Denemede içtenlik

Avram VENTURA Köşe Yazısı
18 Mart 2020 Çarşamba

Söyleşilerde, karşılaştığım sorularda, deneme yazdığımı söylediğim zaman, gördüğüm bakışlardan çoğu insanın bu türe yabancı kaldığını anlayabiliyorum. Adından mı, okullarda bu türe yeterince yer verilmemesinden mi, bilmiyorum. Oysaki içlerinden birçoğu bu tür yazıları okuyor ve seviyorlar, ancak adını koymakta zorlanıyorlar. Yine bir söyleşide, denemede içtenlik konusu geçmişti. Çok geniş bir şekilde ele alınabilecek bu konuya, aydınlatıcı olabilir diyerek, hiç değilse bir kıyısından ilişmek istiyorum. 

Arthur Rimbaud“Ben bir başkasıdır!” diyor. Oysaki deneme yazılarımdan söz ederken, ben, aynı zamanda bir başkasıyım, diyorum. Nedenine gelince: Denemelerimde ele aldığım olaylar, paylaştığım duygular, dile getirmeye çalıştığım düşünceler… Bunlar yalnızca benim başıma gelmiyor, bunları yalnızca ben duyumsamıyor ya da düşünmüyorum. İnsan halleri, insanlık tarihi kadar eskidir. Anlattıklarımın bire bir aynılarını, belki de benzerlerini, yazılarımı okuyanlar da düşünmüş ya da yaşamışlardır. Bu yüzden ben derken, aslında bizden söz etmiş oluyorum.

Kimi konular üstüne düşünürken, zaman zaman bu türde emek vermiş düşünürlere sığınarak görüşlerimi açmaya çalışıyorum. İçlerinden Montaigne ve Bacon’u alacak olursak: Her ikisi de özgün birer deneme yazarı; ancak Montaigne kendi yaşamından yola çıkıp görüşlerini, duygularını ayrıntılı olarak ortaya koyarken, Bacon özel yaşamını hiçbir şekilde okuruyla paylaşmaz. Bu sözleri iki düşünürü kıyaslamak için değil, kendime daha yakın gördüğüm, kimi zaman da esinlendiğim Montaigne’i öne çıkarmak için söylüyorum. Sözlerinde gördüğüm içtenliği bana bu yakınlaşmayı sağlıyor. Denemelerini okurken, yalnız duygu ve düşüncelerini değil, eksikleri, pişmanlıkları, hatalarıyla birlikte, onu yalın bir insan olarak tanıyorum. 

İçtenlik, bir yazar için önemli bir erdem! Biliyorum, düşlemlerle kendini besleyen bir yazardan gerçekliği, doğruluğu ne ölçüde bekleyebiliriz ki? Ancak deneme yazarlarını diğerlerinden ayırmak gerektiğini düşünüyorum. Onlar bir kurguyla değil, bir duygu, bir düşünce ya da bir yaşanmışlıkla okuruna seslenir. Bu yüzden söylediklerine hiç katılmayabiliriz, ama sözleriyle inandırıcı olmak zorundadır. Elbette ki bir deneme yazarı olağanın dışındaki olaylardan, hayallerden söz edebilir, doğaldır; ama bunu gerçek olarak yansıtmaya çalışmaz.

Denemede içtenlikten söz ederken, Salâh Birsel için bir parantez açmak gerekir: Bu usta yazarımız denemeyi yazının tadı çıkarılarak yazılan bir tür, belki de tek tür olarak görür. Bu yüzden onları kahve söyleşileri gibi ele alarak, daldan dala konarak, sözcük oyunlarıyla ve biraz da gülmeceyle harmanlayarak, alçakgönüllülükle okuruna sunar. Denemeyi de, biraz öykü, biraz söyleşi, biraz iç dökmesi, en çok da şiirdir, sözleriyle tanımlar.

Kuşku yok ki, her deneme yazarının kendine özgü bir yazma biçemi, olaylara yaklaşımı, bilgi birikimi, anlatım şekli vardır. Öyle ki birçoğunu, imzası bile olmasa kimin yazdığını anlayabiliyoruz. Onların okuruyla bu yakın bağı kurmasında en önemli etmenin, içtenlik olduğunu düşünüyorum.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün