24.İstanbul Tiyatro Festivali-4 BGST Tiyatro´dan´Her Güne Bir Vaka´

Erdoğan MİTRANİ Sanat
23 Aralık 2020 Çarşamba

Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu BGST Tiyatro, farklı sınıfsal ve sosyal konumlara sahip kadınların izolasyon sürecinde yaşadıklarını Her Güne Bir Vaka adlı bir video serisiyle COVID-19 pandemisinin başlarında ele almış, bu ‘İzolasyon Monologları’, 11 Mayıs’tan itibaren BGST’nin YouTube kanalında yayınlanmıştı.

11 Mayıs’ta ilk kez izleyicilerle buluşan ‘Her Güne Bir Vaka’, yedi gün boyunca her gün başka bir kadının hikâyesini ele alarak, her nerede olurlarsa olsunlar kendileri için mücadele etmek zorunda kalan farklı yaş gruplarından yedi farklı kadının serüvenleri üzerinden, Türkiye’deki kadın sorunları etrafında etkileyici bir mozaik oluşturmuştu.

Akademisyen ve oyun yazarı Sevilay Saral’ın yazdığı bu çok ilgi çekici çalışma, İKSV Tiyatro Festivalinin dikkatini çekince oyun festivalin çevrimiçi programına alındı. Her Güne Bir Vaka’nın metni elden geçirilerek kimi bölümleri yeniden yazıldı, iki oyuncu değişikliğiyle seriyi ilk kez yönetmiş olan Aysel Yıldırım tarafından bu kez tiyatro ortamında sahneye kondu.

Feminist tiyatro ve kadın oyunları deyince akla ilk gelen isimlerden 1984 Galatasaray Lisesi mezunu Saral, lisans eğitimini Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümünde, lisansüstü eğitimini ve doktorasını aynı üniversitede Türkiye Cumhuriyeti Tarihi konusunda, tamamlayarak akademik kariyere geçmiş. Halen Maltepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde Çağdaş Drama Sanatları dersleri veren Saral, ‘Kadınların Tiyatrosu’ anlayışıyla, kadınların deneyimlerini, taleplerini kendi inisiyatifleri ile ele alabilecekleri konularında çok sayıda oyun da yazmış. Her Güne Bir Vaka yazdığı en son oyun.

Oyunda, internette karşılaştıkları “İzolasyondaysanız ve şiddet görüyorsanız, paylaşın” mesajıyla, kişisel videolarını paylaşmaya başlayan yedi kadın, fiziksel olarak bir araya gelemeseler de, yayınladıkları videolarla yolları kesişir, kâh kendi durumlarıyla dalga geçerek kâh olan biteni iğneleyerek başlarından geçeni seyirciyle paylaşırlar ve kişisel anlatılarıyla adeta pandemi günlerinin kaydını tutarlar.

Sokağa çıkma kısıtlamasının olduğu dönemdeki ilk yorumlanışında her bölümü oyuncuların evlerinde çekilen oyun, festival için 30 Ekim’de, Saint Benoît Lisesi salonunda kaydedildiğinde, merkezde oturan her günün anlatıcısı, öyküsünü diğer kadınların çepeçevre yer aldığı bir mekânda aktarırken monoloğuna diğerleri de arada lafa karışarak karantina sonrasındaki gerçek karşılaşmalarının yollarını döşerler.

Kendilerini haftanın günleri olarak adlandıran, kimi işverenlerinden, kimi devletten, kimi ailesinden, kimi erkeklerinden ama hepsi de bir şekilde şiddet görmüş olan bu kadınları hafta başından sonuna doğru, kronolojik olarak izleyerek anlattıklarını dinleyelim.

Bayan Pazartesi (Elif Karaman) 22 yaşında, hematoloji bölümünden gencecik bir hemşire. Çalıştığı özel hastanede yeterli personel olmadığı için COVID bölümüne verilmiş, başhemşireye kendini iyi hissetmediğini ısrarla bildirmesine karşın test yapılmaksızın görevini sürdürmeye zorlanmış. Artık semptomları arttığı ve ateşi yükseldiği için COVID-19 teşhisiyle hastane odasında izole. Sağlık personelinin yeterli korunmadığından şikayetçi.

İzbandut gibi üç abisi yüzünden hiçbir Türk’ün yanaşmaya cesaret edemediği 30 yaşlarındaki Türk kökenli Hollandalı COVID-19 negatif Bayan Salı (Aysel Yıldırım), Rotterdam’da bir Hollandalıyla azıcık flört etmiş, yurt dışındaki birçok Türk cemaatinde olduğu gibi bu sebeple adı çıkmış(!!!). Dayısının hasta olduğu yalanıyla Türkiye’ye gönderilmiş, ülkeye geldiğinde pasaportuna ve kimliğine el konup, dayı ile yengenin evinde hapsedilmiş. Özgür ve güçlü bir genç kadın olarak her türlü prosedürü denemeye ve Rotterdam’a dönmeye kararlı ama, pandemi yüzünden halen evde izole.

Bayan Çarşamba (Ayşenil Şamlıoğlu) COVID-19 negatif, evinde tek başına, 70 yaşında emekli bir öğretmen. Bir yandan, 65 yaş üstü bireylerin, güya koruma amacıyla, ama aslında sadece üretime katkıları olmadığı için evlerine hapsedilmelerinin haksızlık olduğuna kızarken, diğer yandan, maddi durumları sebebiyle emeklilerin zaten her dem izolasyonda olduklarını belirtiyor. Amerika’ya yerleşen oğluyla saat farkları yüzünden zor iletişim kurduğunu, çok iyi anlaştığı kızı ve torunuyla karantina yüzünden görüşemediğini söylüyor.

Bayan Perşembe (Bulut B. Sezer) 38 yaşında COVID-19 pozitif, kader mahkûmu bir kargo çalışanı. Yakın arkadaş olduğu, platonik de olsa aşk yaşadığı genç komşu kadının, karısına devamlı şiddet uygulayan kocasını öldürmüş. Yıllarca hapis yattıktan sonra tahliye edilip dönüğü mahallesinde tek başına izole.

40 yaşlarında Bayan Cuma (Tülin Özen), devamlı kocasından dayak yiyen, aşırı şiddet gören bir ev kadını. Kocadan gördüğü kötü muameleden kaçmak için COVID-19 pozitif olduğu yalanını tezgâhlamış. 14 günlüğüne tek başına kapandığı odada boşanabilmek için gerekli dosyaları tamamlamaya çalışıyor.

45 yaşında online yaşam koçu, YouTuber, villasında kocası ve ikiz oğullarıyla izole Bayan Cumartesi (Duygu Dalyanoğlu); COVID-19 negatif ama aslında çok pozitif bir kadın. Tüm ‘pozitif’ bakış açısına karşın, alttan alta erkek egemen toplumun özellikle evde yapılan her türlü işi kadına yüklemesinden belli ki iyice bıkmış.

Bayan Pazar (Zeynep Okan) yalnız yaşayan COVID-19 pozitif, evinde izole ünlü bir dizi oyuncusu. 80 kişilik ekibin zorunlu maskeleri pek takmadığı setlerdeki tehlikeli çalışma ortamına itiraz edip işi bırakmaya kalkmış. Ancak oyuncu ile yapılan hiçbir anlaşmada haklarının korunmadığını fark edince, ‘Yapım’ ‘devam’ emri verdiği için kös kös setlere dönerek, hastalanana kadar çalışmaya devam etmiş.

Yedi monoloğu, minik repliklerle birbirine ustalıkla bağlayarak çok başarılı bir senteze ulaşan sahneleme usta işi. Oyunculukların hepsi de birbirinden iyi. Bu vesileyle, her zamanki üst düzey yorumunu ‘Zabel’de müthiş dozunda çok başarılı bir Ermeni şivesiyle tamamlamış olan Aysel Yıldırım’ın, hafif dili çalan Türkçesini de çok etkileyici bulduğumu belirteyim.

Çevrimiçindeki yerli oyunların kanımca en iyisi. Mutlaka izlenmeli.

 

Kadro Pa, Kral Lear’i pişiriyor

‘Lear Mutfakta’

Obje tiyatrosu ve hikâye anlatıcılığını daha önce ‘Macbeth Mutfakta’ adlı oyunlarında harmanlayıp, bir yemeğe dönüştüren Kadro Pa bu kez “ihanet soslu bir trajedi yemeği” pişiriyor. Simge Günsan’ın uyarladığı ve oynadığı, Kubilay Karslıoğlu’nun yönettiği ‘Lear Mutfakta’ adlı tek kişilik oyunda, William Shakespeare’in ünlü trajedisi bir mutfak tezgâhında; mutfak malzemeleri eşliğinde sahneleniyor. ‘Lear Mutfakta’nın kostüm ve dekor tasarımını Şirin Dağtekin Yenen, ışık tasarımını Mansur Turna üstlenmiş.

Üç peynirli menemen pişirmek için mutfağa giren Simge Günsan, Lear’in öyküsünü, her bir karakteri, domatesleri, peynirleri, yumurtaları gibi menemenin malzemelerine aktararak anlatıyor. Tabii ki, öyküyü anlatırken, hikâye anlatıcısı / oyuncu olarak eline aldığı her malzemeyi / karakteri de canlandırıyor. İhanet, bir dizi yanlış anlaşılma, çokça entrika, gözle görülür bir iktidar hırsı, dökülen bolca kan, bir yumurtanın ya da bir parça peynirin ağzından Günsan’ın başarılı yorumuyla yansıtılırken, oyuncu içinde kendi komedisini de barındıran karanlık mizah duygusunu da ustalıkla duyumsatıyor.
Kral Lear ve dostları adım adım kaçınılmaz acı kaderlerini yaşarken giderek mutsuz sona doğru yürüdüklerinde, peynirler rendelenmeye, yumurtalar kırılmaya ve yaşamı sona erenler tavadaki ‘yas yemeği’ne katılmaya başlıyorlar.

Shakespeare’in trajedisini defalarca izlemiş olmama karşın bu yorumu büyük keyifle izlediğimi belirtmek isterim. Ama, özellikle henüz büyük ustayı keşfetmemiş daha genç kuşakların Shakespeare dünyasıyla tanışması için müthiş etkileyici bir başlangıç olacağı kanısındayım.

Yazıda söz ettiğim iki oyunun, diğer çevrimiçi gösterimlerle birlikte 28 Aralık’a kadar online izlenime açık olduğunu hatırlatmak isterim. İyi seyirler dilerim.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün