Neden Post-Siyonizm?

Bu yazıda geçen hafta tarihçesinin ve öncülerinin tanıtıldığı Post-Siyonizm akımının ortaya çıkış sebepleri incelenmektedir. Tanımı bile kesin yapılamayan Post-Siyonizm kavramının hangi yönden ele alındığına göre ortaya çıkış gerekçeleri de değişiklik göstermektedir

Sabi VARON Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba
 

Bu yazıda geçen hafta tarihçesinin ve öncülerinin tanıtıldığı Post-Siyonizm akımının ortaya çıkış sebepleri incelenmektedir. Tanımı bile kesin yapılamayan Post-Siyonizm kavramının hangi yönden ele alındığına göre ortaya çıkış gerekçeleri de değişiklik göstermektedir

Sabi VARON
 

Geçen haftaki kısa tarihçesi ve tanıtımında anlatıldığı üzere Post-Siyonizm’in ne yandaşları ne de konuyu inceleyen akademisyenler tarafından yapılmış açık bir tanımı yoktur. Post-Siyonist olarak görülen “Yeni Tarihçiler” göz önüne alındığında Post-Siyonizm İsrail tarihini ve toplumunu eleştirel, revizyonist bir gözle inceleyen akademik bir akım olarak ele alınabileceği gibi, sınırları tam olarak belli olmayan bir politik ideoloji veya Dr. Uri Ram’ın da ifade ettiği gibi bir “politik iklim” olarak alınabilir. 
Bu yüzden Post-Siyonizm kavramının hangi yönden ele alındığına göre ortaya çıkış gerekçeleri de değişiklik göstermektedir.
Yine de Post-Siyonizm’in ortaya çıkış nedenleri ortaya konulacaksa (her ne kadar Yeni Tarihçilerin bir kısmı Post-Siyonist olmayı kabul etmese de), revizyonist tarihçilerin ilk çalışmaları harekette önemli bir yer tuttuğundan, Yeni Tarihçilik hareketinin doğmasına etken olan ortamın incelenmesi faydalı olacaktır.

Yeni Tarihçiliği meydana getiren koşullar
Yeni Tarihçilik teriminin yaratıcısı Benny Morris’e göre, 1980’lerde tarihin yeniden ele alınmasını sağlayan iki koşul gerçekleşmişti:
Yeni Tarihçilerin ortaya çıkmasından önceki kuşağın dünyaya bakış açısı, 1977’ye kadar iktidarda kalan İşçi Partisi’nin Siyonizm ideolojisi ve 1948’de yaşanan travmatik bir bağımsızlık savaşı ile şekillenmişti.
Fakat 1980’lerin başında yetişen yeni akademik kuşak artık yerleşmiş ve varlığı kabul edilmiş bir ülkenin vatandaşları olarak doğmuşlardı. Bu kuşak bir öncekinin taşıdığı ideolojik yükten arınmış bir şekilde tarihi inceleme fırsatı bulmuşlardı.
Fakat her ne kadar yeni akademisyenler bakış açısı olarak revizyonist bir Tarih anlayışı getirmeye hazır da olsalar, bu bakışı destekleyecek delillere de ihtiyaç vardı. İsrail’in 1948 ve sonrasındaki olaylarla ilgili daha önce gizli tutulan belgelerin 1980’lerde araştırmacılara açık hale gelmesi bu gereksinimi de karşılamıştı.
Değişen bir dünya ve politik ortamda, değişen gerçeklerin açıklanması için farklı bir Tarih ve Sosyoloji anlayışının gerektiğine inanan akademisyenler sayesinde Yeni Tarihçilik veya akademik post-Siyonizm hareketi başlamıştı.
Fakat Post-Siyonizm’in toplumda tartışma yaratması ve popülerlik kazanan bir ilkim yaratması sadece akademik gerekçelerle anlatılamazdı.  İsrail’in dış dünya ile ilişkisi ve iç dinamikleri de gerekli ortamın sağlanmasına katkıda bulunmuştu.  Post-Siyonizm’in ortaya çıkışını sağlayan en önemli etkenler,  1948’den itibaren İsrail’de geçerli Siyonist ideolojinin temsilcisi olan İşçi Partisi’nin iktidarının yıkılması ve bu yıkılmayı getiren gelişmeler olmuştu.

1967 sonrası İsrail’de değişen politik ortam
Laurence Silberstein’a göre 1967’de gerçekleşen Altı Gün Savaşı olmasaydı Post-Siyonizm akımı hiç doğmayabilirdi. Bu savaşın sonunda İsrail’in kazandığı zafer sonunda İsrail 1948 Savaşı’nın sonunda kabul edilen sınırların dışına çıkmıştı. Bu durum İsrail’in dünya kamuoyunda işgalci ülke olarak görünmesine sebep olurken, Filistinlilerin 67 Savaşı’nın sonrasında gördüğü zarar ve ayrımcılık hem kendilerinde hem de dünyada bir Filistin ulusunun var olma hakkı olduğu fikrini uyandırmıştı.
Ortaya çıkan yeni Filistin milliyetçilik akımı, İsrail’in dünya ve hatta kendi iç kamuoyunda işgal etmiş göründüğü topraklar üzerinde direniş gösteren ayrı bir milletin varlığı İsrailli akademisyenleri derinden etkilemiş, Filistin-İsrail çatışmasının İsrail tarihinin ve toplumunun incelenmesinde en önemli etken olarak değerlendirilmesine yol açmıştı. 
Daha sonra 1973’de İsrail’in hazırlıksız yakalandığı Yom Kipur Savaşı sonrasında, İşçi Partisi’ne duyulan güven sarsıldı. Durumlarından hoşnutsuzluk duyan Doğulu Yahudiler’in (Mizrahiler) de oyları ile 1977’de Likud iktidara geçti.
Fakat Likud iktidarı altında 1982’de yapılan Lübnan harekatı İsrail’i yeniden işgalci konumuna getirmesi, İsrail’de ABD’deki Vietnam savaşı sendromuna benzer bir travmaya yol açarken, ilk defa barış için gösteri yapan grupların oluşmasına neden oldu.
Bu durum, halihazırda 1967’den beri süren işgalcilik durumu, Filistinlilerin direnişinin yarattığı hissiyatla birleşince, İşçi Partisi Siyonizmi’nin insancıl bir akım olduğuna dair inanç sarsılmaya başladı.
Oluşan bu ortamda işgalcilik konumundan duyulan hayal kırıklığı, tarihin bazı akademisyenlerce daha eleştirel incelenmesine yol açmış, ve hatta yer yer resmi tarihi yalanlayan belgelerin de varlığı ile bir aldatılmış hissine dönmüştü.
Yeni tarihçilerin ortaya çıkmasından kısa bir süre sonra 1987’de patlak veren intifada ise oluşmaya başlamış olan akademik tepkiye hız vermişti.
Fakat Post Siyonizm’in ortaya çıkışında İsrail-Filistin çatışması kadar Mizrahiler'in huzursuzluğu gibi diğer iç dinamikler de etkindi.
Mizrahiler’in başkaldırısı
İsrail’in kuruluşunda geçerli ideoloji olan İşçi Partisi Siyonizm’i tüm Yahudiler’in ezilmekten kurtulacağı ve eşit olacağı bir ülke ön görüyordu. Fakat 1948 Savaşı ile Arap ülkelerinden göç etmek zorunda kalan Mizrahiler’in durumu bu görüşle çelişiyordu. Mizrahiler ülkeye ilk girdiklerinde saçlarının kesilmesi, DDT ile dezenfekte edilmeleri, başlarda çadır kentlere yerleştirilmeleri gibi kötü muamelelerle ve hatta Holokost’ta çocuklarını kaybeden ailelere vermek amacı ile Yemenli Yahudilerin çocuklarının kaçırılması gibi skandallarla karşılaşmışlardı. 1948’den sonra 1990’lara kadar Mizrahiler genel olarak işsizlik ve yoksullukla boğuşurken bir yandan da kimliklerine karşı yapılan saldırılara göğüs germek zorunda kaldılar.
Siyonist ideoloji Baruh Kimmerling'in “Ahuselim” olarak adlandırdığı tek tip (Aşkenaz, Avrupalı, Ortodoks, Beyaz, Sosyalist) bir Yahudi kavramını temel aldığından Mizrahiler’in dinleri ve gelenekleri değiştirilmek ve asimile edilmek istenmişti. Buna karşılık 1970’lerin Mizrahiler’in hem haklarını hem de kimliklerini korumak için ortaya çıkan Kara Panterler grubu gösterilere başlamış, hatta 1972’de Filistin Kurtuluş Örgütü liderleri ile görüşerek Aşkenaz egemenliğine karşı ittifak aramıştı. Her ne kadar Kara Panter Hareketi daha sonra seçimlerde belirgin bir parti olup İsrail politikası Knesset’te yer alamadıysa da, Mizrahiler’in genel hoşnutsuzluğu hem Post-Siyonizm’in doğabileceği bir ortam sağlamış hem de 1977’de İşçi partisinin yerine Likud’un seçilmesini sağlamıştı.
Mizrahiler’in kendi kimliklerini korumak için girdikleri eylem ise İsrail’in demografik ve kültürel yapısının değişmeye başladığına dair ilk işaret olmuştu.

Çok Kültürlü İsrail
İsrail’in bağımsızlıktan sonra aldığı Mizrahi göçü ve 1980ler ile 1990larda aldığı yeni göçler Siyonist ideolojinin öngördüğü tek tip kültürel yapıyı parçaladı. Baruh Kimmerling’e göre İsrail,  Laik-Avrupalı Aşkenazlar, Gelenekçi Mizrahiler, dindarlar, köktendinciler, Rusya ve diğer eski Demir Perde ülkelerinden göçenler, Etiyopyalı göçmenler ve Arapların oluşturduğu 7 ayrı alt kültürün birbirine karşı açtığı bir kültür savaşına sahne oluyordu.
Bu durum Siyonist ideolojinin temel aldığı tek tip Yahudi-İsrailli kimliğini alt üst ediyor ve gene Siyonizm’in tartışılmasına neden oluyordu. 
Özellikle çok kültürlülüğün ve bireyselliğin öne çıktığı globalleşen bir dünyada daha eski bir ulus devlet anlayışına dayanan Siyonizm’in de eleştiriye uğraması kaçınılmazdı.
Globalleşme, Refah Kültürü, Amerikanlaşma ve Post-Modernizm
Akademisyenlerin Post-Siyonizm’in doğuşunda gördüğü en büyük etkenlerden birisi de hızla globalleşen dünyada bireysel değerlerin toplum çıkarlarına giderek daha ağır basmasıydı. Özellikle Post-Siyonizm’i eleştirmek isteyen Eliezer Schweid gibi akademisyenler Post-Siyonizm’i Post-Modernizm’in bir uzantısı olarak görmekte ve Post-Modernizm'e getirdikleri eleştirileri Post-Siyonizm’e de yönlendirmektedirler.
Schweid’a göre, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan Post-Modernizm akımı, toplum çıkarını bireyin önüne koyan, monolitik bir kültüre dayalı (faşizm, komünizm, sosyalizm, liberal milliyetçilik gibi) ideolojileri ve bu ideolojilerin bir ‘Ütopya’ peşinde koşmalarını eleştiriyordu. Post-Modernizm bu gibi ideolojilerin yerine ekonomik, soysal ve politik pragmatizmi ön plana çıkarıyor, bireyin topluma ya da diğer bireylere karşı sorumluluklarını geri plana atıyordu. Liberal serbest ekonomi ile bireylerin tek tek refahının artması toplumun da refahının artması anlamına geliyordu.
Bu bağlamda Siyonizm de diğer ideolojilerin tersine gerçekleştirilmiş bir Ütopya olarak görevini doldurmuş, bu süreçte de bireylerden büyük fedakarlıklar beklenmişti. 1982’deki Lübnan Savaşı ve 1987’deki intifadada bireylerin milliyetçi bir ideal yaptığı fedakarlıkların giderek artması ile dengeler bozulmuş ve Post-Siyonizm, Siyonizm’in post-modern bir eleştirisi olarak ağırlık kazanmıştı.
Post-Siyonizm’in Post-Modern bir anlayış olduğunu kabul etmeyen Edward Nimni ve Laurel Silberstein gibi akademisyenler de globalleşmenin ve refah kültürünün Post-Siyonizm’in yerleşmesinde etken olduğunu kabul ederler. 
1980 ve 1990’larda İsrail’de Amerikan tipi, kişisel refaha dayalı bir tüketim toplumu haline gelmesi, 1990’ların sonunda daha önce devlet güdümünde olan İsrail medyasının serbestleşmesi ve dünya ile daha entegre hale gelmesi, Oslo Barış Süreci’nin kalıcı bir barış için yeni umutlar getirmesi  Siyonist ideolojinin bireylerden beklediği fedakarlıkların alınmasını giderek zorlaştırmıştı.

Post-Siyonizm’in gerilemesi
Globalleşme ve barış sürecinden büyük destek alan Post-Siyonizm, bu akımlara karşı 2000’li yıllarda gelen tepkiler ve eleştirilerle birlikte geriledi. Barış sürecini destekleyen Yitzhak Rabin’in suikastı, Rabin’in destekçisi Şimon Perez’in iktidardan düşmesi ile birlikte sekteye uğrayan barış süreci, 2000’deki ikinci intifada ile durma noktasına geldi.
Dünyanın geri kalanında da 11 Eylül olayları ve buna tepki olarak ABD yönetiminin politikaları  sonucunda Post-Siyonizm’e uygun politik iklimi ortadan kaldırırken eski sol görüşü İşçi Partisi Siyonizm’inin yerini alan sağcı-muhafazakar Neo-Siyonizm akımı güç kazandı.
Fakat gelişmeler karşısında “politik iklim” veya ideoloji olarak Post-Siyonizm duraklama noktasına gelmişse de akademik post-Siyonizm’in üniversitelerde tartışılmaya devam etmesi, akımın hala tamamen ölmemiş olduğunu gösteriyor.

Kaynakça:
Silberstein, Laurence J.; New Understandings of the Past Post-Zionism, the New Historians, and recent critiques of Zionist discourse, 2002
Nimni, Ephraim; The Challenge of Post-Zionism, 2003
Silberstein, Laurence J.; The Postzionism Debates, 1999
Wurmser, Meyrav, Post-Zionism and the Sephardi Question, Middle East Quarterly: Spring 2005
Schweid, Eliezer, The Post Zionist Movement: Origins and Character.