Sessiz Çığlıklar

Bu köşedeki on beş gün önce yazdığım yazıya çok ilginç tepkiler geldi. Her biri farklı bir sessiz çığlığı resmeden mesajlar yalnızlık hissine karşı umut verici de olsa sorunun yaygın olduğunu gösteriyor. Bu hafta, söz okurun...

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
16 Ocak 2008 Çarşamba

Bir yazarın en önemli oksijeni okurun tepkisi olmalı. Kendisini onun aynasında gördüğü şekliyle yaşayabilmiş, üretebilmiş, kendi ‘yol haritasını’ hazırlayabilecek kıvama gelmiştir muhtemelen.

Bu köşede on beş gün önce yazdığım “Yılbaşı, Diyojen ve Schopenhauer’in kirpileri” yazısına aldığım okur tepkileri bir yandan umut aşılarken yüreğime, öte yandan kimi satırlarının, hayatın aslında yaşanması boşa giden tatsız bir serüven olduğu izlenimi yaratması kayda geçiyor hafızama.

Her biri adeta sessiz çığlıkları andırıyor. Her çığlığın sessiz ve bilinmeyen bir hikâyesi var.

Ve ne acıdır ki, günlük koşuşturmanın sarmalındaki post modern insan ne bunları görebiliyor, ne de hissedebiliyor. Tek ve asil amacı ‘ormandaki’ yaşamsal kavgada ayakta kalmak. Bunu başarabilmek içinse de her yolun mübah olduğu bir yaşam mücadelesi içinde debelenip dururken asıl trajik olan, bu hengâme arasında insanın kendi sessiz çığlığını bile duyamaması...

İşte size okurlarımdan gelen kimi sessiz çığlıklar:

“...İnsanın varoluş sıkıntısını bu kadar derin ama aynı zamanda basit ve anlaşılır dilde yazıya dökenini görmemiştim, ben bugüne kadar. Kaleminize sağlık. Ama Thomas Bernhard’ın dediği gibi, “bir sinek gibi yalnızdır insan”! Unutmayın bunu...” V.D.

“....Zevkle beklediğim yeni yıl yazınızı okudum. Kirpi olayı bana Albert Camus’un bir sözünü hatırlattı: “Açken ölmemek için çalan adamı değil, herşeye rağmen aç kalıp çalmayan adamı araştırıp düşünün.” Benim kutasl toprağım İnsan’dır...” A.N.

“...Ne kadar da güzel anlatmışsınız hedonist yaşamı benimseyenlerin doğru insan olmaya çalışanların üzerine uyguladığı baskıyı ve varoluşunu sorgulatmasını... Kirpilerin dikenleri batıp batıp da yaralar kangrene çevrilmişse artık, istediğiniz kadar dik durmaya çalışın. Fayda vermiyor ne yazık ki! Ben yıllarca bu tip insanlara iyilikle yaklaşmak, doğru bir ayna gösterebilmek, yaralansam da acımı göstermeden bir gün o pespayeliklerinden utanacaklarını ummak, kendilerine saygılarını kazanmaları adına vakit olduğunu gösterebilmek için kendimden verebildiğince verdim. 49 yıllık bir yaşam böyle geçti.

Sonuç: Bugün ... hastasıyım. Ayda bir kez kan verilmezse yaşamımı sürdüremem. Maddi ve manevi yalnızlıkların eşiğinde, çeşitli tedaviler ve sonuçları, yan tesirleri ile boğuşmaktayım. Çok sosyal bir çevreden, şu an için tek başıma mücadele vermek zorundayım...” İ.Y.

“...Diyojen belki de insanı değil, insanın anlamını arıyordu. Elindeki fener, küçük bir umudun belirtisiydi. Hala var olan bir şeyi aramasını temsil ediyordu son tahlilde.

Schopenhauer ille de iki kirpiyi neden yan yana koymuştur ki? Hayat algılamasını sorgulamalıydı öncelikle.

Evet çoğu zaman kirpi örneğiyle karşı karşıya kalabiliyoruz.

Ya yaklaşıp ısınacağız ama iğnelerin batmasına rıza göstererek kafamızdaki mükemmeliyetçi yaklaşımı bir kenara bırakacağız; ya da uzaklaşıp yine aynı kısır döngü çözümsüzlüklerle karşılaşacağız, “verdiği sözü tutmuyor hayat, bir eliyle verdiğini diğeriyle alıyor”, italiklemesine katılarak.

Bana göre şu iyi bir çözüm olurdu: birimiz kirpi olmaktan vazgeçip daha iyimser yaklaşalım diğerine...” B.K.

“...Tüm içtenliğimle söylüyorum; yazınız harika! Yazınız çok etkileyici ve samimice.

Yaşam bazen insanı öyle bir kedere sürüklüyor ki, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu anlayamıyorsunuz. Ama gerçek olan bir şey var; bir  çoğumuz doğruları arıyoruz, hakikatleri arıyoruz. Kendi şahsıma, bulamayınca çocukluğumuzun hatıralarına, çocukluğumuzun gözyaşlarına dönüyoruz. Belki de bir masal içerisinde yaşamak istiyoruz; belki de çizgi dünyasında bir çizik olmak istiyoruz...” Ö.F.R.

“...Hayatım boyunca insanı ve varoluşunu sorguladım. Nerede hata olduğunu halâ bulabilmiş değilim.

Kirpiler yorulmadı ama ben yoruldum.

Bari siz devam edin arayışa...” D.A.

***

Sessiz çığlıklar boşuna atılmamıştır.

Zamana armağan edilmişlerdir...