Boş zaman

Avram VENTURA Köşe Yazısı
9 Eylül 2020 Çarşamba

Katıldığım bir söyleşide konuşmamız kitap okuma üstüne yoğunlaşmıştı. Yakın zamanda okuduklarımızdan söz etmiş, kitabın hayatımızdaki yerini, onlardan aldığımız keyfi anlatarak düşüncelerimizi paylaşmıştık. Bir ara suskunluğunu koruyan kadınlardan biri söz alarak okumayı çok sevdiğinden ama hiç boş zamanı olamadığından yakınmıştı. Kendisini yeterince tanımadığım için sustum, ama şunu söylemek isterdim: Gerçekten sevseydin, zamanı da mutlaka yaratırdın! Her gün okumaya ayıracağımız sınırlı bir zaman bile, haftada bir-iki kitabı bitirmek için yeterli olabiliyor.

Yeri geldiğinde, özellikle de okul çağındaki gençlere şunu söylüyorum: Kitap okumayı yalnızca bir boş zaman uğraşı olarak görmeyelim. Aydın geçinenlerin, kendilerini tanıttıkları sırada yarışmacıların televizyon programlarındaki sözleri aklıma geldiğinde, ister istemez bu yargıya varıyorum.

Gerçi konu kitaptan açıldı, ama aslında ben boş zamanlarımızdan söz etmek istiyordum. Nedir bu yaşantımızın bir parçası olan boş zaman? Günlük mesleksel ve bir ücret karşılığı yaptığımız çalışmaların dışında, keyfimiz için ayırdığımız zaman mı? Televizyon izlediğimiz, spor yaptığımız, hobilerimizi geliştirdiğimiz, arkadaşlarla bir araya geldiğimiz, tatile çıktığımız, uykuya yattığımız, ekonomik nedenlerle gelir getirecek ek işler yaptığımız, kültürel ve sanatsal etkinliklere ayırdığımız zaman mı? Yoksa hiçbir iş yapmadan bacaklarımızı uzatarak tembelliğe övgüler düzdüğümüz zaman mı? Kendimizi sorumsuz, özgür hissettiğimiz zaman mı? Hangisi?

Her biri ayrı ayrı bu sorunun yanıtı olabilir. Sorulduğunda hepimiz bu kavrama kendimize göre farklı anlamlar yüklüyoruz. Benim boş zaman olarak nitelendirdiğim süreler kimi için hiçbir anlam taşımazken, kimi için ise hayatının en verimli ve değerli anları olarak görülebilir. Önce bir konuda anlaşalım: Hayatımızı sürdürmek, günlük giderlerimizi karşılamak, çocuklarımızı en iyi şekilde yetiştirmek ve sürekli bir gelir sağlamak için bir işimiz mutlaka olmalıdır. Mirasyedileri, faiz ya da kira gelirleriyle geçinenleri konumuzun dışında bırakıyorum. Aslında yalnız bir gelir için değil, sağlıkları için, onların da bir uğraş içinde olmaları gerektiğine inanıyorum ki bunu da konumuzla ilgili görmüyorum. Bu çalışma süresinin dışında kalan ve dilimize boş zaman olarak yerleşmiş bir zamanı nasıl değerlendirdiğimizdir asıl benim ilgimi çeken. Yoksa herkes, kendi hayatını yönlendirmede özgür olduğu kadar, sonuçlarına da katlanmak zorundadır.

Yıllar önce okuduğum Virginia Woolf’un Kendine Ait Bir Oda adlı kitabını anımsadım. Yazar bu denemesinde kadınlara seslenerek para kazanmalarını, kendilerine ait bir oda ayırmalarını ve özellikle boş zaman yaratmalarını söyler. Özgürlükleri için, yaratıcılıklarını geliştirmeleri için… Bu kitabın yazılmasının üstünden yüz yıla yakın bir süre geçmiş olmasına karşın, sözleri güncelliğini korumaktadır.

17. yüzyılın ünlü İngiliz düşünürü Francis Bacon, “Yaşamında önemli ölçüde boş vakti olmayan biri ne iş görür, ne öğrenir, ne de pişman olur” diyor bir aforizmasında.

Kendi payıma boş zaman kavramına bir türlü ısınamıyorum. Bana sürekli bir olumsuzluğu çağrıştırıyor. Oysaki o zaman dilimi, işlerimin en yoğun olduğu dönemlerde bile benim için değerliydi. O boşluk benim hayatımı dolduruyor, çalışmalarımı daha keyifle sürdürmemi sağlıyordu.

Şimdi ise sürekli bir boş zamanın içindeyim; okuyarak, düşünerek, yazarak…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün