100 bin dolar için yapar mıydınız?

Joelle PİNTO Köşe Yazısı
21 Aralık 2016 Çarşamba

Bir kulübe gördüm. Dağın başında, etrafında hiç kimse ve hiç bir şey yok. Bu bir fotoğraf. İnlerin ve cinlerin oynadığı bir yerde, tahta bir kulübenin fotoğrafı. Altında şöyle yazıyor: Bu kulübede bir ay yaşamak zorundasınız. İhtiyacınız olan her şey olacak; yemek, su ve yakmak için odun. İnternet, cep telefonu ve televizyona erişiminiz olmayacak. Son gün oradan 100 bin dolar ile ayrılacaksınız. Tabii ki bunu sosyal medyada gördüm ve altındaki yorumları merak ettim. Çok az sayıda yanıt vardı ama hepsi “evet” idi.  Çok az insan bir ay internetsiz, telefonsuz ve televizyonsuz bir beyin detoksuna evet diyor günümüzde.

İşinizden, okulunuzdan bir ay izin alabileceğinizi hayal edin. Çocuklarınız ve ailenizden de bir ay ayrı yaşayabileceğinizi, iyi bakılacaklarını ve hep güvende olacaklarını düşünün. Kendinizle baş başa kalabilir miydiniz? Yoksa korkar mıydınız? Bir ay boyunca kendi iç sesinizi dinleyebilir miydiniz? Yoksa benim gibi ilk düşünceniz “kitap, dergi alabiliyor muyuz bari?” mi olurdu?  Ya da “kulübeden çıkıp yürüyüş yapmak yasak değildir herhalde” gibisinden düşüncelere mi dalardınız?

***

Bir ay boyunca böyle bir beyin detoksu yaptığımı düşündüm. İnternet’e, haberlere, televizyona, radyoya hiçbir erişimim olmadığını… Bunun son otuz günde gerçekleştiğini düşündüm. Dağın başında, yeşillikler içinde bir kulübede olduğumu. Neler kaçırırdım?

Rus Büyükelçisi’nin suikasta kurban gitmesini. İnsanın kanını donduran öldürme anının çeşitli mecralarda yayınlanmasını.

Çok kişinin keyifle okuduğu ‘Meleklerle Yaşamak’ kitabının yazarı Beki İkala Erikli’nin, genç yaşta bir apartman girişinde kurşunlanarak hayata veda ettiği haberini. 

Zürih’te bir camide meydana gelen silahlı saldırıyı, yaralananları.

Berlin’de Noel Pazarı’na dalan kamyonu.

İsrail’de otobüse yapılan saldırıyı.

Arkadaşlarımı evime yemeğe davet ettiğim bir cumartesi akşamı, beş dakikalığına balkona çıktığımızda duyduğumuz, 10 kilometreden fazla uzakta meydana gelen Beşiktaş’taki patlamayı.

Kayseri’yi… Halep’i…

Bunlar sadece birkaç saniyede aklıma gelenler. Hiçbir haber sitesine bakmadan, film şeridi gibi gözümün önünden geçen birkaç tanesi. Eksiği çok var, fazlası hiç yok.

Hiçbirini okuyamazdım, duyamazdım, bilemezdim. Üzülmezdim, insanlar neden birbirini öldürüyor diye sorgulamazdım. “Birini öldürmek bu kadar kolay mı?”, “Silah sahibi olmak bu kadar kolay mı?” diye düşüncelere dalmazdım. “Sevdiklerim güvende midir?” diye düşünmezdim. Çünkü bilemezdim. 

Kulübeden yeşilliklere bakardım. Sıkılırdım büyük ihtimal. Belki hiçbir şey yapmamaktan ilham gelirdi, bir şeyler yazardım. Bir ay sonra alacağım 100 bin dolar ile yapacağım seyahatleri hayal ederdim. Dünyada hiçbir kötülük olmasaydı bile, bir ay beni çıldırtan İstanbul trafiğinden kurtulup, kulübede kalıp 100 bin doları alırdım. Siz?