Hayatta kalmak için

Nazi zulmü altında sahte para basmaya zorlanan bir grup Yahudi mahkumunu yaşadıklarını anlatan “KALPAZANLAR”, 2008’in En İyi Yabancı Film Oscar’ının sahibi Ahlaki ve etik değerleri sorgulayan film, hayatta kalmak için düşmanıyla işbirliği yapan tutukluların yaşadıkları ikilemi otopsi masasına yatırıyor

Viktor APALAÇİ
9 Nisan 2008 Çarşamba

“Kalpazanlar”, Nazilerle işbirliğine zorlanan Yahudi tutukluların dramını anlatan sert bir film

Sinema endüstrisi, tarihin en büyük insanlık suçu Yahudi soykırımıyla ilgili konuları perdeye aktarmayı sürdürürken, bu konuda söylenmedik şey kalmadı diyenleri şaşırtıyor. Naziler tarafından gerçekleştirilen, tarihin en büyük kalpazanlık operasyonunun gerçek öyküsü, 2. Dünya Savaşı’nın bilinmeyen yepyeni yüzüne ışık tutuyor.

Naziler tarafından 1936’da gerçekleştirilen, tarihin en büyük kalpazanlık operasyonunun gerçek öyküsünü anlatan Avusturya filmi “Kalpazanlar / Die Falcher”, 2008’de En İyi Yabancı Film Oscar’ını kazandı.

Sinema endüstrisi, tarihin en büyük insanlık dramı olan Yahudi soykırımıyla ilgili konuları perdeye aktarmayı sürdürürken, aradan geçen 60 küsür yılda, Nazi zulmü hakkında söylenmedik şey kalmadı diyenleri şaşırtıyor.

Auschwitz’de geçirdiği yılları romanlarından anlatan İtalyan yazar Primo Levi gibi, Stovak Yahudi’si Adolf Burger’in gerçekten yaşadığı olayları anlatan anılar kitabından uyarlanan “Kalpazanlar”, 2. Dünya Savaşı’nın bilinmeyen yepyeni yüzüne ışık tutuyor.

Nazi zulmü altında sahte para basmaya zorlanan bir grup Yahudi mahkumun yaşadıklarını anlatan film sinemanın öğretici işlevini doğrulayan son örnek.

1930’larda Berlin’de kendi bastığı paralarla gösterişli bir hayat süren, ahlaksız dolandırıcı Salomon Sorowitsch, Nazi Partisi’nin önlenemeyen yükselişini umursamadan gününü gün etmektedir. Tarihin en yetenekli kalpazan olan bu Rus kökenli adam, 1936’da mali polis tarafından tutukanmasından sonra ömrünün 8 yılını çeşitli temerküz kamplarında geçirir.

Sahte para basarak düşmanlarının ekonomisini çökertmeyi planlayan Naziler sahte kimlik ve yabancı para basmada uzmanlaşmış Sorowitsch’ten bir ekip kurmasını isterler.

Mauthausen’den Sachenhausen’e çeşitli kamplarda taş kıran, köle gibi çalıştırılan Salomon, SS subaylarının gözüne girmek için, onları anlı şanlı kahraman gibi betimleyen resimlerini yaparken, özel koğuşlarda kalpazanlık sanatını icra eden emekçi sınıfına terfi eder.

ZORAKİ KALPAZANLAR

Diğer kamplardan geçilen matbaacı, el sanatları uzmanı, fotoğrafçı, kalıpçı, grafiker, bankacıdan oluşan kadro, İngiliz Hükümeti uzmanlarını dahi yanıltan mükemmelliyette sahte sterlin basarlar.

Zoraki kalpazanların Naziler tarafından dolar basmaya zorlanmaları, aralarında bulunan, karısını Auschwitz’de kaybetmiş, eski komünist Adolf Burger’i isyan ettirir.

Soykırımın sürdüğü günlerde, kendi ırkından insanları öldüren katillerin emirlerine uymayı reddeden Burger dolar basma işini sabote eder.

Film bu yönüyle, Macar usta Zoltan Fabri’nin başyapıtı “Cehennemde İki Devre”sini akla getiriyor. SS subaylarıyla maç yapan, futbol meraklısı tutukluların direnci, Nazilerle işbirliği yapmayı reddeden vicdanının sesine uyan Adolf Burger’in sabotaj teşebbüsüne benziyor.

Ahlaki ve etik değerleri sorgulayan “Kalpazanar”, hayatta kalmak için düşmanıyla işbirliği yapan tutukluların yaşadıkları ikilemi otopsi masasına yatırıyor. Bir yanda yaratıcılığı, progmatizmi ve oportünizmi ile, hayatta kalmak için her yolun geçerli olduğunu savunan Salomon diğer yanda kendi ırkını yok etmeye kararlı düşman için çalışmaktansa ölümü tercih ettiğini söyleyen Adolf Burger.

Hikayeyi yaşayanlardan dinleyen senarist-yönetmen Stefan Ruzowitzky bu konuda her iki görüşe eşit mesafede durmaya özen gösteriyor.

Senaryo yazılımına katkıda bulunan bugün 90’lı yaşlırını sürdüren Adolf Burger ve halen hayatta olan kamp arkadaşı Plapper, filmin çekildiği seti ziyarete gittiklerinde “Kendilerini kalpazanlık işinde çalıştıran SS subaylarının aslında bir kurtarıcı mı, yoksa bir katil mi olduğunu” tartıştılar.

Yönetmen Ruzowitzky, bir söyleşisinde filmin en etkileyici anının, öykünün hayatta kalan son kahramanları, Burger ile Plapper’in sete gelmeleri olduğunu anlatıyor.

MÜKEMMEL EKİP OYUNCULUĞU

Yazar Primo Levi, Nazi toplama kamplarında yaşadığı deneyiminin ardında, tutuklular arasında “en kötü insanların, yani en güçlü olanların hayatta kaldığı” gözleminde bulunmuştu.

Dedesi Nazi işbirlikçisi olan, adını ilk kez duyduğumuz, Avusturya’lı yönetmen Stefan Ruzowitzky, elindeki zengin malzemenin hakkını vererek dört dörtlük bir film yapmış. Daha önce birkaç vasat filmle, aktifinde başarıya raslanmadığını öğrendiğimiz, dünya sinemasında adı geçmeyen Avusturya sinemasına mensup Ruzowitzky, bu sert filminde, bir insanlık dramına imzasını atıyor.

Sinematografik açıdan bakıldığında film her yönüyle çok başarılı. İlgiyi baştan sona ayakta tutmayı başaran bir sinema dili, hızlı bir kurgu, armonika ve gitarlı sade bir müzik, oynak bir kamera, çok iyi bir ekip oyunculuğu.

Salomon rolünde, yüzüne maske gibi yapışan hüzünlü haliyle ustalığını konuşturan Avusturya’lı aktör Karl Markovics, harikalar yaratıyor.