Akdeniz kimliği

Umut UZER Köşe Yazısı
28 Nisan 2021 Çarşamba

İsrailli romancı A.B. Yehoshua (1936-) İsraillilerin kimliğinin Akdeniz ile özdeşleştiğini vurgulayarak İtalya, Mısır, Türkiye ve Yunanistan ile benzer kültürel unsurları barındırdıkları için bir Akdeniz kimliğinden bahsetmenin mümkün olabileceğini ifade ediyor. Beş nesildir Kudüs’te yaşayan Sefarad bir ailenin çocuğu olan yazar, kendisini Akdenizli (Yam Tichoni) olarak tanımlamakta. Yehoshua dışında, Doğu ile Batı’nın bir araya geldiği Akdeniz havzasındaki ortak kültürel öğelerden bahsedenler arasında Amos Oz (1939-2018) da sayılabilir.

Oz’a göre Akdeniz deyince duygusallık, heyecan, coşku, ihtiras, konuşkanlık, özünde dünyevi, laik, çoğulcu ve hoşgörülü bir yaşam tarzı akla gelmekte. Bunların dışında İsrail’de Akdeniz müziği olarak bilinen tarz, Yunan ve Türk müziğiyle etkileşim içinde olan bir janrı ifade eder. Tavernalar, deniz kenarındaki lokantalar ve kafeler aslında Akdeniz’deki birçok ülkedeki yaşam tarzının temel özellikleri arasındadır.

Tabii hiçbir ülkede tek tip kimlik olmadığı için İsrail özelinde yukarıda bahsedilen yaşam tarzı diğer yaşam biçimleri ile yan yana var olmaya devam etmektedir. Bu bağlamda, Tel Aviv ve Akdeniz kıyısı, hatta Ürdün Vadisi (Emek HaYarden) laik alanlar olarak tanımlanabilir. Öbür taraftan Kudüs’te de Rehavia gibi laik mahalleler mevcut olmakla beraber, şehirde dindar nüfusun daha ağırlıklı olarak yaşadığı kolaylıkla söylenebilir. Ayrıca, hem Kudüs’te hem İsrail’in birçok bölgesinde İsrail vatandaşı Filistinlilerin de yaşadıkları eklenmelidir.

Akdeniz kimliğini benimseyen akademisyenler arasında Fas doğumlu David Ohana’dan bahsetmeden geçemeyiz. Batı Akdeniz’de doğup, ailesi ile Doğu Akdeniz’e yani İsrail’e göç eden Ohana, Akdenizlilik felsefesinden bahsetmenin doğru olacağını yazdıktan sonra, bu kimliğin Orta Doğu’nun parçası veya global köy olma arasında bocalayan İsrail için faydalı bir üçüncü yol olduğunu vurgular. Aslında daha önceleri, İsrail’in ilk başbakanı David Ben Gurion’un da Akdeniz’in birleştirici yönünü vurguladığı dikkate alınırsa, bu kimliğin önemi bir kez daha ortaya çıkar. Ancak belirtilmesi gereken nokta, Ben Gurion’un uzun yaşamında zaman zaman çelişkili düşüncelere sahip olduğudur. Şöyle ki ilk zamanlar Araplar ile daha yakın ilişkiler kurulabileceğine inanırken ve Yahudilerin de zaten Doğulu bir halk olduğunu vurgularken, daha sonra Arap ülkelerinden gelen Mizrahi Yahudileri hakkında ayrımcı diyebileceğimiz ifadeler kullanmıştır. Aslında bu iki tip yaklaşım, Ben Gurion’un düşünce dünyasında aynı zamanda yer almış olabilir, yani biri bitip öbürü başlamaktan ziyade çelişkili fikirlere aynı zamanda sahip olmuş olması da imkan dahilindedir.

Öbür taraftan geçmişte Fas Yahudilerinin diğer doğulular (Mizrahim) ile beraber 1959 yılında Hayfa’nın Wadi Salib mahallesindeki gösterilerde ve daha sonra Kara Panterler hareketinde etkin yer almaları ekonomik az gelişmişlik ve ayrımcılık şikâyetlerinden kaynaklansa bile, kökü Kuzey Afrika’ya dayanan Mimouna festivaline artan ölçülerde İsrailli siyasetçilerin katılması Fas kökenlilerin topluma daha etkin entegrasyonunun kanıtı olarak görülebilir.   

Bütün bu tartışmalardan sonra, Akdenizlilik fikrine karşı çıkanların olması doğaldır. Mesela coğrafyacı Meron Benvenisti bu fikrin İsrail’in İslam kültürü ile ciddi bir etkileşime girmemesi için icat edildiğini iddia eder. Başka yazarlar da Akdenizlilik düşüncesinin yüzeyselliğini vurgular. Dolayısıyla, her ülkede olduğu gibi İsrail’de de farklı kimlik anlayışları mevcut olduğunu vurgulamakta yarar var.

Son olarak, Akdenizlilik tartışmasında Fas’ın yerine bakalım. İsrail siyasetinde Fas doğumlu veya kökenli birçok kişi yer almakta. Örneğin, dindar Şas Partisinin lideri olan Aryeh Deri, İşçi Partisinin eski Başkanı Amir Peretz veya Likud Partisinin eski Dışişleri Bakanı David Levy İsrail siyasetindeki önemli Fas kökenliler arasında sayılabilir. İlaveten, günümüzdeki ulusal güvenlik danışmanı Meir Ben Şabat’ın da Fas kökenli olduğu hatırlanmalı. Öbür taraftan Fas’ın da uzun zamandır İsrail ile olumlu ilişkilerinin var olduğu, bu bağlamda 1977 yılında İsrail Dışişleri Bakanı Moşe Dayan’ın Mısır’ın Başbakan Yardımcısı Hasan Tuhami ile Fas’ta gizli görüşmeler yaptığı ve böylelikle Camp David Anlaşmalarının yolunu açtığı söylenmelidir. Diğer bir deyişle Fas Kralı II. Hasan’ın İsrail ile Arap ülkeleri arasında bir köprü görevi yaptığı, nitekim 1993 yılında İsrail Başbakanı Yitzhak Rabin’in Filistin Kurtuluş Örgütü ile Prensipler Deklarasyonunu imzaladıktan sonra Fas’ı ziyareti dikkate alındığında, günümüzde Fas-İsrail ilişkilerinin normalleşmeye yönelik adımlar atmakta olması normal karşılanmalıdır. Kısa bir ek bilgi daha vermek gerekirse, Fas Anayasası, Fas ulusal kimliğindeki “İbrani” (Hebraic) ve Akdeniz etkilerine atıf yapmakta.          

Sonuç olarak, Akdenizlilik İsrail’de var olan kimliklerden sadece biri olup, oradaki yaşam tarzının bir kısmını temsil eder. Farklı kimlik anlayışlarının farklı politika öngörüleri olduğu açık olduğundan Akdeniz opsiyonunun daha barışçıl bir dünya görüşüne sahip olduğu kolaylıkla söylenebilir. Fakat kimlik-siyaset ilişkisinin sonuçlarını kestirebilmek her zaman kolay olmamaktadır.    

Okuma Önerisi

Jacqueline Kahanoff, Mongrels or Marvels.

Alexandra Nocke. The Place of the Mediterranean in Modern Israeli Identity.

David Ohana. Israel and its Mediterranean Identity.

https://www.haaretz.com/.premium-the-darker-side-of-ben-gurion-1.5354147  

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün