Zoom’da görüntünüze dikkat!

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
11 Kasım 2020 Çarşamba

“Uzun ince bir yoldayım

Gidiyorum gündüz, gece

Bilmiyorum, ne haldeyim?

Gidiyorum gündüz gece (…)”

Âşık Veysel

Halk ozanının bu ünlü dizeleri çoğu şiirlerinde olduğu gibi yaşama sevinciyle hüznü, iyimserlikle umutsuzluğu iç içe yansıtıyor.

Şikâyet etmekten hoşlanmasam da ruh halim şu anda Veysel’in yazdıklarına fazlasıyla benziyor.

↔↔↔

COVID-19’un zorunlu yaşam tarzına uyum sağlamak elbette kolay olmuyor. Daha kötüsü sağlığın, kendini ve dolayısıyla çevresini korumanın önemini anlamayan kitlenin sorumsuzluğu… Kırklı yaşların umursamazlığı tavan yapmış durumda. Sözde eğitimli olan bu gençler ancak yakın arkadaşları yoğun bakım ünitesine girdiğinde, gerçekle yüzleşiyorlar.

↔↔↔

Amerikan başkanlık seçimleri gündemi biraz değiştirirken, akşam saatlerinde kimileri televizyon ekranına kilitleniyor, kimileri de Zoom’da sosyalleşmeyi yeğliyor. Önceleri pek de sıcak bakmadığım Zoom etkinliklerinde artık dostları, tanıdıkları görmekten mutlu oluyorum. Ara sıra şaşkınlık içinde kalıyorum. Çoğumuz bilgisayara evimizden bağlanıyoruz. Herkes ekrana doğal haliyle yansıyor. Kadınlar, soluk benizli, saçlar tepede toplanmış, erkekler günün yorgunluğundan kaykılmış, gözler kapandı kapanacak. Benden on, on beş yaş küçükler bile makyajsız halde, yaşlanmış demeyeyim ama canlılığını yitirmiş gibi duruyor. Bu kadar doğallık herkese uymuyor tabii. Değişime, kendime çeki düzen vermekle başladım. Eşofmanlardan birini çıkartıp öbürünü giymekten vazgeçtim. Mümkün olduğunca sokağa çıkacakmış gibi giyinmeye başladım. Moral açısından o kadar önemli ki… Umarım aynı tempoyu sürdürebilirim. Zira kış uzun süreceğe benzer. Eve kapanmış değilim. Yürüyüş yapmanın yanı sıra, yakın mesafelerde gerekli işlerimi de hallediyorum. Tam bu kısır döngüye alışmışken virüsün çok yakınıma gelmesiyle, yeniden kendimi koruma içgüdüsü devreye giriyor.

↔↔↔

Ekonomik şartlar hayatı zorlarken laboratuvarlar ve görüntü merkezleri altın çağını yaşıyor.

Yaklaşık bir buçuk ay kadar önce, her isteyene PCR testi uygulanmazken, ailece test yaptırmamız gerekti. Önerilen bir laboratuvar ile temasa geçtik. Bedelini sorduğumda, küçük dilimi yutacaktım. Nakitte indirim gibi bir lütufta da bulundular. Durumun aciliyeti olmasa, herhalde başka bir çare düşünürdüm. Neyse ki sonuç temiz çıktı da, sinir katsayım azaldı.

Şimdilerde ücretlerde neredeyse ‘damping’ var. Şüphe üzerine başvurduğunuz laboratuvarların çoğu sadece “Vize için mi?” diye soruyor.

Görüntü merkezlerine gelince, sağlık sigortanız yoksa istenen meblağın yarısını önermekten hiç çekinmeyin. Rekabet öylesine çok ki, “Bu seferlik dediğiniz gibi olsun” yanıtını hemen duyacaksınız. Ne hale geldik?

↔↔↔

Gündem gerek mutlu, gerekse üzücü olayları bir avuç insanla paylaşmayı mecbur ediyor. Ne sevinci tam yaşıyor, ne de matemdekine bir el verebiliyoruz. Hal böyleyken, kısıtlamalara uymaktan başka çare kalmıyor.

Kişisel örneklerden kaçınsam da geçtiğimiz cumartesi Neve Şalom’da gerçekleşen Mirey ve Pınar Derkazez’in oğulları David’in Bar-Mitsva törenine aynı nedenden katılamadım. Oysa aile kontenjanından sayılmamız farklı bir mutluluktu. Tarihten bir yaprak gibi… Otuz iki yıl önce Bar-Mitsva’sına gittiğim Pınar’ın oğlu, şimdi on üç yaşındaydı.

Sosyal mesafeye ve kısıtlı sayıda davetliye rağmen David’i Teva’da görmeye gidemedim. Burukluğumu sözlerle ifade edebileceğimi sanmıyorum.

Derkazez ve Aji’lerin mutluluğunu paylaşırken David’e büyük dedesi İzidor Barouh kadar başarılı, sevgi dolu, şansın beraberinde olduğu, sağlıklı bir yaşam diliyorum.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün