Kebir Camii

Sami AJİ Köşe Yazısı
15 Temmuz 2020 Çarşamba

Son alınan karardan sonra, Turizm Bakanlığının web sitesine bakarak söylüyorum, Ayasofya Kilisesi - daha sonra Ayasofya Camii - daha sonra Ayasofya Müzesi, Ayasofya-i Kebir Camii olarak anılacaktır.

Sevgili eşim ve kulunuz ben, “Bir sengine yekpare acem mülkünün feda” edileceği İstanbul’umuzda yürümeyi bazen de kaybolmayı çok severiz.

Bu suretle hiç tanımadığımız sokakları, yerleri gezer, böylece değişik manzaralar da keşfederiz; bazen de o ana kadar hiç düşünmediğimiz bir fikir aklımıza geliverir.

Yıllar evvel Karaköy’den başlayarak Eminönü’ne doğru yürümeye koyulduk. Galata Köprüsünün ortalarına gelmiştik. Sebebini hatırlamıyorum ama durduk. Bakındık. Karşımızda bin kere gördüğümüz manzara o gün derin bir anlam kazandı: 

Sola doğru baktığımızda Ayasofya, sağa doğru baktığımızda Süleymaniye bütün haşmetleriyle yükseliyorlardı. Aralarındaki mesafe takriben 1500-2000 metre idi. Ancak aralarındaki zaman farkı 1000 yıllık idi. Her ikisi de ibadet için inşa edilmiş ve hâlâ dimdik ayakta duran, hâlâ hizmet veren iki esere bakıyorduk. 

O anda İstanbul’da yaşamakla ne kadar şanslı olduğumuzu bir daha düşündük.

Tahmin edeceğiniz gibi bu girizgâhı, son günlerde gerek yerli gerek yabancı basında çıkan yazıları, ilgili ilgisiz birçok ülke, siyasî, dinî, sanatsal çevrelerden medyaya düşen beyanatlarını okuyup dinledikten sonra yaptım.

Dilerseniz konuya girelim.

Dikkatimi çeken ilk nokta Rus medyası ile siyasi ve dini çevrelerinin alınan karara verdikleri tepkilerdir. İki örnek sunuyorum:

Rusya Başpiskoposu Kirill, “…Bizans kültür ve geleneklerinin mirasçısı olan Rus kilisesi için Ayasofya çok önem verdiğimiz muhteşem bir eser ve gözbebeğimizdir. Rus halkı bu yönüyle, geçmişte olduğu gibi bugün de gelişmeleri yakından takip etmektedir…”

Kremlin Sözcüsü Dimitri Petkov da Ayasofya’nın ibadete açılıp açılmamasını Türkiye’nin bir iç meselesi olarak gördüklerini ifade etmekle birlikte “bu mabedin”  Ruslar için kutsal bir mekân sayıldığının altını çizmektedir.

Niye dersiniz?     

Onuncu asrın sonlarına doğru Kiev Prensliği gerek stratejik, gerekse kültürel bakımdan, çok tanrılı din anlayışından vazgeçip tek tanrılı bir dini kabul etmek zamanının geldiğine karar verir. Birçok merkezlere elçiler gönderir. İstanbul’a geldiklerinde, Ayasofya’nın ihtişamı, orada yapılan ayinler ve tabiatıyla başta Bizans imparatoru olmak üzere yakın çevresinin kültürel seviyeleri, elçileri büyüler.

Elçilerin sundukları raporlar incelenince gerçek dinin İstanbul kaynaklı olacağına karar verilir. Böylece Rus Ortodoks kilisesinin temeli atılmış olur.

Asırlar boyunca İstanbul ile Moskova kiliseleri arasında bazı ihtilaflar çıkmış olsa dahi (Moskova, tek başına, bağımsız - yabancı tabirle - “auto-céphale”1 bir kurum olduğunu sık sık tekrarlamıştır) günümüzde, Rusların dini inanış ve felsefeleri İstanbul kilisesi ile birebir uyuşmaktadır.

(İlginçtir, Ukrayna kilisesi bu yıl Moskova Kilisesinden ayrılıp Fener Patrikliğine bağlanmıştır. Diğer bir deyimle 1000 yıl evveline döndüler.)

Batı dünyası ise bugün verdikleri mesajları, yayınlamaya bana göre, asla yetkili değildir. Neden mi?

Dilerseniz yine tarihe bir göz atalım: 1204 yılında 4. Haçlı Seferi Yeruşalayim yolundayken parasızlıktan İstanbul’a yönelince şehir, tarihinin en büyük felaketini yaşamıştı. Ayasofya’nın içinde ve dışında parlayan ne varsa hepsi parçalanarak Avrupa’ya taşınmıştı2

1200’lü yılların sonu ve 1300’lerin başında Selçukluların ilerleyişini durdurmak için Batı’dan yardım isteyen Bizans, ancak Roger de Flor3 komutasında paralı Katalonyalı bir askeri birlik elde edebilmişti. Bu askeri birliklerle saldırıları durdurmuşlarsa da, sonraları bu insanlar İstanbul ve civarını yağmalamaktan kaçınmamışlardı.

Yıl 1453. Fatih İstanbul’u kuşatmıştır. Muazzam bir baskı söz konusudur. İmparator yardım ister. Ama hayır! Önce Ortodoks Kilisesinin Papalığa bağlılık sözünü vermesi istenmektedir.

Nihayet, 1914-1920 dönemi ve I. Dünya Savaşının sonu. İstanbul Batı ülkelerinin işgali ve fiili kontrolü altındadır. Ayasofya konu bile edilmez.

Özetle, Yunanistan dâhil hiçbir AB ülkesi bu konuda söz söyleme hakkını kazanmamıştır. 

Eğer bir aksaklık var ise ‘gerçek’ ilgililerle yapılacak görüşmelerle sorun çözülebilir. 

Ayasofya ibadete açılmıştır. Ama hiçbir zaman ziyarete kapalı olmayacaktır. 

Belli program dâhilinde her dileyen yerli ve yabancı turist çok daha sağlıklı bir şekilde orayı ziyaret edecektir. 

Ayasofya’ya Turizm Bakanlığının izinleri çerçevesinde gece yarısı turları bile düzenlendiğini lütfen unutmayın.

Sonuçta bu muhteşem tapınak geçmişten çok daha fazla ilgi, bakım, denetim ve güven altında olacaktır.

Bu yönüyle de devletimize geçmişe nazaran çok daha büyük bir sorumluluk yüklenmiştir.               

 

 

---

1 Ortodoks coğrafyalarında kullanılan bir yöntemdir. Her ülke kilisesi, bağımsız bir kilise grubu oluşturmakla beraber İstanbul’a bağlıdırlar.

2 Bu konuda Geoffroy de Villehardouin’in kitabını tavsiye ederim. Kişi fiilen 4. Haçlı seferine katılmış ve gördüklerini “De la Conquête de Constantinople” başlığı ile kaleme almıştır.(Konstantinopl’un fethi derken 1204 yılındaki faciayı anlatmaktadır.)

Bu meyanda, Venedik’te St. Marc Katedralinde muhafaza edilen atlar, resmen İstanbul’dan bu dönemde çalınmıştır. 

 

         

 

 

Etiketler:

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün