Proje çocuk Mete Gazoz

Yakir MİZRAHİ Köşe Yazısı
4 Ağustos 2021 Çarşamba

Ülke olarak çok zorlu bir süreçten geçiyoruz. Yanan ormanlarımız, telef olan canlılarımız, evsiz kalan halkımız, çaresiz kalan yangın söndürme ekibimiz, yetersiz kalan ekipmanlarımız derken hayatın çıplak gerçeği gereği son bir haftadır başka konu konuşmaz olduk. Bize miras kalan ve çocuklarımıza miras bırakacağımız ormanların çoğu yandı, bitti, kül oldu… Mevcut gündem tam da üzerimize karabasan gibi çökerken, Japonya’da düzenlenen Olimpiyat Oyunlarında mücadele eden sporcularımız yüzümüzü güldürdü. Her bir sporcumuz günler, aylar, yıllar boyunca verdiği emeğin, bulunduğu fedakârlığın karşılığını almak için Tokyo’nun yolunu tutarken, madalya alsın almasın hepsi arkalarından gelen gençlere birer ilham kaynağı, birer idol oldu.

Bu yazıda ayrı bir bölüm ayırmak istediğim biri var ki; o da Mete Gazoz. Nam-ı diğer olimpiyat şampiyonu… Okçuluk branşında Olimpiyat Oyunlarında Türkiye’ye ilk altın madalyasını kazandıran 22 yaşındaki sporcumuz, ülkemizin iftihar ettiği gençler arasına adını yazdırdı. İlk olarak Rio 2016’da Olimpiyat Oyunları deneyimini yaşayan, bu yıl ikinci kez sporun en prestijli organizasyonunda boy gösteren Mete Gazoz, olur da kariyerinde ve sağlığında bir sorun yaşamazsa özgeçmişine altı Olimpiyat Oyunu yazdırabilir. 2016 ve 2020’nin ardından potansiyeliyle 2024, 2028, 2032 ve 37 yaşına geleceği 2036 Olimpiyat Oyunları’nda da yer alma ihtimali bulunan Mete, bu başarıyı gerçekleştirirse eski milli yüzücü Derya Büyükuncu’nun rekorunu da egale edebilir. Peki kim bu çocuk?

Mete deyim yerindeyse bir proje çocuk. Okçulukla profesyonel olarak ilgilenen ebeveynlerinin yönlendirmesiyle bugünlere adım adım hazırlandı. Öyle ki, oku fırlatırken hedefi tam isabet vurabilmesi için Mete’nin çalışması çok küçük yaşlarda başlamış. Ailesi, Mete Gazoz’a üç yaşında yay çektirmeye, beş yaşında ok attırmaya başlatmış. Mete’nin sırt kaslarını geliştirmek için onu altı ila dokuz yaşları arasında yüzme kurslarına gönderen Gazoz Ailesi, taktik zekasını ilerletmek için de satranca yönlendirmiş ve onun lisanslı bir sporcu olmasına vesile olmuş. Okçulukta fazlasıyla öneme sahip olan bakmak ile görmek arasındaki farkı daha iyi kavrayabilmesi için Mete’yi resim kurslarına gönderen anne ve babası, nabzını kontrol altına alabilmesi ve sükunetini koruyabilmesi için de oğullarına piyano dersi aldırmış. Vücut koordinasyonunun gelişmesi adına basketbol oynayan, takım arkadaşlığı nedir; daha iyi özümseyebilmek için futbol kurslarına dahil olan Mete Gazoz, sahne endişesi yaşamasın diye de koroya yazılmış. Ailenin üstün gayretleriyle 13 yaşına dek okçuluk ve diğer sporlara bu şekilde yönlendirilen Mete, sonrasında milli takım eğitmenleri tarafından daha branşa yönelik bilimsel çalışmalar ve antrenmanlarla bugünlere gelmiş…

Kuşkusuz hepimiz hangi sporu izliyor veya hangi sporcu hakkında değerlendirme yapıyorsak yapalım, kazanılan madalyaların, kaçan şampiyonlukların, elde edilen veya edilemeyen bireysel ya da kolektif başarının arkasında yıllar süren bir emek yatıyor. Mete Gazoz örneğinde olduğu gibi, daha ne sporcular var ki; sabah birçoğumuzun uyuduğu saatte havuza girip antrenmanını yapıyor, kuş uçmaz kervan geçmez bir noktada kros idmanını gerçekleştiriyor, sakatlığının yaşattığı psikolojik travmayı atlatabilmek adına zihinsel çalışmalara katılıyor, sınırlarını zorlayıp kendi kişisel rekorlarını kırıyor.

Size tavsiyem; bir sporcuyu performansı üzerinden eleştirirken, aklınıza Mete Gazoz ve ailesinin yıllar süren örnek mücadelesini ve yol haritasını aklınıza getirin. Belki o esnada kurmayı düşündüğünüz cümleyi kurmaz, bir yutkunur ve “Tebrikler, elinden geleni yaptın” dersiniz…

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün