Çok şansliyim, çok!

Yakir MİZRAHİ Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Hayatım boyunca kaç defa maça gittim bilmiyorum, saymadım. Kaç kez tribünde avazım çıktığı kadar takımım lehine bağırmaya çalıştım? İnanın, bir gün bu soruya cevap vermem gerektiğini bilsem sayardım. “Hayatında taraftardan en çok etkilendiğin maç hangisidir?” diye sorsalar, sadece bir maç sayardım bugüne kadar. Kopenhag’da gözler yaşarırken haykırılan “Dağ Başını Duman Almış” maçını... Ta ki, geçen Çarşamba akşamına kadar... Beşiktaş’ın Şampiyonlar Ligi’nde Liverpool’a karşı oynadığı müthiş karşılaşmaya kadar... Ama artık bir maç daha sayabileceğim bu soru sorulduğu zaman...
Kendimi o kadar şanslı hissediyorum ki o maçta bulunma şerefine nail olduğum, Beşiktaşlı taraftarların hem maçtan önce hem maçtan sonra hem de maç sırasında birbirinden olgun, renkli ve tam isabet desteklerini yerinde takip edebildiğim için... Gelelim neden bu kadar etkilendiğim sorusunun cevaplanmasına... UEFA resmi sitesindeki (www.uefa.com) görevim nedeniyle bu karşılaşmayı, İnönü Stadı’ndan izlemek durumundaydım. Maç sırasında yaşanan önemli pozisyonları ve atmosferi anlatan bir yazıyı maç sonunda anında resmi sitede yayınlanacak şekilde hazırlayabilme göreviyle... O akşam stadta olmayanlar belki birazdan anlatacaklarımı abartılı bulabilirler ama işbu yazıda en ufak mübalağa sözkonusu değildir. Haberiniz ola!..
Maç hakkında eminim ki her kafadan bir ses dinlemiş, Beşiktaş’ın oynadığı oyun hakkında fikir edinmişsinizdir. Bu yüzden ben bu yazıyı sadece Beşiktaş taraftarına ayırmak istiyorum. Öncelikle siyah- beyazlılara ait tüm tribünlerin tıklım tıklım dolu olduğunu hatırlatalım, 2005 Mayıs’ında Atatürk Olimpiyat Stadı’nda Şampiyonlar Ligi şampiyonu olan Liverpool’un da yaklaşık 500 kişilik bir kalabalık tarafından bu “kutsal” şehirde desteklendiği bilgisini de yineleyelim. Beşiktaşlı taraftarlar, maçtan önce son günlere damgasını vuran sosyal vakaya dikkat çekerek birçok pankart hazırlamış ve bunları hem Türkçe hem de İngilizce olarak tribünlere asmışlardı. “Hepimiz Mustafa Kemal’iz, Yurtta Sulh Cihanda Sulh, Bir Ölür Bin Diriliriz” bunlardan sadece birkaçıydı... Birlik ve beraberliğe en fazla ihtiyaç duyulduğu zamanda yapılacak en kral hareketlerden biriydi şüphesiz... Bir de Kapalı tribünü kaplayan ve üstünde “Şehitler Ölmez Vatan Bölünmez” yazan dev Türk bayrağı... Tüyleri diken diken ediciydi... Maçın başlamasına 10 dakika kala tüm tribünlerin susturulmasının ardından kapalı tribünden hüzünle üflendiği aşikar trompetten çıkan cenaze marşı eşliğinde yapılan saygı duruşu... Yan tarafımda oturan İngiliz gazetecinin bile ortamdan ne kadar etkilendiğini gözlerinden rahatça okuyabiliyorken... Bir spor müsabakasıyla alakalı milliyetçi söylemlerde bulunmak ya da bunları aktarmak ne huyumdan ne de suyumdandır ancak bu anlatılması ya da yansıtılması gereken vatanperver bir haykırıştı. Kesinlikle... Orada olup, tüyleri “bir garip olan”lar hak verecektir bana...
Gelelim desteğin ülkenin içinde bulunduğu durumla alakalı olmayarak yapılan sportif tarafına... İkinci yarının başlamasıyla beraber İnönü Stadı’nda 15- 20 dakika süren öyle bir görsel ve işitsel şov vardı ki, bir ara işimi bir kenara koyma ihtiyacı hissettim ve sadece tribünleri izledim. Öbür yanımda maçı naklen yayınlayan televizyonun spikeri de aynı kanıdaydı, diğer yanımda oturan İngiliz gazeteci de... “Böyle bir atmosfer daha önce yaşanmamıştı!..” Beşiktaşlı futbolcuların sahaya daha sağlam basmasını sağlayan bu tezahüratı anlatmaya çalışacağım ama siz de bana hak vermek adına ne olur bir yerlerden (Örnek: youtube) bulup izleyin bu enfes görüntüleri... Kapalı tribün bir tezahürat başlatıyor ve bu yaklaşık 1,5 dakika sürüyor. Daha sonra Yeni Açık tribünü aynı tezahüratı yapıyor. Akabindeyse Numaralı tribün ve sırasıyla Eski Açık... Tezahüratta ne bir söz, ne bir küfür, ne de futbolcunun elini ayağına dolayacak bir ritm var... Sadece alkış, “O” harfinin egemen olduğu bir tempo ve kolları bir sağa bir sola, bir aşağı bir yukarı sallayan yaklaşık 32.000 kişi... Olağanüstüydü, enfesti, şimdiye kadar olmayandı, bir milat yaratandı ve kuşkusuz takdir edilesiydi... Zaten tezahürat 65. dakika gibi sona erdiğinde Liverpoollu taraftarlar da alkışlarıyla bu müthiş desteğe “10 tam puan” vermişlerdi.
Ve aynı Beşiktaş taraftarı maç bitiminde ne yaptı biliyor musunuz? Yense de yenilse de her maç sonrasında (iç saha- deplasman farketmeden) “You’ll Never Walk Alone” (Asla Yalnız Yürümeyeceksin) şarkısını söyleyen Kırmızı- beyazlı taraftarları dinleyebilmek adına sustular, susmayan arkadaşlarını yatıştırdılar; onların bu geleneksel kutsama ve maçta terini akıtan her topçusuna duyduğu saygıyı ifade eden marşlarını dinlediler. Bittiğinde hep beraber alkış tuttular... Hoşgörünün, takdir edeni takdir etmenin, “ders alıp ders vermenin” bir örneğini göstermişlerdi Beşiktaşlı taraftarlar...
Sahada oynanan oyunu çıplak gözle izleme şansına sahip olduğum için talihime şükrediyorum ama her şey bir kenara bu atmosferi yerinde hissedebilme mutluluğuna eriştiğim için kendimi çok şanslı addediyorum, çok!..