´Önce Amerika´cılar ve Yahudiler

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı 1 yorum Sesli Dinle
22 Nisan 2020 Çarşamba

Avrupa’ya ait olan bu savaşa biz girmemeliyiz. Biz Amerika’yız ve bu savaşla hiçbir alakamız yok. Alman Yahudilerinin, Nazi Almanya’sının yok olmasını istemelerini anlayabiliyorum. Kimse onlara yapılanları kabul etmemeli ama kimse de burada Yahudilerin bizi savaşa çekmelerini de kabul etmemelidir.

Amerikan Yahudileri aksine, savaşa karşı durmaları gerekmekte zira savaşın en korkunç sonuçlarına ilk önce kendileri katlanacaklardır.

Tarih bize dünyanın savaştan ve yıkımdan sağ çıkamayacağını anlatır. Bunu çok az da olsalar, bazı Yahudiler görüyor ama büyük çoğunluğu savaş istiyor. Bu ülkeyi bekleyen en büyük tehlike, bu Yahudilerin basın, radyo ve film endüstrisinin çoğunluğuna sahip olmalarından dolayı hükümet dahil ülke çapında yarattıkları menfi etkileridir...

Bu tarihi antisemit konuşma 1941’in 11 Eylül’ünde Iowa’da 'Önce Amerika' Komitesi’nin yaptığı büyük mitingden. Konuşmayı yapan, 1927’de tek motorlu uçağı ile tek başına 36 saat süren bir uçuşla okyanusu geçen ünlü Amerikan kahramanı, pilot Charles Lindbergh olmuştu. Lindbergh, Amerikan halkının gözündeki sarsılmaz ve büyük imajına sırtına dayayarak dönemin Amerikan sağının en tanınmış karakterlerinden biri olacak ve bugün de Trump ve arkadaşlarının dillerinden düşürmedikleri, dünyayla ilgilenmeyip sadece kendilerine yönelik siyaset yapmayı öngören, izolasyonist stratejinin önde gelen savunucularından biri olacaktı, o dönem.

Bunun yanı sıra, yine bugünkü kimi ‘Önce Amerika' söylemcilerinin göçmen karşıtı, antisemit ve beyaz ırkın üstünlüğünü savunan görüşlerinin de temelini atan grubun ileri gelenlerindendi. Bununla yetinmeyip savaş öncesi Nazilerle yakın dostluk kuracak, defalarca ziyaret ettiği Almanya’da 1938 yılında Hermann Göring tarafından Alman şeref madalyası ile taltif edilecekti. 

Lindbergh’in bir ara kimi Cumhuriyetçiler tarafından 1940’ta yapılan ABD Başkanlık seçimlerinde Franklin Roosevelt’e karşı aday olması bile önerilecek kadar ülke sathında ünlenmiş bir isim olacaktı.

Lakin, Japonların Aralık 1941’de Pearl Harbor’a saldırmasıyla ABD zorunlu olarak savaşa girecek ve Lindbergh ve ‘Önce Amerika’cılar köşelerine çekilmek zorunda kalacaktı. 

Lindbergh’ün pilot olarak savaşa katılma isteği önceleri devlet tarafından reddedilse de daha sonraları kendisi bir yolunu bulup Japonlara karşı yapılan hava saldırılarının çoğunda gayri resmi olarak bulunacaktı.

***

Ünlü Amerikalı yazar, romancı Philip Roth, 2004’te yazdığı ve bugünlerde mini dizi olarak ekranlara gelen 'The Plot Against America Amerika’ya Karşı Komplo' romanı, yazarın on yaşındayken ABD’de Newark’ın Yahudi mahallesinde yaşadıklarının gözünden alternatif bir II. Dünya Savaşı dönemini anlatmaya çalışıyor.

Kurgu ile gerçeğin iç içe geçtiği roman, Roth’un ailesinin antisemit iklimde yaşadıklarını yarı kurgu, yarı gerçek bir roman anlatısıyla okurlara veriyor.

Roth, o dönemin Amerikan tarihini değiştirerek gerçeğinde antisemit olan Charles Lindbergh’i romanında, seçimlerde Roosevelt’i alt ettirerek ABD Başkanı yapıyor. Bir anlamda tarihi değiştirerek farklı mesajlar vermek isteyen ünlü sinema yönetmeni Quentin Tarantino’nun edebiyat alanındaki bir benzeri oluyor.

Romanda Başkan Lindbergh, kimi Yahudileri de kullanışlı aptal olarak yanına çekerek sözde, Yahudileri gettolarından çıkarmak ve Amerikan toplumuna, özellikle beyaz Amerika’ya asimile etme politikası amacıyla özel projeler uygular. Hem Yahudi gençleri, daha sonra da Yahudi aileleri yaşadıkları bölgelerden gönüllü olma görüntüsüyle zorunlu göçe zorlar. Amaç, hâlâ azınlık olarak gördüğü ve sadakat sorunu yaşadıklarına inandığı Yahudi toplumunu köklerinde ayırıp devasa ülkenin içinde kaybolmalarını sağlamaktı.

İlginçtir bugünlerde bile ABD’yi yönetenlerin, İsrail’e çok yakın görünmeleriyle birlikte hâlâ kendi Yahudi vatandaşlarının sadakat sorunundan bahsetmesi, 16 yıl öncesi romanı yazan Roth’un bugünü o günden görebildiğinin en belirgin kanıtı olsa gerek.

Romanımıza dönersek, antisemitizm ikliminin yarattığı, Yahudi ailesi içinde bölünmeleri ile fertlerin, farklı davranış özelliği göstermesine dikkat çekiyor, yazar. Kimi hemen ülkeden kaçmak istiyor, kimi yaşanan bu faşizan iklime karşı mücadele etmek istiyor, yaşadığı ülkenin kendi ülkesi olması hasebiyle. Kimi de, yönetimle iyi geçinip, ‘bize bir şey olmaz’cılık oynuyor ama sonunda herkes bir anlamda yeniliyor. Zira faşizm irrasyoneldir ve yarattığı büyük yıkımın kendi dahil herkes altında kalır.

Philip Roth, Diaspora’da tarih boyunca ötekileştirilen Yahudi’nin evrensel ve ortak gerçek hissiyatını aktarırken, 1940 Amerikan siyasi tarihini değiştirir ama romanını Pearl Harbor baskınıyla bitirir. Zira vermek istediği kadim ve bugün için de geçerli olan mesajını, savaşa girmek istemeyenlerin yarattığı antisemit ve faşist iklimini kurgulayarak okura sunmuş olur.

Bir başka deyimle Roth, Yahudilerin gerçekte yüzyıllardır çektiklerinin distopik mitolojisini kaleme alır romanıyla…

***

Philip Roth, 2018’de vefat etmeden önce mini dizinin yönetmeni ile yaptığı görüşmede, romanı yazdığı 14 yıl öncesiyle bugün arasında değişen bir anlayış olmadığını söyler. Ayrıca, Trump megalomanisinin yarattığı içi boş ideolojinin ABD’ye büyük tarihi bir zarar verdiğini de iddia eder.

Romanımda vermek istediğim mesajın bugün için bile geçerli olduğunu görüyorum” der…

İnsanoğlu hiç değişmiyor.

Irkçılık ve faşizm ‘öteki’nin hep peşinde. 

Seslendiren: İvo Molinas

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün