Eleştirmenleri ikiye bölen film

Yaz aylarının gişe rekortmeni adayı, merakla beklenen Christopher Nolan’ın ‘TENET’i nihayet vizyonda…

Viktor APALAÇİ Sanat
9 Eylül 2020 Çarşamba

Pandemi döneminde izleyiciyi sinema salonlarına çekecek ‘kurtarıcı’ gözüyle bakılan ‘Tenet’, eleştirmenleri ikiye bölen film oldu. Filmi özgün fikirli, yaratıcı, yenilikçi Nolan’ın uzmanı olduğu ‘zaman yolculuğu’ konusunda yeni bir başarısı olarak karşılayanlar da oldu, beklentilere cevap vermediğini düşünüp, filmi soğuk, hazmı zor, geveze bulanlar da. Tenet’ İngiliz yönetmenin önceki bilimkurgu filmleri seviyesinde, özgün fikirler üreten ‘derin’ bir film değil.

Yaz aylarının gişe rekortmeni adayı, pandemi yüzünden 1,5 ay rötarla vizyona giren, izleyiciyi sinema salonlarına çekecek ‘kurtarıcı’ gözüyle bakılan ‘Tenet’, eleştirmenleri ve izleyicileri ikiye bölen film oldu. Günümüzün en yaratıcı yönetmenleri arasında gösterilen Christopher Nolan’ın bu son filmini, özgün fikirli, yenilikçi, görselliğiyle öne çıkan sinemasının kaliteli bir ürünü olarak karşılayanlar da çıktı. Filmi yenilik getirmeyen, bildik konusuyla fazla geveze, hazmı zor, karmaşık entrikasıyla, neler olup bittiğinin tam olarak anlamanın mümkün olmadığını söyleyenler de oldu. 

Beklenti çıtasını yükseğe çıkarmayın

‘Tenet’i beklenti çıtasını çok yükseklere çıkarmadan izlemek şart. Yoksa benim gibi bir Nolan hayranı olarak, yönetmenin benzer konulardaki geçmişteki başarılara güvenip, hayal kırıklığına uğramak kaçınılmaz. Ancak filmin teknik konulardaki ustalık gösterisi için izlenmeyi hak ettiğini teslim etmek şart. 

Nolan kariyerinin ikinci filmi ‘Akıl Defteri / Memento’yu doğrusal olmayan, sondan başa doğru ilerleyen bir kurgu ile anlatmıştı. Bu kurgu, anlatıcının ‘gerçek zamanlı’ hikâyesiyle iç içe geçiyordu. ‘Tenet’in senaryosundaki gelecekle geçmişi birleştiren karmaşık entrikasını çözmek zor. Senaryodaki ‘zamanı tersine çeviren, zaman kıskacı’ operasyonlarıyla, ‘zaman’ fantezileriyle , ‘zaman evirme’ teknolojileriyle ilgili savlar inandırıcı olmaktan uzak. 

Ben ‘Başlangıç / Inception’u (2010) 3 - 4 kere izledim. Bilinçaltının derinliklerindeki değerli sırlara ulaşma becerisi olan bir hırsızın soygun macerasını izlerken, her seferinde yeni şeyler keşfetmenin keyfini yaşadım. Kafa karıştırıcı ‘Tenet’ bende filmi ikinci kez izleme, anlatılan hikâye üzerine yeni ayrıntılar keşfetme arzusu uyandırmadı. 

Nolan ile zaman yolculuğu

Nolan’ın filmografisi incelendiğinde yönetmenin zaman yolculuğu konusunda özgün fikirler ürettiğini görmek mümkün. ‘Akıl Defteri / Memento’(2000), ‘Başlangıç/ Inception’(2010),‘Yıldızlararası / Interstellar’(2014) gibi filmleriyle bilimkurgu türüne yenilik katan, özgün fikirler üreten bir yönetmen olan Christopher Nolan, son filmi ‘Tenet’te dünyanın yok oluşunu engellemeye çalışıyor. 

Hoş, dünyayı kötülerden kurtarma fikri yeni bir şey değil. Ian Fleming’in kahramanı James Bond bunu 60 yıldır yapıyor. Kimi eleştirmenler İngiliz yönetmenin ‘Tenet’ini James Bond casus filmlerine saygı duruşu olarak karşıladı. Filmin zamanla ilgili metafiziksel bir yansıma olduğunu iddia edenler de oldu. ‘Tenet’, Nolan’ın önceki bilimkurgu filmleri seviyesinde, özgün fikirler üretebilen ‘derin’ bir film değil. 

Nolan bu bilimkurgu aksiyon filminde izleyicisini, tıpkı James Bond filmlerinde olduğu gibi, dünyanın gizemli şehirlerine götürüyor: Kiev (Ukrayna), Talin (Estonya), Riga (Letonya), Agra (Hindistan), Oslo (Norveç), Kopenhag (Danimarka). Casusluk komplosu bilmecesini çözmeye çalışırken yolumuz İngiltere, İtalya ve ABD’den de geçiyor. 

Yolunu şaşıran yalnız seyirci olmuyor. Nolan da uzun yıllardır üzerinde çalıştığı senaryo yazılımında yolunu kaybediyor. Zorlama hikâyeleri ve zamansal meseleleriyle, bünyesinde sayısız zaaf barındıran bu kafa karıştırıcı senaryo ‘Tenet’in yumuşak karnı olmaktan kurtulamıyor. 

‘Tenet’, konusunun özetlenmesi güç olan filmlerden. Film Ukrayna’nın başkenti Kiev’in dev bir konser salonunda adam kaçırma amaçlı bir baskınla başlıyor. Bu beş dakikalık müthiş teknik gösteride, John David Washington’un canlandırdığı Amerikalı gizli ajan The Protagonist’in (başkahraman) dünyanın yok oluşunu engellemeye çalışan bir CIA mensubu olduğunu öğreniyoruz. 

Gelecekten gelen bir teknolojiyle dünyanın sonunu getirmeyi aklına koyan, ölümcül bir kanser hastalığının pençesindeki Rus oligark Andrei Sator’u (Kenneth Branagh) durdurmaya çalışan Protagonist’e, attığı her adımdan haberdar olan zeki, becerikli casus Neil (Robert Pattinson) yardım etmektedir. İkili, Sator’un eziyet ettiği, çocuğunu göstermediği İngiliz karısı Kat’e (Elisabeth Debecki) de yardım etmektedir.

Filmin yumuşak karnı senaryosu

Gerçek zamanın ötesinde bir yerde uluslararası bir casusluk görevini yerine getirmeye çalışan Protagonist, 3. Dünya Savaşından daha büyük bir tehlikeyi durdurmaya, tüm dünyanın ayakta kalmasına çalışırken, üstlendiği görev ile kendisini bir zaman yolculuğunun içinde bulur. Gizemli Hint kadın silah satıcısı Priya karakteri senaryoya egzotizm katmak için ilave edilmiş. Filmin kötü adamının, Soğuk Savaş dönemi filmlerinde olduğu gibi, bir Rus olması, Nolan’a yakışmayan bir klişe. 

Cristopher Nolan çizgi dışı filmleriyle izleyicisinden beklentileri olan bir sinema adamı. ‘Tenet’te bu beklentiler tavan yapmış. Filmin karmaşık konusunu çözmeye kafa yormayıp, bir görsel şölen niteliğindeki aksiyon sahnelerinden keyif almak isteyen türün meraklıları, filmden büyük keyif alacaklar. Oslo havaalanındaki devasa kargo uçağına iki kahramanımızın yaptıkları manipülasyon sekansında gerçek bir Boeing 747 kullanılmış. Protagonist ve Neil’in ele geçirdiği, kendilerini yere atarak terk ettikleri ve otomatik kontrole bağladıkları uçak havaalanındaki binaların birine çarpıyor, büyük hasar verdikten ve yangına sebebiyet verdikten sonra durabiliyor. 

Otoyolda geçen takip sahneleri, önceki aksiyon filmlerinde rastlayamadığımız olağanüstü bir teknikle çekilmiş. Çılgın bir süratle geri geri gidebilen otomobiller, dört TIR’ın kıskaç altına aldığı seyir halindeki kamyon sekansları gerçek birer ustalık gösterisi. Bu becerilerin arkasındaki isim, İsviçreli-Alman görüntü yönetmeni Hoyte Van Hoytema. Usta kameraman önceleri ‘Yıldızlararası’ (2014) ve ‘Dunkirk’ (2017) filmlerinde Christopher Nolan ile birlikte çalışmıştı.

Oyuncu kadrosuna gelince... John David Washington (36) Spike Lee’nin ‘BlacKkKlansman’ından sonra bu prestijli filmde de başrol için davet alması kendisini siyahi aktörler arasında Hollywood’un yükselen değeri yapıyor. Denzel Washington’un oğlu olan aktör zor rolünün altından kalkmayı başarıyor. Neil’i oynayan Robert Pattinson (34) her ünlü yönetmenin filminde oynatmak istediği önemli bir oyuncu olduğunu tekrar kanıtlıyor. Polonyalı bir baba ve Avusturyalı bir annenin kızı olan Elisabeth Debecki (30) ‘Tenet’te kariyerinin en önemli rolünü oynuyor. Tiyatro ve sinemanın ünlü Shakespeare aktörü Kenneth Branagh (60) ‘Dunkirk’ten sonra Nolan ile tekrar birlikte çalışıyor.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün