber vermeden, Abdullah Paşa’ya karşı şeyhülislamdan fetva aldı ve valinin idam edilmesini sağladı. Bu olay Bab-ı alide duyulunca Sultan Mahmut büyük, bir öfkeye kapıldı ve Çelebi Behor’u sertçe azarladı.

Bu olay, Kazaz Artin’in beklediği andı: Artin, Karmona’nın ona yaptığı iyiliği bir an hatırlamadan Padişah’ın huzuruna çıktı ve Rozanes’e göre aralarında şöyle bir konuşma geçti. “Padişah efendimiz, imparatorluğun yönetimini, gücü ve yetkileri sınır tanımayan başka bir kişiyle paylaştığımı biliyor mu?” Padişah sorar: “Kim bu cüretli ve arsız kişi?” Artin cevap verir: “Bu kişi Şapçıbaşıdır” Padişah öfkeyle bağırır: “Öyleyse ölmelidir!”

Bir Cuma akşamı Karmona ailesi “Şabat” sofrasına otururken, padişahın cellatları Çelebi Behor’un evine gelip, Yahudi maliyeciyi ailesinin gözleri önünde idam ettiler ve cesedini evinin kapısına bıraktılar (1826). Olay bütün Yahudi cemaati için büyük darbe oldu ve cemaat yıllarca Karmona’nın yasını tuttu.

Karmona hem Artin Kazaz’ın ithamları sonucu hem de aynı yıl lağvedilen Yeniçeri Ocağı’nın para işleri baktığı, Yeniçerileri de desteklediği için idam edildi. Çok zengin olan Gabay, kazazın ithamlarına istinaden, servetinin yasadışı yollardan edinmiş olmakla suçlandı ve Antalya’ya sürüldü. Zaten Yeniçeri Ocağı’nın lağvı sırasında o da bu birliklere para yardımında bulunduğu iddiası ile “kara listeye” alınmıştı.

Karmona’dan kısa bir süre önce idam edilen Yeşaya Aciman da maliyede yüksek memurdu. Yeşaya Aciman, 17. yüzyılda Osmanlı Devletine’ne hizmette bulunmuş meşhur ailedendi. Dedesi Yeşaya Aciman 1730’dan 1773’e kadar üç padişaha hizmet etmiş, ancak iftiralara kurban giderek idam edilmişti. Kardeşi Eliya’da 1807’de bir Yeniçeri tarafından öldürülmüştü.

Torun Yeşaya Aciman da ailesinin geleneğini sürdürdü ve Ocak Sarafı oldu. Yeniçeri ocağının lağvı sırasında o da Gabay ve Karmona gibi itham ve idam edildi.

Görüldüğü üzere 19 . yüzyılın ikinci çeyreğinde İstanbul ve Osmanlı Yahudi cemaatleri Bab-ı Ali’yle doğrudan doğruya ilişkileri olan liderlerini bir anda kaybettiler. Bu gelişmeler kısmen Ermeni entrikalarından dolayı meydana geldi ve iki cemaat arasındaki çatışmanın bu evresinde Ermeni lobisi, Yahudi lobisine karşı çok önemli bir “zafer” kazandı.

Gerçekten de 1826 yılından sonra Osmanlı Yahudi Cemaatleri iyiden iyiye gözden düştüler, ticari ve siyasi mevkilerini Ermeniler lehinde kaybettiler.

Bununla birlikte, 2. Mahmut devrinde meydana gelen bu olayların, Yeniçeri isyanı ve Ocağın lağvı ile sonuçlanan tırmanmanın etkisinde trajik boyutları kazanmış olduğu düşünülebilir. Çünkü 2. Mahmut temelinde liberal ve açık fikirli bir insandı. 2. Mahmut Tanzimattan önce azınlıkların Müslümanlarla eşit haklara sahip olmaları gerektiğini düşünmüş, özellikle Yahudilerin layık oldukları toplumsal statüye yükseltilmeleri gerektiği fikrini savunmuştur.

devam edecek...