24 ve 25 Nisan 2021

Sami AJİ Köşe Yazısı
28 Nisan 2021 Çarşamba

Herhalde geçtiğimiz cumartesi-pazar hafızama iyice yerleşecek.

24 Nisan gününü ABD Başkanı Joe Biden’ın Ermenilerin 1915 yılında maruz kaldıkları katliamları “Soykırım” olarak kabul edip etmeyeceğini beklemekle geçirdik.

Nihayet akşam saat 7 sularında neredeyse tüm dünya TV’leri, gazetelerin internet nüshaları “acil ve önemli” başlığı ile haberi verdiler: Evet, Başkan mesajında ‘Soykırım kelimesini kullanmıştı.

O andan itibaren gerek yerli gerek yabancı kanallara yetişmek mümkün değildi.

Bir taraftan ABD başkanına tebrik mesajları yağarken diğerinden ciddi tenkitler de yönlendiriliyordu. Öyle bir hava yaratıldı ki neredeyse ABD ülkemizin can düşmanı haline gelmişti.

Olayların nasıl gelişeceği bilinmez ama Türk ve ABD ilişkileri, haziran ayında iki ülke liderinin bir araya gelecekleri NATO zirvesinde düzeltilir ümidini taşıyorum.

25 Nisan Pazar günü ise Rotary Türkiye 2420. Bölgesince tertip edilmiş, Çanakkale-Barışa Yolculuk başlıklı bir Zoom paneline katıldım. Tam Avustralya ve Yeni Zelanda’nın ‘Anzak Günü’ törenlerine denk getirildi.

Sıra dışı, olağanüstü ve mükemmel bir organizasyondu… Takriben dört saat sürdü.

Müthiş bir katılım vardı. Tüm tarafların büyükelçileri1 söz aldılar. Vurguladıkları husus yaşanan acıların halkları biri birlerine daha da yaklaştırdıkları ve ilişkilerin sıklaştırılmasına yol açtığı idi. Tüm elçiler, Atatürk’ün Çanakkale’de ölen Anzak askerleri için söylediği “…Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen anneler! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindeler ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır” sözlerini tekrar tekrar dile getirdi.

Daha sonra söz alan yirmiden fazla konuşmacı Gelibolu yöresinde yer alan çarpışmalara paralel olarak, yörenin coğrafi ve tarihi özelliklerini de dile getirdiler. Ancak konunun bilhassa insani boyutuna dikkati çektiler. Askerlerin binlerce kilometre ötedeki yakınlarına yazdıkları mektupları okudular; şaşırtıcı, duygusal ve heyecan verici idiler.

Cephede çarpışan askerlerin çoğu, gerek Türk tarafında, gerek Avustralya veya Yeni Zelanda tarafında, nerede bulunduklarını dahi bilmiyorlardı. Ateş kesildiğinde çok kere Türk askerlerinin düşman askerlerini sırtlarında taşıyarak, Anzak siperlerine götürdüklerini hayranlık ve hayretle izlemekteydiler.

Bazen cepheler o kadar yakındı ki, ara verildiğinde askerler birbirlerine yiyecek dahi ikram edebiliyordu. Benzer örnekleri çoğaltabilirim.

Toplantı bir Türk ilkokulun çocuk korosunun Zoom’da mükemmel bir şekilde “We Are the World” ve diğer barış şarkıları söylemesi ile sona erdi...

24 Nisan ile 25 Nisanın kesiştikleri alan, hepinizin tahmin edeceği gibi 1.Dünya Harbi ve bu harbin ülkemize getirdiği felaketlerdir.

24 Nisan 1915’te başlayan Ermeni tehciri, imparatorluğun bilhassa o dönemlerde ihtiyacı olan doktorundan mimarına, ustasından işçisine varıncaya kadar nitelikli insanların önemli sayıda kaybına yol açmıştır. Aradan 106 sene geçmesine rağmen bu olay hâlâ ülkemize zarar vermektedir.

25 Nisan ise Çanakkale Savaşının bir safhasıdır. Cephe komutanı ünlü General Liman von Sanders ve diğer yöneticiler bu savaşların zaferle tamamlandığını ilan etmekte beis görmemişti2.

Kulunuz hâlâ bu savaşı zafer olarak görmekte tereddüt ediyor… Yitirilen şehitlerimizin sayısını hâlâ tam olarak bilmiyoruz. Devre dışı kalmış yaralılarımızın sayısı ise korkunç rakamlara ulaşıyor. Daha önemlisi bu savaşta Galatasaray Lisesi ve Darülfünunun talebeleri başta olmak üzere yurtdışında okumuş talebeler dahi cepheye gitmişti3. Bir anlamda ülkemiz “en bilgili ve geleceği inşa edecek” neslini kaybetmiştir.

Diğer cephelerdeki kayıplarımız da maalesef saymakla bitmez.

Hâlbuki ‘Birinci Cihan Harbi’ ile hiçbir ilgimiz olmaması gerekirdi. Tamamıyla Batı Avrupa ülkeleri arasında yer alan bir koloni paylaşmasından daha doğrusu paylaşamamasından doğmuştu.

Osmanlı daha 1913 Balkan Harbinin yaralarını bile sarmamıştı. Tarafsızlık siyasetine devam etseydi hem kendi nüfusunu nicelik ve nitelik olarak koruyabilecek hem de düşmanlarının zayıflamasından istifade edebilecekti. Ama olmadı. Almanların propagandasına ve boş vaatlerine kandık4.

Özetle, büyüklük kompleksine kapılarak, kontrolsüz bir güç kullanarak, aşırı hırs ve basiretsiz, yeteneksiz bir dış siyasetle koca bir imparatorluğun yok olmasına sebebiyet verildi.

---

1 Mart ayında Yeni Zelanda’da göreve başlayan genç, hoş ve dinamik Büyükelçimiz Ömür Ünsay Hanım, Wellington’dan katıldı. O sabah şafak sökerken başlayan törenlere gün boyunca katıldığını ve yorgunluktan bitap düştüğünden konuşması biter bitmez toplantıdan ayrılacağını samimiyetle söyledi.

2 Liman von Sanders’in ‘İstanbul’da 5 Yıl’ adlı kitabı.

3 Vitali Mitrani’yi örnek gösterebilirim. ‘Çalakalem Seçmeler’ adlı kitabımda onun, Berlin İktisat Fakültesinden mezun olduktan hemen sonra ve çok kısa bir eğitim gördükten sonra Çanakkale’ye sevk edildiğini anlatmıştım. Şansı oldu, savaşmak yerine Liman von Sanders’in tercümanlığına seçildi ve savaş sonunda sağ salim evine dönebildi.

4 5 Kasım ve 19 Kasım 2014 yazılarım. ‘Çalakalem Seçmeler’ kitabımda 123 – 133 sayfaları arasında yer alan bölüm...

                                     

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün