Bizans zamanında İstanbul Yahudileri

Osmanlılar İstanbul’a hâkim olduklarında şehirde var olan bir Yahudi cemaati ile karşılaşmışlardı. ‘Romaniot’ olarak bilinen bu cemaatin üç temel değer üzerine şekillendiğini söylemek mümkün. Bunlardan ilki dinsel alanda hâkim olan Yahudi şeriatı, diğeri kamusal sahada etkin olan Roma hukuku ve sonuncusu da kültürel hayata damgasını vuran Helenistik kültürdü.

Önder KAYA Perspektif
23 Ağustos 2017 Çarşamba

Helenistik kültür bağlamında Romaniot toplumunun gündelik konuşma dilleri Yunanca idi. Yunancanın kültürel alandaki hâkimiyetinin Sefarad göçleri sonrasında Ladino’nun yükselişe geçmesine kadar egemen bir konumda olduğunu biliyoruz. Yine Helenistik dönemin önemli filozofları arasında İskenderiyeli Philon gibi Yahudilerin olduğu da malum.

Yahudi toplumu Roma’nın Ortadoğu’ya yayılma sürecini ilk başlarda oldukça iyi karşıladı. Roma da bunun bir yansıması olarak Yahudiliği meşru bir din olarak tanıma yoluna gitti. Roma’nın bölgeye egemen olmasından sonra imparatorluk nüfusunun neredeyse yüzde onunun Yahudilerden oluştuğuna dair veriler var. Doğal olarak Hıristiyanlığın ortaya çıkmasıyla bu rakam önemli oranda azaldı.

İlk zamanlar gayet olumlu seyreden Roma-Yahudi ilişkileri zaman içinde gittikçe bozuldu. Bunun nedenlerinin başında Yahudilerin Roma toplumuna entegre olma konusundaki isteksizlikleri gelmekteydi. Yahudi toplumu bazı uygulamalar ile kendilerini diğer Roma yurttaşlarından ayırıyorlardı. Bunların başında sünnet olmaları, diğer toplumlardan insanlarla evlenmeye yanaşmamaları, kendi hukuklarına olan bağlılıkları, kendi Tanrılarından başka tanrıların varlığını kabul etmemeleri ve bunun sonucu olarak Roma tanrılarına kurban sunmamaları, tasvir ve görsellere karşı olumsuz tutumları geliyordu. Zaman içinde ‘kan iftirası’ olarak anılan ve pek çok Yahudi’nin hayatına mal olan propagandanın temelleri de bu devrede atıldı. Bazı kesimler tarafından Yahudilerin ibadetleri sırasında insan kurban ettikleri, bundan dolayı da ibadethanelerine yabancıları almadıkları şeklinde dedikodular dillendirilmeye başladı. Bakış açısındaki değişimin de etkisiyle MS 66 ve 135 tarihlerinde çıkan iki büyük ayaklanma Romalıların Yahudi inanışına dair ilk büyük yasakları getirmesine sebebiyet vermiş, diaspora sürecinin de önünü açmıştı.

Hıristiyanlığın yayılmasının olumsuz etkileri

Roma toplumundaki Yahudileri derinden etkileyen bir diğer önemli gelişme önce sosyolojik sonrasında ise siyasi sonuçları beraberinde getirecek olan Hıristiyan inancının ortaya çıkma ve yayılma sürecidir. Bilindiği üzere bu inanç çerçevesinde ilk Hıristiyanlar Hz. İsa’nın tutuklanması ve sonrasında çarmıha gerilmesinden Yahudileri sorumlu tutarlar. 4. yüzyıla kadar ciddi bir takibata maruz kalan Hıristiyan inancı, bu dönemden itibaren Roma’nın resmi inancı olma sürecine girer. Haliyle bu durum Yahudiler üzerindeki baskıyı daha da arttıracaktır. Yine bu dönemden itibaren toplanan konsiller Yahudilerle birlikte yemek yenilmesini, evlenilmesini, birlikte dua edilmesini yasaklayan yönde kararlar almışlardı. 5. yüzyılda İskenderiye’de Yahudilere saldırılmış ve pek çoğu vahşice öldürülmüştü. Roma kanunları Yahudiliği koruyor olsa da fiiliyatta, yaşananlara karşı idareciler zor durumda kalıyorlardı. Zira müdahale söz konusu olduğunda yetkililer, kilise babalarıyla çatışma riski ile karşı karşıya kalıyorlardı. 5. ve 6. asırlarda Akdeniz havzasındaki Yahudi nüfusunun ciddi bir düşüşe geçtiği gözlemlenir. Bunun en temel nedenlerinden biri Yahudiler açısından hayatın gittikçe çekilmez hale gelmesi ve pek çok Yahudi’nin, Roma’nın propagandasının bir sonucu olarak Hıristiyan inancına geçmesiydi. Bu devrede çıkarılan yasalarla Yahudiler sivil ve askeri görevlerden men edilmişlerdi. Yahudilerin yeni sinagoglar yapmaları da yasaklanmıştı.

