Ortadoğu’da ve dünyada değişen dengeler

Alber NASİ Köşe Yazısı
19 Ağustos 2020 Çarşamba

Haziran ayında Korona virüs salgını sürecinden yavaş yavaş çıkılmaya başlanmış ve kademeli de olsa ülkeler sınırlarını açmaya başlamıştı. 

Eylül ayına iki hafta kala gelinen noktada ise vaka sayısı dünya çapında altı haftada bir katlanırken yine altı haftada bir COVID–19’a verilen kurban yüzde 50 artış gösteriyor. 

Hastalığa sebep olan virüsün henüz herhangi bir mutasyona uğramadığı da göz ardı edilmemeli. Rusya Devlet Başkanı Putin, seneler boyunca koruduğu kredibilitesini yaptığı bir aşı açıklamasıyla yerle bir etmeyi başardı. Ortada bir aşı yok zaten; olsa bile inanan yok. Bir virüse aşı bulunabilseydi HIV ve Herpes (her ikisi de en az 40 senelik) virüslerine aşı bulunurdu.  

COVID-19 hız kesmeden yoluna devam ederken dünya siyaseti ve ekonomisi çığırından çıkmış vaziyette. 

Salgın sürecine kadar durumu son derece iyi idare eden Donald Trump salgınla beraber hem aldığı kararlarla hem de açıklamalarıyla dünyayı sallıyor. ABD ekonomisi içler acısı durumdayken ABD Merkez Bankası FED’in absürt sayılabilecek para yaratma operasyonlarıyla finans piyasası ayakta tutulmaya çalışılıyor. Zaten ABD’de bir şirketin kâr etmesinden ziyade aldığı borcu çevirebilmesi ve hisse senedi değerinin artması esas kriter. Kâr-zarar durumu ve likiditeden ziyade ciro ve borcu çevirme kapasitesi önemli. Bireyler, kurumlar ve fonlar bu değişkenlere göre yatırım yapıyor. Elbette para arzı iki katına çıkınca borca erişim yüksek cirolu firmalar için oldukça kolay. Ne kadar sürdürülebilir? Yakında anlarız…

Bu arada Trump ve ABD’nin baş düşmanı Çin. Trump Çinli teknoloji şirketlerinin yanı sıra Çinli mobil uygulamalara da yasaklar getiriyor. Liberalizmle ne kadar uyumlu? Uyduğu kadar…

Çin’in en büyük hayal kırıklığı ise Hong Kong. Aslında Çin’in Hong Kong üzerinde tam egemen olma rüyası başından beri vardı. Ancak Büyük Britanya’dan bir anlaşma çerçevesinde Hong Kong’u devir alırken belli taahhütlerde bulunarak bölgenin özerkliğini tanımıştı. Aksi takdirde Hong Kong’u devir alamayabilirlerdi. Kimse açıkça dile getirmese de aslında herkes Çin’in eninde sonunda anlaşmayı deleceğini biliyordu. Bu sadece bir zaman meselesiydi. 

Oysa gelinen süreçte Hong Kong hem şehircilik hem de finansal açıdan örnek olmayı başarmış ve birçok şehrin 100 senede yapmayı başaramadığı gelişimi 15 senede yapmayı başarmıştı. Hong Kong, uluslararası anlaşmalarla korunması, ABD’nin Hong Kong’a tanıdığı özel statü ve Çin’e açılan bir kapı olması sebebiyle uluslararası yatırımcıların cazibe odağı olmuş ve yakın gelecekte New York’la yarışacağı algısı yaratılmıştı. 

Şehirdeki zenginlik ve ihtişam gerçekten de görmeye değer. Son derece kalabalık olmasına karşın düzenli. Metro sistemi dünyada eşine az rastlanır cinsten.  

2015’ten beri süregelen çekişme sonucunda Çin hükümeti pandemiyi fırsat bilerek Hong Kong yasalarını kendine göre ve dayatmayla düzenledi. 

Çok yakın gelecekte sermayenin Hong Kong’dan çıktığını, daha da ileri gidersek, Çin’de imalat yapan ABD şirketlerinin üretim tesislerini Hindistan, Bangladeş ve ortam daha uygun olursa Ortadoğu ve Yakındoğu’ya taşıdığını göreceğiz. 

Hong Kong güncelliğini yitirirken Ortadoğu’da beklendik ama yine de beklenmeyen bir gelişme oldu. İsrail hükümeti ile Birleşik Arap Emirlikleri diplomatik ilişki kurma yönünde önemli bir adım attılar. Siyasi olarak son derece önemli bir gelişme olduğu yadsınamaz. Ancak iki ülkenin yakınlaşması bölgenin ekonomik olarak kalkınmasında da önemli bir rol oynayacaktır. İsrail ve Araplar birbirlerinin ürünlerini erişim için genellikle üçüncü ülkeleri kullanırken bu saçma bağımlılık ortadan kalkacak. Hatta ilerleyen süreçte ortak projeler üretebilirler. Hâlihazırda ticaretin önemli merkezlerinden biri olan Birleşik Arap Emirliklerinin, Hong Kong’un yerine geçebilecek önemli bir finansal merkez olması da olasıdır. 

Arapların, İsrail ile Filistinliler arasındaki sürece uzun zamandır mesafeli oldukları zaten aşikâr. Ancak bölgenin selameti için bu sürece başta BAE ve Suudilerin müdahil olması, ABD, Rusya, Fransa, İran ve bilumum anlamsız ve konuyla alakasız ülkenin müdahil olmasından, Filistinlilerin hamiliğine soyunmasından çok daha hayırlı olacaktır.  

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün