“Her insan hayatının başkahramanıdır”

Klinik Psikolog, eğitmen ve yönetici koçu olan Rahel  Ülçer Layiktez’i yakından tanımak ve çalışmaları hakkında bilgi almak istedik.

Dora NİYEGO Sağlık
1 Mart 2017 Çarşamba

 

Rahel, önce seni tanıyabilir miyiz?

1980 doğumluyum. İlk, orta ve lise eğitimimi Ayazağa Işık Lisesinde tamamladım. 2003 yılında da Bilgi Üniversitesinin Psikoloji Bölümünden ikincilikle mezun oldum.

Üniversitede okuduğum yıllarda, her yaz stajımı, Balat Or Ahayim Hastanesinde yapardım. Hastanede, psikiyatr denetiminde Pembe Melekler tarafından yapılan grup toplantılarına gözlemci olarak katılırdım. Ayrıca, hastanenin psikiyatrının seanslarına da katılıyordum. Böylece, dinleyici olarak kalmama izin veren hastaları da gözlemleme fırsatı bulabiliyordum.

Bu deneyimlerinizin sonrasında size ne gibi katkıları oldu?

Bu deneyimler sayesinde, klinik psikoloji üzerinde yüksek lisans yapma istediği doğdu. Doğuş Üniversitesi Klinik Psikoloji Bölümünde yüksek lisans yapmaya başladım ve 2006 yılında klinik psikolog oldum.

Mesleğim, sürekli gelişmemi ve yeni şeyler öğrenmemi gerektiriyor. Ağırlıklı olarak, Bilişsel ve Davranışçı Terapi ekolünü benimsememe rağmen, yıllar içinde, farklı ekollerin de eğitimini aldım ve sürekli farklı eğitimler almaya devam ediyorum. Dışavurumcu Sanat Terapisi, Gestalt Terapisi ve Psikanalitik Terapi gibi uzun dönemli programları da tamamladım.

Bilişsel ve Davranışçı Terapi hakkında bize biraz bilgi verir misiniz?

Bilişsel ve Davranışçı Terapi seanslarında, öncelikle kişinin güncel sorunlarına odaklanılır. Diğer yaklaşımlara nazaran, daha hızlı bir sürede, sorun, terapiste danışan kişi ile birlikte çözülmeye çalışılır. Bu yaklaşıma göre, bütün duygularımız ve davranışlarımız olayları algılama şeklimizden kaynaklanıyor. Diğer bir deyişle her birimiz olaylardan değil, olaylara bakış açımızdan ve onlara yaptığımız yorumlardan etkileniyoruz. Demek istediğim, hiçbir olay, hiçbir kişi bizi üzmüyor veya kızdırmıyor. Kızgınlığımızı veya üzüntümüzü, tamamen bizim olaya yüklediğimiz anlamdan dolayı yaşıyoruz.

Örneğin, birisi eleştirildiğinde “Ben zaten hiçbir şeyi beceremiyorum” diye düşünerek mutsuz olurken, bir diğeri “Beni sevdiği için beni uyarıyor” diye düşünerek mutlu olabiliyor. Çok sevdiğim bir hocam, bu olayı bize şöyle açıklamıştı: “Hiçbir olayın bir rengi yoktur, biz o olaya anlamlarımızla renkler yükleriz.” Teorinin bu kısmını çok seviyorum. Mutsuzluğumuzun veya kızgınlığımızın kaynağının başkaları olduğunu zannedip, o kişilerin veya olayların değişmesini beklemek yerine, kendi bakış açımızı düzeltip yapabileceklerimize odaklanmamız çok daha sağlıklıdır.

Biraz da bugünkü çalışma alanlarınızdan bahseder misiniz?

On yıldan beri, Persona Life Sağlıklı Yaşam ve Psikolojik Danışmanlık Merkezinde ve haftanın belli günlerinde Zekeriyaköy’de bulunan Villa Medica’da terapist olarak çalışıyorum. Özellikle, duygu durum bozuklukları (örneğin depresyon, bipolar) ve kaygı bozuklukları (örneğin panik atak, fobiler ve travma sonrası stres bozukluğu) yaşayan bireylerle çalışıyorum. Aslında, her birey doğal olarak bir takım ilişki sorunları kaygı, öfke ve mutsuzluklar yaşar.  Ama kimisi bu sorunlarla daha kolay baş edebilirken, kimisinin tüm yaşam kalitesi olumsuz bir şekilde etkilenebiliyor.

 Patolojik durum ne zaman oluşur?

Patoloji, insanın normal hayattaki işlevlerini yerine getirememesi durumuna deniyor. O noktaya gelince, mutlaka bir uzmana başvurmak gerekmektedir. Ama aslında bardağın son damlasını beklemeden yani sorunlar patolojik boyuta gelmeden önce yardım alıp, sorunlarımızla baş etme mekanizmalarımızı güçlendirebiliriz. Terapi seanslarını bir yolculuğa benzetebiliriz. Bu yolculukta, başta bir hedef konulur ve varılmak istenilen nokta seçilir. Yolculuk esnasında, insan kendini daha iyi tanıma  ve tıkanıklarını keşfedip onları düzeltme şansına erişebilir. Böylece abartılmış veya gerçek dışı düşünceler yerine, daha işlevsel düşünceler ve davranışlar kazanma şansına sahip olur.

Bireysel çalışma dışında başka çalışma şekilleriniz de oluyor mu?

Bireysel çalışmanın yanı sıra çeşitli gruplara ve kurumsal şirketlere eğitimler düzenliyoruz. Katılımcılar, eğitimlerden edindikleri bilgiler ve farkındalıklar sayesinde problemlerini çözmek için beceriler kazanma şansı yakalayabiliyor. Stres yönetimi, zaman yönetimi, iletişim becerileri, kendilerini ve başkalarını tanımak, atılganlık, takım olma, algı yönetimi ve değişim yönetimi en çok üzerinde durduğumuz konular. Konuların ana başlıkları bunlar olmakla birlikte eğitimler; şirket veya grupların ihtiyaçlarına göre şekillenebiliyor. Eğitimlerimizde, sürekli bilgi aktaran kişi olmak yerine katılımcıların konuyu yaşayarak deneyimlemelerini sağlamayı hedefliyoruz. Böylece, kendileri ile ilgili farkındalıkları artıyor ve sorunlarla baş etme becerileri kazanıyorlar.

Terapist ve eğitmen olarak yaptığım çalışmalarımın yanı sıra, 2011 yılında Uluslararası Profesyonel Koçluk Derneği tarafından aldığım ACC (Associate Certified Coach) unvanı ile şirketlerin yöneticileri ile koçluk çalışmaları da yapıyorum.

Bu yıl ayrıca, özel bir üniversitede son sınıf öğrencilerine yönelik bir çalışma yapacağım. Mezun olmaya yakın yaşadıkları kaygıyla baş etmelerine yardımcı olacak bu çalışma yine bol aktiviteli ve farkındalık sağlamayı amaçlayan deneyimlerden oluşacak. Bir yandan da, üniversite öğrencilerinin hayat becerilerini geliştirmeyi hedefleyen bir ders programı hazırlıyorum.

İletişim eğitimlerinde kullandığınız bir oyundan bahsettiniz. Nasıl  bir  oyun bu?         

Grupta bir gönüllü seçilir ve kendisinden iç içe geçirilmiş farklı geometrik şekilleri anlatması istenir. Gönüllü, kendi algıları doğrultusunda şekilleri anlatmaya çalışır ve gruptakilerin bu şekli çizmelerini ister. Çizenlerin soru sorma hakkı yoktur. Sizce çizilen şekiller birbirleriyle aynı mıdır ve gönüllünün anlatmaya çalıştığı şekle ne kadar yakındır? Tahmin edebileceğiniz gibi, çizilen şekiller birbirinden farklı olur ve anlatan gönüllünün anlatmaya çalıştığı şekle pek benzemez. Peki, kabahat kimdedir? Anlatanda mı, anlatma şeklinde mi? Yoksa çizmeleri istenilen insanlar mı şekli anlamadı? Aslında kimse kabahatli değil. İletişim işte böyle karmaşık bir şey. Kişiler kendi algılarına göre değerlendirdiğinden, herkes kendine göre haklıdır.

Gerçek hayatımızda da, bu oyundaki gibi yaşanan iletişim kazalarını en aza indirgemek için, anlattıklarımızın nasıl anlaşıldığını teyit etmemiz gerekir. İhtiyaç duyan bireylerin kişisel yolculuğuna eşlik etmek, hayatlarının başkahramanı olduklarını hatırlamalarına vesile olmak ve böylelikle baş etme becerilerini arttırıp yaşamlarını daha anlamlı kılmaya yardımcı olmak, mesleğimdeki en büyük mutluluğum ve tatminimdir.