5. yüzyılda yaşamış olan Patrik Nestorius, İmparator II. Teodosius’a düşmanlarına karşı zafer kazanabilmesi için Yahudiler başta olmak üzere Hıristiyanlığın düşmanlarıyla mücadele etmesini tavsiye ediyordu. Netice itibariyle bu dönemde Konstantinopolis’ten kovulan Yahudiler, şehrin karşı tarafında bulunan Galata ve çevresine yerleşmek durumunda kalacaklardı. Ayasofya yakınlarında Bakırcılar semti civarında bulunan bir sinagog 5. yüzyılda yıkılmış ya da kiliseye çevrilmişti. Tarihçiler sinagogun bulunduğu mevkiinden hareketle bu dönemde Yahudilerin Ayasofya civarı ile Eminönü-Bahçekapı civarındaki liman bölgesine yerleşmiş olabileceğini düşünüyorlar. Kentteki Yahudi varlığının, İmparator Büyük Konstantin’in 330’da şehri yeniden kurmasından daha öncesine dayandığı biliniyor.

7. yüzyılda Sasaniler, Filistin bölgesine geldiklerine bölge halkının neredeyse onda biri Yahudi inancına mensup bulunuyordu. Yaşanan sıkıntılar Yahudilerin, Sasanileri bir kurtarıcı gibi karşılamasına ve onlarla birlikte hareket etmelerine neden olmuştu. Bu durum Romalıların bölgede kontrolü ele aldıktan sonra Yahudileri cezalandırmasına sebebiyet verecekti.

Hazar Devleti’nin varlığı

Öte yandan 8. yüzyıla gelindiğinde Yahudi kültürünün bir unsuru olan ve ihtimal ki buradan da İslamiyet’e geçen tasvirlere karşı olumsuz bakış, Bizans İmparatorluğuna da yansımış ve bu devrede İkonoklazm denilen bir tasvir kırıcı devre yaşanmıştı. Yaklaşık aynı tarihlerde Yahudi Cemaati büyük bir hamiye kavuşacaktı. Zira Hazar denizi etrafına yayılan Hazar Devleti, Musevi inancını kabul eder. Hazarlar hem Yahudi toplumlarına sığınma hakkı tanıyacak hem de ülkelerinde yaşayan Hıristiyanlar vasıtasıyla Doğu Roma İmparatorluğunu Yahudiler aleyhine yaptığı girişimlerden men edecekti. Bunun sonucu olarak gerek İstanbul’da gerekse de imparatorluğun farklı bölgelerinde yaşayan Yahudilerin durumunda ciddi bir düzelme olur. 10. yüzyılda bazen zorla bazen de makam teklifi yoluyla Yahudiler arasında vaftiz edilmenin yaygınlaştırılmasına çalışılmıştı. Bu dönemde Rusların Bizans ile ittifak kurarak Hazar Devleti’yle çatışma içine girmesi ve bir süre sonra da bu devletin sonunu hazırlaması sonucu Yahudiler tekrar hamisiz kaldı.

Haçlı Seferleri Yahudiler için bir felaket oldu

11. yüzyıl sonlarında başlayan Haçlı Seferleri, Yahudiler için de bir felaket oldu. Bu tarihlerde Galata önemli bir Yahudi yerleşkesiydi artık. Gerek 1071’deki Malazgirt Savaşı sonrasında Anadolu’dan ve gerekse de Suriye’deki kargaşadan dolayı bu bölgeden gelen pek çok Yahudi soluğu İstanbul’da almıştı. Bu göç dalgası beraberinde çok sayıda Karai da İstanbul’a getirdi ki, şehirdeki Karai mezhebinin temelleri bu dönemde güçlü bir biçimde atıldı.

1168’de İstanbul’u ziyaret eden Tudelalı Benjamin şehirde 2000 kadar Rabbinik, 500 kadar da Karai Yahudi’sinin yaşadığı bilgisini verir. Her iki cemaat arasındaki ilişkiler pek de iyi bir seyir izlememekteydi. Bununla birlikte iki cemaat de yaygın olarak Rumca kullanmaktaydı. Nitekim Karaiların yakın zamana kadar ana dilleri Rumca idi. Osmanlılar şehri fethettiklerinde Romaniot denilen ve ana dilleri Rumca olan bir Yahudi topluluğu ile karşılaşmışlardı. Buradaki Romaniot nüfusa ilave olarak Osmanlılar ele geçirdikleri yeni alanlardaki nitelikli Romaniot nüfusu da İstanbul’a sürecek ve şehir kısa süre içinde Romaniot nüfusun dünya üzerindeki en önemli merkezi haline gelecekti. Balat’ta bulunan Ahrida ve Yanbol sinagogları o günlerin hatırasını taşır. Fatih Sultan Mehmet ve haleflerinin tayin ettiği ilk hahambaşılar da Romaniot cemaatindendi. En azından ilk iki hahambaşı olan Moşe Kapsali ve Eliyahu Mizrahi’nin Romaniot oldukları biliniyor. 16. yüzyıldan itibaren imparatorluk içinde Sefarad kültürünün baskın bir konuma ulaşması sonrasında Romaniot kültürü gerilemeye geçti.

1203 yılında İstanbul’u kuşatan Haçlı ordusu buradaki Yahudi mahallesini ateşe verdi. Şehir 1204-1261 yılları arasında Latin Katoliklerin egemenliği altında kaldı. Bizans hanedanlığı Trabzon, Mora ve İznik gibi merkezlere çekilerek burada hüküm sürmeye devam etti. 7. Mikael Paleologos 1261’de başkenti Cenevizlilerin de yardımıyla geri aldı. Sonrasında şehre evvela Cenevizliler yerleşti. Bizanslılar, Cenevizlileri dengelemek için zamanla Venediklilere de İstanbul’da ikamet izni verdiler. Böylelikle İstanbul’da Rabbinik Yahudiler ve Karailardan sonra Venedik ve Ceneviz mahallelerinde yaşayan ve bu ülkenin tebaası olan üçüncü bir Yahudi grubu daha ortaya çıktı.   

İstanbul Yahudileri daha ziyade dokumacılık (özellikle ipekli kumaşlar), deri tabakçılığı, kalay ve balmumu ticareti gibi alanlarda hâkimlerdi ki ilerleyen yıllarda da bu sahalardaki etkinlikleri devam edecekti. Deri tabakalama işi ile uğraşanlar Zeytinburnu ve Samatya civarına yerleşmişlerdi. Yahudiler, Doğu Roma hâkimiyeti altında yaşamalarının karşılığı olarak Osmanlılardaki cizyeye benzer bir dizi ekstra vergilerde ödemekteydiler.

Osmanlılar İstanbul’u kontrolleri altına aldıklarında Haliç, Bahçekapı ve Galata civarında yaşayan bir Yahudi cemaatiyle de karşılaştılar. Şehri hem payitaht, hem de önemli bir ticaret merkezi yapmak isteyen Fatih’ten itibaren farklı bölgelerden göç ettirilen ya da davet edilen Yahudilerle birlikte zaman içinde İstanbul, dünya üzerindeki en önemli Yahudi yerleşkelerinden biri haline geldi.      

 

KAYNAKLAR

Mehmet AYDIN; “İstanbul’un Fethinden Önce ve Sonra İstanbul’daki Yahudi Cemaati”, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 14, Güz 2002, s. 5-25

Averil Cameron; Bizanslılar (çev: Özkan Akpınar), İstanbul 2015

Avram Galanti; Fatih Sultan Mehmed Zamanında İstanbul Yahudileri, İstanbul 1953

W. Heyd; Yakın-Doğu Ticaret Tarihi (Çev: Enver Ziya Karal), İstanbul 1975

Nicholas de Lange; “Konstantinopolis Yahudileri”, Antik Çağdan 21. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi, cilt: 5, İstanbul 2015, s. 163-167

Naim A. Güleryüz; Bizans’tan 20. Yüzyıla Türk Yahudileri, İstanbul 2012

Stephen Mitchell; Geç Roma İmparatorluğu Tarihi (MS. 284-641), (çev: Turhan Kaçar), Ankara 2016

Ulaş Töre Sivrioğlu; “Bizans İmparatorluğu’nda Yahudiler”, History Studies, cilt: 7, sayı: 2, Mart 2015, s. 99-132

Alexander A. Vasiliev; Bizans İmparatorluğu Tarihi (çev: Tevabil Alkaç), İstanbul 2016