Ne istemediğimizi bilmek

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
24 Haziran 2020 Çarşamba

Bu akşam, okulumun son sınıf öğrencileriyle, sınav öncesi son bir toplantı yaptık. Son derece duygusaldı. Sessizlik hâkimdi çocuklarda... Söyleyecekleri çok şey olmasına rağmen, yalnızca gözleri dolu dolu ekrana baktılar toplantı boyunca… 

Virüs, maske, sosyal mesafe; ertelenen mezuniyet, balon uçurma keyfi… Bunları konuştuk. Hatta müdürümüz, o balonlar uçacak, sözüyle teyit etti bu işin mutlaka olacağını. Aralık ayında bir gece, okulda kep atacaklarının sözünü bile verdi.

Çocuklar öyle sağlam, öyle akıllı, öyle eğlenceli, öyle çocuk ama öyle büyükler ki… Anladılar hepsini kelime kelime… Zor zamanlardan geçtik, geçiyoruz. Bu zorluğu hiç tanımadan üstelik… Ama o kadar akıllıca ayak uydurdular, o kadar sağlam bir biçimde cevap verdiler ki bu anlamsız sorulara; bilemezsiniz…

Sonra bir video paylaştık onlarla… Sürpriz...

En sonunda da öğretmenler duygu ve düşüncelerini paylaştılar onlarla…

Müdürümüz, bizim için en önemli olan sizsiniz, hakkınızda hayırlı olanı dileyin, diyerek onları farklı bir konuda düşündürdü.

Herkes bir şeyler söyledi kısa kısa ama dolu ve derin…

Söz almıyorduk elbette. Kim, ne der, ne zaman der ve nasıl der; çoktan içselleşmiş bizim okulda… Ben de söze girdim ve onlara hep söylediğimi tekrar ettim:

Sınav yaklaştı evet, ama sizin için önemli olan bunu en iyi şekilde atlatıp hayata devam etmek.

Devam ederken de hep şu gerçeği düşünmek: Ne istemiyorum?

Ne istediğini bilmek, bulmak, tasarlamak ve isteneni planlamak için, bundan doğru soru yoktur insan için…

Bu soruyu zamanında kendime sorduğumu biliyorum.

Ne istemiyorum ben?

Ağzın çok iyi laf yapıyor, akıllıca savunmalar yapıyorsun, diyenlere: Benim mahkeme koridorlarında, duruma göre iki tarafta olmak gibi bir niyetim yok, dedim. Ben yapamazdım çünkü…

Ben, oyuncak bebekleriyle kuzenlerini bir odada sınıf diye toplayıp onlarla okulculuk oynayan bir çocuktum. Ne olacağım çoktan belliydi. Bir sınıfta silgi artıklarının kokusunu solumaktan başka bir amacım yoktu.

Âşık olmadan, sevmeden evlenmek istemiyorum, dedim.

Bu sebeptendir bu iş için otuz dokuz yaşına kadar beklemem… Sayın Hahambaşımız bile, ama ben elimden geleni yapıyorum, senin de biraz gayret etmen lazım, diyerek beni teşvik ederdi o dönemde. Haklıydı da…

Peki neydi düşündüğüm?

Bunu herkes yapıyor diye, zamanı geldi de geçiyor diye, iş olsun diye yapmamak…

Tek olsun, farklı olsun, kalbime ve aklıma hitap etsin, olmazsa da olmasındı bütün derdim.

Sağlık olsun’du.

Çocuklara da öyle söyledim:

İster iş ister sevgili ister eş, hayattaki hedeflerimizi istemediklerimizi düşünerek planlamamız lazım…

İstediğimiz avucumuzda kalacaktır. 

İstemediklerimizi ayıkladıkça istediğimiz ne varsa onlara sahip olmak için mücadele eder, bekler, çalışır, dua ederiz.

Ve olur…

Biraz zaman alsa da inanın su, yolunu bulur.

Onlara da öyle olacak, biliyorum.

Nerden mi?

Ben ‘öğretmen’im.

Çocuklarımı tanırım.

Ne istemediklerini, istediklerinden ayırmaları için onlarla yan yana yürürüm. 

Avuçlarında neler kalsın istediklerini onlarla beraber düşünürüm, istemediklerini ayıklamalarına yardımcı olurum.

Hayat, istemediklerimizden geriye kalandır çünkü…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün