Diplomasinin üst sınırları zorlandı

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
14 Ekim 2020 Çarşamba

Komşuluk ilişkileri benim için ilkokulda okuduğum, kimi sayfaları siyah/ beyaz vinyetlerle resimlenmiş hikâye kitaplarından öteye gitmemiştir.

Daha açık bir ifadeyle, üstünde uzun fermuarlı ev kıyafeti ile sabah kahvesi için kapınızı çalan veya “Evde yumurta kalmamış”, ertesi gün “Evde yağ bitmiş, bir bardak yağ verir misin?” tarzı komşuluklarım pek olmadı.

Çocukluk yıllarımı geçirdiğim Teşvikiye’deki Başarı Apartmanında merdivenlerde nezaketen yapılan sohbetlerin dışında, katlar arasında gidiş geliş yoktu. 

Yılda iki kez, Şeker ve Kurban Bayramlarında elimizde selofan kâğıdına sarılmış, kırmızı fiyonklu çikolata kutusuyla üst katta oturan Mehmet Beylere ziyarete gidilirdi.

*** 

On - on bir yaşlarındaydım. Bir yaz mevsiminin anneme nasıl zehir olduğunu dün gibi hatırlıyorum. O dönemlerde sezonluk kiralanan Ada evlerinde mal sahipleri tavsiye üzerine kiracı seçerlerdi. Böylelikle anlaşma zemini daha sağlıklı olur, kiracılar kendileri ev sahibi olana kadar uzun yıllar aynı evde yaşarlardı. Dolayısıyla Ada’ya yeni taşınmak isteyenler, istedikleri gibi bir yer bulmakta zorlanırlardı.

Gel zaman git zaman, bitişiğimizdeki daire boşaldı. Tesadüf mü desem bilemiyorum, bir gün bir sohbet toplantısında, babamın çok sevdiği bir okul arkadaşı, yazın Ada’ya gitmek istediklerini ve ev arayışında olduklarını söyledi. Bu gibi konularla asla ilgilenmeyen babam birden “Yanımızdaki daire boş, isterseniz bakın” deyiverdi. Annemin yüreğine inen bu sohbetin ardından, ‘çok sevilen okul arkadaşı’ ile ailesi bize komşu oldular.

İlk hafta evin ve Ada’nın yabancısı olduklarından annem elinden gelen her türlü yardımı yaptı. Ne var ki bu ‘ilk hafta’, yaz boyunca devam etti. Yaklaşık her gün evlerinde bir eksik vardı. Eksikler de bizim evden temin edilirdi. Fırınları olmadığından, her tür börek bizde pişerdi. Babam, sabahları çok erken işe gider, akşam döndüğünde hemen yemeğe oturmak isterdi. Nedense komşumuz tam o saatlerde bahçede dolaşmaya çıkar, bir şekilde masaya katılmayı başarırdı.

Annem için en tahammülsüzü, hep bir bahane yaratmasına rağmen bir türlü atlatamadığı çay sofraları ve ‘poğaça nasıl yapılır?’ sohbetleriydi.

Diplomasinin üst sınırlarının zorlandığı bir yaz geçti. Sevgili komşularımız ertesi yıl Ada’nın kendilerine uygun olmadığını söyleyerek evi boşalttılar.

O yaz bende öylesine bir iz bıraktı ki, ileriki yaşantımda, ne arkadaşla, ne de yakın bir tanıdıkla komşuluk yapmamaya özen gösterdim. ‘Artı’ları olmakla beraber, kimi sınırlar çizilmediğinde, dostlukların bozulduğuna çok tanık oldum.

***

Halen oturmakta olduğum yirmi altı daireli apartmana taşındığım ilk yıllarda komşularla içli dışlı değildiysem de, kapılarını çaldığımda yardımcı olacaklarına dair bir güven duygusu taşırdım. Zaman içinde el değiştiren dairelere iş yerleri de eklenince o ahenk uçup gitti. Artık kimin komşu olduğu belli değil.

***

Günümüze gelince… Ekonomik şartlar, ‘komşuluk’ kavramının insani boyutunu tümüyle değiştirdi. Yürüdüğümüz her yerde ‘kiralık’, ‘satılık’ levhalarına rastlıyoruz. “Ev alma, komşu al” özdeyişi tarih oldu. Zira evin kime verildiği değil, kimin en yüksek meblağı vereceği önemli.

Farklı kültürler artık bir mozaik oluşturmuyor. Tam tersine birlikte yaşamayı zorlaştırıyor.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün