“İyi haberleri endişe ile bekleyen hastalara umut olabilmek çok güzel bir duygu”

Or Ahayim Hastanesine giden neredeyse herkesin tanıdığı Poliklinik Sorumlusu Eva Şaboy ile, gönüllülükten profesyonelliğe uzanan, özverili iş yaşamını konuştuk.

Dora NİYEGO Toplum
4 Temmuz 2018 Çarşamba

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

1949 yılında İstanbul’da doğdum. Bankalar Caddesinde, anneannemin sahibi olduğu Palombo Apartmanında, anneannemin disiplini ve otoritesi ile büyüdüm. Önce Musevi Lisesi, sonra da Saint Benoit’da okudum. Hastanede çalıştığım dönemde, Açık Öğretim Fakültesinin Turizm İşletmeciliği Bölümünü bitirdim. Halen Açık Öğretim Fakültesinin Uluslararası İlişkiler bölümünde dördüncü sınıfta okuyorum. Kırk sekiz yıl önce evlendim. Bir oğlum ve bir kızım var.

Or Ahaim Hastanesinde çalışmadan önce nerelerde çalıştınız, ne gibi görevler üstlendiniz?

Neredeyse otuz beş yıldır durmaksızın devam eden çalışma hayatım oldu. Gelin görün ki, çalışıyormuş gibi hissetmediğim yıllar, hastanede çalıştığım son on üç yıllık dönem.

Or Ahayim’de çalışmadan önce, ALKO, Tunç Metal, BMW, Digi Fiter, BBDO/Media gibi köklü firmalarda, farklı departmanlarda, farklı görevlerde çalıştım.

Or Ahayim Hastanesinde önceleri gönüllü çalışıyordunuz. Bu süreç nasıl başladı?

Kurumsal iş hayatım, büyük ekonomik krizin ardından beni zorunlu bir molaya mecbur etti. Kısa bir süre ev hanımlığına geri döndüm, ancak evdeki işlerimi fazlaca abartmış olmalıyım ki,  kendimi evden biraz uzak tutmam gerektiğine inandım. Gençlik yıllarımda, çocuklarım için evde kaldığım dönemde, rahmetli Madam Perahya ile birlikte gönüllü çalışıyordum. O dönemde olduğu gibi, 2001 yılında da tekrar gönüllü olarak Pembe Melekler ile aktif çalışmayı düşündüm. Or Ahayim Hastanesine yaptığım müracaat, yaklaşık bir ay sonra olumlu olarak yanıtlandı. Haftada bir, cuma günleri, aksatmadan, eşimin ulaştırması ile hastanemize geliyor, o dönem hastanede misafir edilen yaşlılarımızla onları mutlu eden birçok verimli paylaşımda bulunuyordum. Onlarla özverili, bazen hüzünlü, bazen tedirginlik hissettiren, ancak sevgi dolu saatler geçiriyordum. Hem ben, hem onlar sanki tekrar buluşacağımız günü bekliyorduk. Cuma ziyaretlerimde, günün ilk yarısında kendilerine ayrılmış terapi odamıza çıkar, birçok paylaşımda bulunurduk. Bazen yapılan el işleri, bazen söylenen güzel şarkılar, bazen anlatılan anılar ve anekdotlar, onları memnun etmek için gerçekleştirdiğimiz terapi faaliyetlerindendi. O kadar konuşacak ortak anımız oluyordu ki… Bankalar Caddesinde geçen çocukluk yıllarım, aynı dükkanlardan, aynı esnaftan yaptığımız alışverişleri, aynı acılardan, aynı hüzünlerden, aynı yollardan geçtiğimiz günleri yad etmeyi bekler olduk. Sıra yemek saatine geldiğinde, tüm Pembe Melekler ekibimizle, yaşlılarımıza bazen ellerimizle yemeklerini yedirir, ihtiyaçlarını mümkün olduğunca karşılamanın huzurunu duyardık. Havanın güzel olduğu günlerde, özveri ile güzelleştirilen hastanemizin bahçesine yaşlıları hava almaya çıkarır, kırk yıllık hatırı olan Türk kahvesi eşliğinde, Yahudi mutfağının vazgeçilmez tadı borekitasları yerdik. Ben şanslı günün gönüllüsü idim, çünkü Şabat mumlarımızı yakar, hep birlikte Şabat duamızı okurduk, mutlu Şabat dileklerimiz ile ertesi hafta buluşmak üzere, güzel temenniler ile sözleşirdik.      

Or Ahayim’de profesyonel olarak çalışmaya nasıl başladınız?

İki yıl boyunca gönüllü faaliyetlerde bulunduktan sonra, yönetim kurulumuzu temsil eden Sayın Yaşar Abuaf’tan gelen “Bizimle çalışır mısın?” teklifini tereddütsüz kabul ettim. Yeniden aktif iş hayatına dönecektim. Çalışma dönemim boyunca, değerli birçok başkanımızın ardından, Sayın Abuaf’ın da başarılarına şahit oldum. Bu çalışma temposu beni gönüllü oluşumumuz Pembe Melek olmaktan alıkoysa da, hiçbir Pembe Meleğimiz, hiçbir Pembe Melek başkanımız, beni bu kutsal birliktelikten ayrı tutmadı. Her faaliyetlerinde, her kutlamalarında beni de onurlandırmayı etmeyi asla unutmadılar.

Hastanedeki göreviniz nedir? Nelerden sorumlu olduğunuzu ve nelerle ilgilenmeniz gerektiğini anlatır mısınız?

Or Ahayim Hastanesinde Hasta Hakları ve Poliklinik Sorumlusu olarak çalışıyorum. Önceleri, hastanenin özel sağlık sigortası ORMED’in takibi ile başladım. Şimdilerde artık bu sigorta devam etmiyor.

Hasta hakları sorumluluğu, hasta memnuniyet ve şikâyetlerinin takibini yapıyorum. Poliklinik sorumlusuyum. Check up’ların A’dan Z’ye takibi, ameliyat öncesi hastanın hazırlık aşamaları, yönlendirilmeleri ve takibi bana ait.

Vakıf hastalarımızın takibi ve Sayın Hülya Doğu ile birlikte hakkaniyet çerçevesinde gerekli desteğin ve tıbbi müdahalenin yapılması, ayrıca günlük poliklinik işleyişinde görevli çalışma arkadaşlarımıza ve doktorlarımıza destek ve koordinasyonu sağlamak da benim görevim.

Görevinizde karşılaştığınız zorluklar nelerdir? İşinizin sevmediğiniz yönleri var mı?

İşimi her daim severek yaptım ve yapıyorum. Ancak üzücü durumlarla karşılaşmak oldukça yıpratıcı olabiliyor. Birçok üzüntüye şahitlik ettim; kayıplarla içim burkuldu… Ancak birçok sevinçlere de ortak oldum. Minicik bebeklerin masum yüzlerini aydınlatan ışığımız, iyi haberleri endişe ile bekleyen hastalarımıza umut olabilmek çok güzel bir duygu. Başhekimimiz, sevgili doktorlarımız, ekibimiz, yönetimimiz, gönüllülerimiz, tüm personelimizle birlikte başardıklarımız, Or Ahaim ekibinin, A’dan Z’ye canla başla çalışan bir ekibin eseridir.

Evet! Ama yoruldum… Yorulmadım dersem doğru olmaz… Çok emek, çok sabır, benimmişçesine üzüntülere ortaklık, bazen daha fazlasını yapamamış olmak endişesi, birkaç dakikada kurulmuş duygusal bağların omuzlarıma bıraktığı sahiplenme dürtüsü…

Yıldım mı? Hayır! Yılmadım… Ne yalan söyleyeyim… Tatlı bir gülümseme, içten bir teşekkür ile, ilk gün heyecanına dönebildiğim anlarım sayesinde… Tanrı’m sağlık ve kuvvet verdiği sürece gönülle yola devam!

Hastanede çalışmak hiç kolay olmasa gerek. Sizi çok üzen, çok etkilendiğiniz durumlar oldu mu?

Bir örnek vermek gerekirse, 2015 yılının haziran ayında, on beş yaşında bir kız çocuğu, kardeşi tarafından atılan bir kalem yüzünden, sol gözünde ciddi bir yaralanma ile hastaneye gelmişti. Çocuğun kornea tabakası ve merceği delindiği için çocuğun görme yetisini kaybetmiş olduğu teşhis edildi. Benim de aynı yaşta bir torunum var. Bu çocuğu o halde görmek beni derinden üzdü. Ancak, hastanemizde yapılan operasyon sonrası çocuğumuz tekrar görmeye başladı şükür. Halen de hastanemize gelir ve gittikçe de ile iyileşiyor. İyileşmesi benim için çok sevindirici oldu.

Hastalara moral verdiğinizi söylediniz. Biraz bundan bahseder misiniz?

Birkaç sene önce İstanbul’u ziyarete gelen Tunuslu turist bir genç kız, acilen hastanemize gelmişti. Yapılan taramada akut apandisit teşhisi kondu. Burada hiç kimsesi olmayan genç kız, ameliyatı ısrarla reddediyordu. Onu ikna etmek ve burada hastanemize, doktorumuza güvenmesini sağlamak, kendisine moral vermek, telkin etmek için elimden geleni yaptım. Sonunda ikna ettim ve ameliyathane kapısına kadar refakat ettim. Bir gün sonra İstanbul’a gelen annesi, beni kucaklayıp teşekkürlerini iletirken, “Yokluğumda kızıma annelik etmişsiniz” demesi beni çok duygulandırmıştı.

Röportajın başında “Neredeyse 35 senedir durmaksızın devam eden çalışma hayatı, gelin görün ki, çalışıyormuş gibi hissetmediğim hastanedeki son 13 yıllık dönem” dediniz. Burada çalışmaktan mutluluk duyduğunuz, sizi motive eden şeyler nelerdir?

Hastanede geçen yoğun günlerimle beraber yürütülmüş iki yüksek eğitim ve aldığım çeşitli eğitimler ile de pekişen Poliklinik ve Hasta Hakları Sorumlusu görevimin, resmi tanımlamasından ziyade;  Eva olmak; korkuyla bekleyen hastasını, yakınlarını dinleyen, moral veren, kâh ekibimizin gencecik bireylerinin ablası olabilmek… Önce manen hissettiklerim beni her sabah uyanmaya ve işime gönülle gelmeye motive eden değerlerimdir.

Bilmeyen yoktur, kimse hastaneye gelmekten zevk almaz, değil mi? Ama bu hastane dillere destan bahçesi ve eşsiz deniz manzarası ile birçok hasta için, büyük bir moral kaynağıdır. Tıpkı benim için olduğu gibi. Sabahın ilk ışıklarını izleyerek bir bardak sabah çayı içmek, bu hastanede aklımdan çıkmayacak hoşluklardan biridir şüphesiz.

İki güzel evlat, sevgili torunlarım, huzurla desteğini esirgemeyen, sabırlı ve yardımsever bir eşle geçen hayatımda mücadele hiç bitmedi.

Her daim çalışmayı seven, yerinde duramayan yapım şu anki enerjimin kaynağıdır sanıyorum. Ya sevgi! Biliyoruz değil mi? Tüm kapıları açan, tüm olumsuzlukları katlanılır kılan, sabrımızı yükselten… Bu günlerde birçoğumuzda gittikçe azalan bu duygu, şükür ki artarak içimde büyüyor.

İnsanlara yardım etmek çok güzel bir duygu. Bu işinizin en çok sevdiğiniz yanı olsa gerek.

Ne gereksinimler, ne de farklı kaygılar taşımaksızın, gönül vererek, severek, insanlara yardımcı olabilmenin verdiği huzur ve memnuniyet, Balat Or Ahayim Hastanesinde geçen yıllarımın meali…Hastanemizde dünyaya gelen bebeklerin aileleri, özel olarak yanıma gelip, çocuklarını sevdirir. Birçok anne adayının tüm hamilelik sürecini bilen biri olarak, yavrularını onların kucağında görmek, yani Hayat Işığı’nı hissetmek, en keyif aldığım andır…

Bir hastanede görev almayı gençlere önerir misiniz?

Genç bilse, ihtiyar yapabilse derler. Gençlik (hiç hasta olmam, hiç yaşlanmam, bana hiç yardım gerekmez) dedirten yegâne enerji kaynağıdır. 

İş seçimi artık günümüz şartlarında, olanaklara tabii maalesef. Meslek olmasa da, önce gönüllü destekçiler olarak küçük deneyimler yaşamalarını tavsiye ederim. Kim bilir, belki sonrasında meslek olarak da tercih ederler.