Bizim City’nin azınlıkları

Mine Kırıkkanat’ın Vatan Gazetesi’nde yazmış olduğu “Korunmasız İnsanlık” başlıklı makalesini saklamışım. Yazı hem hoşuma gitti; hem de içimi acıttı.

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
16 Ocak 2008 Çarşamba

Mine Kırıkkanat’ın Vatan Gazetesi’nde yazmış olduğu “Korunmasız İnsanlık” başlıklı makalesini saklamışım. Yazı hem hoşuma gitti; hem de içimi acıttı. Konu kısmen, İstanbul’da yaşayan azınlıkların dini törenleri sırasında olası bir saldırıya karşı güvenlik güçleri tarafından korunmasıydı. (...) Demek benim ülkemde, hepi topu 2200 nüfustan ibaret Rumlar, artık polis koruması altında kilise nikahı kıydırabiliyorlardı! (...) 

(...) Faşizm, önce azınlıkları hedef alır. Sonra çoğunluğun şablonuna uymayan çoğunlukçuları. (...) diyerek yazısına son vermiş Kırıkkanat.

Dini azınlık mensubu bir Türk vatandaşı olarak yazı bende nahoş duygular uyandırmadı. Zira benzeri olaylar günlük yaşantımın bir parçası. Hoşuma gidip gitmediğini düşünmek fuzuli.

Öte yandan; fikir üreten, mantık yürüten, çoğunluk şablonuna uymayan, üstüne üstlük dini azınlık grubuna dahil olmayan yurttaşlarıma, gerçeklerle yüzleştiklerinde şok geçirdikleri için ne söyleyebilirim? Azaldıkça kıymete bindiğimizi mi?

* * *

E- postama gelen bir yazı beni iki kez düşündürdü. Sevindim, çünkü yazan kişi 21 yaşındaydı ve bu yaşta farklı konularla ilgilenip, daha geniş bir bakış açısına sahip olması hoşuma gitti. (...) “Hem bu ülkenin tüm renklerinin bir arada yaşama isteğini göstermek, hem aramızdaki diyaloğu ve irtibatı arttırıp paylaşmak adına, Türkiyeli Rum, Ermeni, Yahudi, Süryani ve diğer topluluklara mensup arkadaşlar ve Türk arkadaşlar bir organizasyon yapalım diye düşünüyorum. Birkaç arkadaşla irtibat halindeyiz. Bunu için öncelikle bir grup kuracağız ve daha sonra bir arada yaşama konusunda duyarlı olan Türk arkadaşları davet edeceğiz. Sonra aynı şehirde olanlar toplanırız. Önemli günlerde (bayramlar, yortular, noel, Roş Aşana, yılbaşı, Hamursuz, Yom Kipur vs.) toplanılır, güzel paylaşımlar ve dostluklar kurulur. Sizin bu konuda görüş ve önerilerinizi almak isterim.” (...)

Tabii ki delikanlıyı yanıtlayacağım. Yüzlerce kez anlatmaktan sıkılmadığım üzere, insanların dinleriyle değil, vatandaşı olduğu ülkenin adı ile anılması gerektiğini belirteceğim. Dini, Müslüman, milliyeti Türk olan kişiyi, Müslüman diye adlandırmıyorsak; Yahudi, Rum, Ermeni ve Süryani’ye de Türk olarak hitap edilmesi doğal olanıdır. Gerçi olayı anlamak basit de, insanlar karmaşık hale getirmişler.

* * *

Dön dolaş aynı yerdeyim.

Nişantaşı’nda doğdum, Teşvikiye’de büyüdüm, tekrar Nişantaşı’na döndüm. Geleneksel aile yapısına fevkalade uyduk. Evler yıkıldı, binalar aşağı indi. Ama biz hep aynı caddede kalmayı sürdürdük. Kutlu Apartmanı, önce Sabah Gazetesi + ATV binası, ardından ‘Zara’ oldu. Karşı kaldırımda Şişli Terakki Lisesi, otopark, ardından City’s oldu.

Yani ilkokul yılları boyunca her sabah Kutlu Apt.’nın kapıcısı, beni karşı kaldırıma geçirir, akşamüstü de Ş.T.L’nin Rıza Efendi’si elimdan tutar karşıya geçirirdi.  Yıllar geldi geçti, oğlum Şişli Terakki’ye gitmeye başladı. O denli bunaldım ki, ‘buranın yerle bir olduğunu görürüm inşallah!’ dediğimi çok iyi anımsıyorum.

* * *

Zara’ya girdiğimde, ‘bu taraf odam mıydı, orası salon muydu’ gibi düşüncelere kapılmıyorum. Ama, City’s- e gireceğim vakit yemekhane nereye düşüyordu, 5B’nin kapısı neredeydi; gibi krokiler oluşturacağımdan eminim. Doğrusu City’s Nişantaşı’nın yapımının bittiğine en çok sevinenlerdenim. İnşaatın sıkıntısını, caddenin ortasına kadar yığılan kum kamyonlarının yanından geçerken kirlenen paltoları, daralan yol yüzünden arabalarla burun buruna gelişimizi civarda oturanlarla çalışanlar yaşadı. 

Şimdi en çok merak edilen ‘Bizim City’ açıldıktan sonra Nişantaşı trafiğinin ne olacağı? Trafik lambası olmayan her yerde geçmekte zorlanırım. Bu durumda, en kötüsü Rıza Efendi yerine bu kez City’s- in ‘doorman’ı koluma girip beni karşıya geçirecek.