İklim değişikliği mi dediniz? Orada bir kıta var uzakta

Gençlik - Eğitim
18 Mart 2020 Çarşamba

Ela ERBEŞ - Genç Kalemler

Her yeni yıla ilk merhaba diyen ülke Avustralya’dan Sidney Liman Köprüsünden nefis havai fişek görüntüleridir. Bu sene de farklı olmadı. İki milyon turist akın etti, orada olunduğunun ilanı selfi’ler çekildi ve son havai fişek söndüğünde hayat yine her zamanki gibi akmaya devam etti. Alışıldık olanı gördük, ama alışıldık olmayan boyutlara ulaşan yangın kaale alınmadı.

Ülke güney yarımkürede yer aldığından oralarda yaz ama pek de normal sıcaklıklar yaşanmıyor. Neredeyse her sene sıcaklık rekorları kırılıyor, ülke daha da kurak ve sıcak bir iklime alışmaya çalışıyor.

Ülkemizin bulunduğu coğrafyada deprem ne kadar beklenen ve normalse, Avustralya’da da ‘yangın’ o derece normal. Normal olmayan bu seferki yangının beklenen zamandan birkaç ay önce başlamış olması. Yüz yıldan uzun zamandır tutulan istatistiklere göre yangın başlangıç zamanı ocak ve şubat ayları. Fakat yangın eylül ayında başladı ve kontrol edilemez şekilde hızla yayılmaya başladı. O zamandan beri de söndürülemedi. Dört ayı aşkın süredir yanan bir ülke. İnanmayı bırakın, hayal etmesi bile zor. Zaten bu boyuta ulaşmış bir yangının insan tarafından yüzde yüz kontrol altına alınması imkânsız deniyor. Yani insan evladı kendi eliyle hazırladığı ama nedense kabul etmektense inkâr etmeyi tercih ettiği iklim değişikliğinin sonucunda eli kolu bağlı. İşi tam manasıyla Allah’a kalmış durumda.

İnsanlar, özellikle de bilimsel uyarıları, dikkate almama gibi genel bir davranış kalıbına sahip. Buna bir de Allah’ı ortak edip tüm sorumluluğu ona yüklemeleri var. Hâlbuki her şeyin sorumlusu insanın ta kendisi ve sorumluluğu alması gereken de yine biziz. Yangının şartlarını oluşturan kuraklık insan eliyle meydana gelmişken, maalesef yangınların büyük çoğunluğu da insan kaynaklı. Yangın uzmanları evlerin inşa edildiği materyalden, enerji nakil hatlarına kadar pek çok etkenin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini belirtiyorlar. 2009’da 173 kişinin öldüğü Black Saturday yangını enerji nakil hatlarındaki kıvılcımdan çıkmıştı.       

Bizde nasıl depremi bilimsel olarak açıklayıp neler yapılması, nasıl önlemler alınması gerektiğini net bir şekilde ortaya koyan ancak bir türlü politikacıların gündelik, çıkarcı hesaplarını aşamayan bilim insanları var, aynı durum Avustralya’da da var, merak etmeyin. Muhafazakâr Başbakan Scott Morrison kömür endüstrisi savunucusu. Derdi, yerlilerin topraklarına da göz dikerek, dünyanın en büyük kömür madenini kurabilmek. Muhafazakârlığın ‘büyüklük’ ile olan takıntısı nedir acaba? Eleştiriler sonrası “sera gazı emisyonlarını azaltacağız, elimizden gelenin en iyisini yapacağız, daha iyi olmaya çalışacağız” dese de, gel de inan bu politikacılara.

 

Kritik eşik

Avustralya ortalama sıcaklığı sürekli artan bir ülke. İlk büyük kırılma 1950 yılında yaşanıyor ve ortalama sıcaklık 1 derece artıyor. Ne olacak değil mi, hepi topu bir derece. Küresel ısınma için kritik eşiğin 2 derece olduğunu düşünürsek, Avustralya bu önemli eşiğin yarısına yetmiş yıl önce ulaşmış. Son on yıldır ise kuraklık ve rekor üstüne rekor sıcaklıklar damga vurmaya başlamış.

Tenisi takip edenler bilir, tenis turnuvaları içinde önemli ve büyük dört turnuva var. Bunlara ‘Grand Slam’ deniyor ve sezon ocak ayında Avustralya Açık ile başlıyor. 2013 yılından beri aşırı sıcaklar sebebiyle ertelenmeyen maç yok gibi. Belli ki bu şartların devamı halinde bir on sene sonra ya Avustralya Açık diye bir organizasyon olmayacak ya da artık ocak ayında yapılmayacak.

Ocak ayı Avustralya’da yangınların en çok olduğu dönem. Bu sene, on yedi yıl sonra başkent Canberra’da yine yangın sebebiyle olağanüstü hal ilan edildi. 1910 yılından bu yana tutulan hava sıcaklık ölçümlerine göre en sıcak ve en kurak yıl 2019’du. Bunun bedelinin böylesine büyük olacağını kimse ummadı muhtemel. Yangın tamamen söndürülemediği için zarar gören alan netleşmemekle birlikte 10 milyon ha’dan (100 bin km2) fazla olduğu söyleniyor. Bu alanın gözünüzde canlanması için örnek vereyim: yaklaşık beş İsrail ya da televizyonlarda sıklıkla verilen örnekle Portekiz’den büyük bir alan. Yanan bu alanın yaklaşık yarısı başkenti Sidney olan Yeni Güney Galler (NSW) eyaletinde gerçekleşmiş. Bu eyaletin yüzölçümü Türkiye’den büyük, yanan alan ise Hollanda’dan. Yakın geçmişte de çok büyük yangınlar oldu dünyada. Ama bu yangın büyük denilen o yangınların birkaç katı. 2018 Kaliforniya yangınında 809 bin, 2019 Amazon yangınında 890 bin ve 2019 Sibirya yangınında 2,7 milyon ha yanmıştı.

Çalı yangınları

Peki, neden söndürülemiyor bu yangınlar? Öncelikle bu çalılık yangınlarının ilerleme hızı orman yangınlarının yayılma hızının iki katından fazla. Diğer taraftan yangınlar kendi iklim koşullarını yaratıyor. Şöylesi bir döngü oluşmaya başlıyor: otları tutuşturan yangınlar, gök gürültülü fırtınaların oluşmasına, bu da şimşeklerin meydana gelmesine ve daha fazla yangının ortaya çıkmasına neden oluyor.

Gerçek manada bir afet yaşanıyor ve maalesef kimselerin pek umurunda değil. Belki 15 bin kilometre uzakta olduğu içindir. Belki oradaki ekolojik yıkımın etkisinin bize kadar ulaşmayacağı inancıdır. Yoksa bu ölçekte bir felakete kıyasla az sayıda insan ölümü mü bizi bu kadar kayıtsız kılan? Koala popülasyonunun üçte biri kaybolmuş, kangurular ölmüş, kuşlar böcekler bitkiler, yani doğanın gerçek sahipleri ölmüş gerçekten önemsiz. Bu son yangınla ekosistem ciddi yara aldı. Önceki yangınlar sonrasında bir şekilde hayvanlar yaşam alanlarına geri dönüyor, doğa kendini yeniliyordu. Daha uzun süren ve daha yıkıcı olan yangınlar sonucu canlıların yaşam alanları ciddi zarar gördüğü gibi, bu tip yangınların frekansları arttığından doğa kendini yenileyecek vakit de bulamıyor maalesef.

Bu arada yine satır aralarında kaybolan bir haber daha vardı. Güney Avustralya Eyaletinde su kaynaklarını tükettiği gerekçesiyle 10 bin yabani deve helikopterden ateş edilerek itlaf edilecekmiş. İnsanlığın kendi ırkına karşı kullanmaktan çekinmediği silahı hayvanlara doğrultmasına şaşmamalı belki de.

İnsanlık kendi mezarını kazmaya devam ediyor, hem de en derininden. Ve insanlığın beceremediğini yine doğa beceriyor. Her ne kadar sel uyarısı da gelse, yoğun yağmur yangınları büyük çoğunlukla söndürdü.

İnsanlık doğaya borçlu. Geri ödenmesi her geçen gün zorlaşan bu borcun büyüklüğünden daha önemlisi bu borcun ödenmesine niyetli olup olunmadığı.

   

 

 

 


Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün