Tarihsel bir kavşaktayız…

Mois GABAY Köşe Yazısı
16 Eylül 2020 Çarşamba

Şu sıralar salgının tekrardan yükselişe geçmesi ile eve yeniden kapanma korkusu, çok yakınlarımıza kadar gelen salgın haberleri, sosyal medyada dolaşan farklı bilgiler ve çaresizliğimiz bir yana tüm bu olumsuzlukların içinde Yahudi toplumu olarak yeni bir yıla her zamankinden daha çok ‘sağlık’ temennisi ile girmeye hazırlanıyoruz. İçinde bulunduğumuz dönemde, Roş Aşana - Yahudi takvimine göre dünyanın yaratılışı kabul edilen yeni yıl ile başlayıp; on tövbe günü ile devam eden ve yaşam kitabına en iyi şekilde yazılabilmek umudu ile tutacağımız Kipur orucu ile doruğa ulaşacak Yahudilik adına yılın en önemli günlerinden geçmekteyiz. Geniş toplumdan dostlarımız bu dönemde Yahudi dostlarına “Şana Tova” mesajı ile iyi bir yıl dileyebilirler. Sinagoglarımız bu dönemde sınırlı kapasite ve en üst sağlık tedbirleri ile kapılarını açmaya hazırlanırken; her zaman olduğu gibi ülkemizin refahı ve aydınlık günler için Tanrı’ya dualarımızla yakaracağız. 

Dünyanın salgın ile mücadelede her gün yeni sınavlar verdiği bu dönemde gerek Doğu Akdeniz gerekse de Ortadoğu’da gözlemlenen gelişmeler bizlere tarihsel bir kavşakta olduğumuzu göstermekte. Bu yazıyı kaleme aldığım esnada, Beyaz Saray tarihi bir anlaşmaya tanıklık edecek. Arap dünyasının bir bölümü için değişen önceliklerde, yeni tehlikelere ve kalkınma mücadelesine odaklanmak, hiçbir engel olmadan teknoloji ve ilerleme dünyasına katılmak için kaçınılmaz gördükleri bir barış arayışında, Birleşik Arap Emirlikleri İsrail ile el sıkışarak ilk adımı atacak. Birleşik Arap Emirliklerini Bahreyn de barış anlaşması ile takip edecek. Her iki ülke de İsrail ile bu anlaşmayı imzalarken, barış ve iki devletli çözüm çağrısından vazgeçmediklerini belirtmekte ve İsrail’in yerleşim politikalarını askıya almasını da bir kazanım olarak cebe koymaktalar. Arap – İsrail ihtilafını yakından takip edenlerin zihninde asılı kalan birçok tarihi fotoğraf vardır. Knesset’te tarihi konuşmasını yapan Enver Sedat, ardından Menahem Begin ile Enver Sedat’ın tokalaştığı Camp David anlaşması; Ürdün Kralı Hüseyin ve Yitshak Rabin arasındaki Araba Vadisindeki imza töreni ve 13 Eylül 1993’te Beyaz Saray’ın bahçesinde Arafat ve Rabin arasında imzalanın Oslo Barış Antlaşması… Aradan geçen 27 yıllık sürede gerek İsrail’in gerekse de Amerika’nın geçirdiği değişimler ve Arap ülkelerinin bölgedeki ‘İran’ tehdidini daha yakından kavrayabilmesi; öte yandan gerek Trump ve Netanyahu’nun yeni ‘başarılara’ imza atmaya olan yoğun ihtiyaçları uluslararası arenada birçok değişikliği de yanında getirdi. ABD içerisinde şiddetin, ırkçı saldırıların yükselişe geçtiği, salgına yönelik politikaların başarısızlığa uğradığı dönemde, dileriz Amerikan yönetiminin geçmişte yaptığı hataların ve bölgede açtığı yaraların bir nebze de olsa kapatılabilmesi için bu barış anlaşmaları bir vesile olur. Türkiye’nin Birleşik Arap Emirliklerinden sonra Bahreyn’i de İsrail ile barış anlaşması kararından dolayı kınaması bir yana, salgın sonrası kazananlar, barışı ve sürekliliği tahsis edip, salgın döneminde yaptıkları desteklerle ülkelerinde eşitsizliği en aza indirgeyebilenler olacaktır. Kısa zaman evvel vatandaşlarının ten renginden dolayı birbirine güvensizliklerinin arttığı, Black Lives Matter (Siyahi Hayatlar Önemlidir) protestolarının yaşandığı Amerika’nın kendi iç eşitsizliği ve çaresizliğine de çözüm getirmeden sadece ses getirecek anlaşmalarla ülke çoğunluğunun geçmişe dair özlemlerini gerçekleştirebilmesi zor gözükmektedir. İçe kapanmanın, dünyanın geri kalanından kendini soyutlamanın artık prim getirmediği, teknolojik gelişmelere paralel olarak benzeri görülmemiş bir küreselleşmenin uluslar üstü politikalar ve yepyeni kurumlarla sağlanması gereken tarihsel bir kavşağın tam önündeyiz. 

Herkesin kendi şartlarına göre bir barışı arzu ettiği bu dönemde, yıllar süren sonuçsuz çatışmaları sona erdirip; kalıcı bir barışı her şeye rağmen tesis edebilen liderler; üçüncü dünya adı verilen ülkelerdeki sömürülerini bitirip, ülkelerinin ekonomik çöküşlerine ve halkın çektiği acılara kayıtsız kalabilen liderlerini değiştirebilen toplumlar değişime adlarını yazdıracaklardır. İktidarların toplumları tek biçim haline getirme çabasına yüklenmediği, yüzyıllardır süregelen hataların tekrarlanmadığı, olumlu çabalara yenilerinin eklendiği bir yıl dileklerimle…  

 

   

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün