COVID ve haz kültürü

İngiltere’de hükümetin sağlık baş danışmanı Prof. Chris Whitty, iki yıl önce Londra’da, ‘Tarih Boyunca Salgın Hastalıklar’ başlığı altında verdiği bir konferansta, kariyerinin büyük bölümünde Afrika’daki ölümcül virüsleri incelemekle geçirdiği yıllardaki mücadelesini anlatmış, sonra da İngiliz dinleyicilere “Merak etmeyin böyle bir virüs bize uğrarsa bizim özel bir koruma ağımız var,” demişti.

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı Sesli Dinle
22 Temmuz 2020 Çarşamba

İngiltere’de hükümetin sağlık baş danışmanı Prof. Chris Whitty, iki yıl önce Londra’da, ‘Tarih Boyunca Salgın Hastalıklar’ başlığı altında verdiği bir konferansta, kariyerinin büyük bölümünde Afrika’daki ölümcül virüsleri incelemekle geçirdiği yıllardaki mücadelesini anlatmış, sonra da İngiliz dinleyicilere “Merak etmeyin böyle bir virüs bize uğrarsa bizim özel bir koruma ağımız var,”demişti.

Whitty sözlerine, “En büyük özelliğimiz zengin olmamız” diye devam etmiş ve konuşmasını şöyle bitirmişti: “Zenginlik ve hayat kalitesi virüse karşı savaşta en büyük silahtır. Beslenme türü, barınma şekli, kaliteli su ve etkin sağlık hizmeti, ülkeleri mahveden virüslere karşı her türlü ilaçtan daha güçlüdür.”

İki sene sonra ise, COVID-19 pandemisinin dünyada en çok vurduğu ülkelerden ikincisi İngiltere olacaktı.

İngiltere, halen yaşamakta olduğumuz salgında nüfusuna orantılı olarak (bir milyon kişide ölüm sayısı) en büyük kaybı vermiş ikinci dünya ülkesi unvanını almış durumda. Birincisi Belçika. Daha sonra da sırasıyla İspanya, İtalya, Fransaİsveç ve ABD geliyor.

Batı dünyasını temsil eden bu ülkelerin her biri de gelişmiş ve zengin devletler. Peki, ne oldu da Prof. Whitty ve benzeri bilim insanlarının öngörüsü boşa çıktı? Batı dünyası neden COVID’e yenildi?

Nedenlerden biri Batı’nın özgüven yanılsamasından kaynaklanan yönetimsel yanlışlar, bir diğeri de Batı kültürünün yoğurduğu ve pompaladığı haz kültürü olsa gerek.

Birincisine dönersek, ünlü çağdaş düşünür Francis Fukuyama’nın geçenlerde söylediği şu yoruma kulak vermek lazım: “Korona virüsüyle savaşımda iyi ve kötü sonuçlar almanın demokrasi ile bir bağlantısı yok. Lakin, popülist yönetimlerle kötü icraat arasında kesinlikle bir bağlantı var.”

İngiltere’nin popülist yönetimi “Bize bir şey olmaz” diyen sözde bilim insanlarının peşinden giderek, ülkeyi korona virüsüne teslim edecek, kayıpların tahmin edilenin çok üzerinde olduğunu gördüğünde ise Asya’nın önde gelen ülkelerinin salgının en başından beri uygulamaya soktukları karantina sistemini yürürlüğe koyacaklardı, büyük kayıplar verildikten sonra. Keza, Avrupa’nın en gelişmiş ülkesi olan İsveç de aynı yanılgıya düşecek ve kitlesel bağışıklık gibi çok tehlikeli bir yöntemden iş işten geçtikten sonra vazgeçecek ve ‘kapanmaya’ geçeceklerdi.

Avrupa’nın diğer gelişmiş ülkeleri İtalya, İspanya ve Fransa ise, aslında sağlık hizmetlerinin pek de pandemiyle uğraşacak sağlam bir yapıya sahip olmadığını görmeleri ile birlikte karantinayı salgının hemen başında başlatmalarına rağmen ciddi kayıplar veren ülkeler olarak tarihe geçeceklerdi.

Batı dünyasının en büyük devleti ABD ise tamamen Trump yönetiminin yanlışlıklarına kurban gidecek ve kasımda yapılacak başkanlık seçimlerinde güçlü bir ekonomik iklimde tekrar başkanlığı alabilmek adına virüsü ciddiye almayarak göreceli karantina sistemini süreç tamamlanmadan bitirecek ve ekonominin güçlenmesine odaklanacaktı.

Bugün itibariyle ise, erken açılma nedeniyle, 145 bine yaklaşan vefat ve 4 milyona yaklaşan vaka sayısı ile ABD dünya birinciliğini açık ara ele geçirmiş durumda.

Bir başka popülist lider, Brezilya Devlet Başkanı, Jair Bolsonaro ise virüsü hiç ciddiye almayarak, başlarda halkın sokağa çıkma kısıtlaması protestolarına bizzat katılacak ama sonunda hem kendisi virüse yakalanacak hem de ülkesini vaka ve ölüm sayılarında dünya ikinciliğine taşıyacaktı.

Batı dünyasının bir başka zengin ülkesi olan Almanya’nın tarihi başkanı Angela Merkel ise akıl, bilim ve sağduyuyu kullanarak ülkesinin, diğer zengin ülkelerinin aksine bu süreçte en az zararı almasını sağlayacaktı. “Yanlış bilgi ve yalanlarla salgınla mücadele edemezsiniz” diyecekti son olarak.

***

Batı Dünyasının virüse büyük ölçüde yenilmesinin ikinci nedeni ise bizatihi Batı kültürünün sac ayaklarından biri olan haz kültürü olacaktı. Kapitalizm ve onun motoru olan tüketimle birebir ilişkisi olan haz kültürü özellikle Batı gençliğinin ünlü psikanalist Jacques Lacan’ın ‘jouissance’ının ötesinde tutkulu bir haz sarmalında debelenmesine neden olacaktı. ‘Jouissance’da ise haz doyuma ulaşmış bir seviyededir. Oysaki haz tutkuya bağlıdır ve sahibini doymak bilmez bir zevk ve keyif alma isteği kısır döngüsüne sokar. İşte bu kültürle yoğrulan Batı insanı en büyük toplumsal bir sıkıntıda dahi, haz arayışından ödün vermemekte, Batı’nın özgürleşmiş ve liberalleşmiş özne profiline de uygun olarak toplumsal bağlamından koparak mutlak bireysel özgürlük içinde yaşamak istemekte.

Lakin, klişe bir deyiş de olsa, “İnsanın özgürlüğü başkasının özgürlüğünün başladığı yerde biter”di. Batı insanı, ki örneklerini bizde de görüyoruz, maske takmamakla kendilerinden çok etrafındakilere, yani parçası olduğu topluma zarar verdiğini bile anlamamakta. Zira önemli olan sıkıntısız, konformist, haz dolu hayata devam edebilmektir.

51 milyon nüfuslu Kore’de salgından ölenlerin sayısı 300’ün altında. Asya’nın demokratik ülkesindeki yönetimdeki akılcı icraat ve toplum bireylerinin üstlendikleri sorumluluklar, onları bu düzeye getirmiş durumda.

Yıllar önce Japonya’daki yok edici büyük deprem sonrası Japonların marketlerden sadece ihtiyaçları kadar gıda malzemesi satın aldıklarını ve cep telefon vericilerini felce uğratmamak için sadece sabit telefonları kullandıkları unutulmadı. Haz kültürü onları o kadar ele geçirmemiş durumda.

Halen Japonya’da maske takmak zorunlu değil ama tüm halk istisnasız maskesiz sokağa çıkmıyor. Bireyin haz arayışı kolektivizm adına taviz veriyor, o coğrafyalarda.

***

Batı’nın bu pandemiden çıkaracağı büyük dersler var.

Eğer tarihin 2020’yi Batı’nın düşüşe geçtiği yıl olarak belirtmesi istenmiyorsa Batı insanının, yöneticisi ve sokaktaki bireyi ile topyekun bir paradigma değişimine gitmesinin elzem olduğu görülüyor. 

Büyük medeniyetlerin veya devletlerin salgın hastalıklar yüzünden sarsıldıklarını, zayıfladıklarını hatta tarihten silindiklerini tarihin kendisi yazıyor.      

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün