“Sakıncasız”

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
15 Ocak 2020 Çarşamba

Sözcüklerle oynayacağım bir yazı dizisine başladım öyle durup dururken. Siz bakmayın durup duruken dediğime, hiçbir şey durup dururken olmaz. Zamanı gelmiştir sözcüklerle oynamanın, bu sebeple içimden gelmiştir onların üstünde düşünmek… Kitaplar, konular, eleştiriler, bilgi veren yazılar derken dilin kendisinden uzaklaştığımı fark ettim. Birkaç hafta, sözcüklere daha yakından bakmak istedim. “İyi ve sahici niyetle yazılmış sözcüklerin yanlış anlaşılması, hayatı bu kadar etkilemişken” başka da bir şey yapamazdım zaten.

‘Sözcük’ ifadesini mi seviyorsunuz, ‘kelime’yi mi, bir düşünün. Ben ‘kelime’yi daha çok severim. Daha dolu, daha eski, daha derin gelir bana anlamı her zaman…Kelimeler kadar sihirli, mucizevi ve hayatın doğrudan karşılığı olan hiçbir şey yok. Her dil için geçerli bu durum.Yine de Türkçeyi biraz kayıracağım. Mecazları, kendi içindeki sağlam oyunları, kinayeleri, tevriyeleriyle bambaşka anlamları beraberinde getirmeyi başarır aynı anda.

Bu sözcük de öyle: Sakıncasız.

Ne şahane, ne sınırsız, ne ucu açık bir sözcük değil mi?

Önce, içinde bir dönüşlülük anlamı sezdim. Kendi kendine sakınmak…Böyle olması için, sözcüğün kökünün fiil olması gerekir. Öyle bir fiil yok İstanbul Türkçesinde. Sonra Etimoloji Sözlüğüne baktım. Sakınca sözcüğünün kökü:sak. Sak; düşünme, kaygı, yorum demek. Sakıncanın; düşünülmesi, kaygı duyulması gereken anlamları var. Sakıncası’sa bu anlamlara bakarsak nefis bir türeme…  

İçinde tuhaf bir anlam oyunu da var üstelik.

Sakıncası olmayan, sakınmayı, çekinmeyi gerektirmeyen, demek.

Sakıncalı sözcüğünün olumsuzu gibi görünmekle birlikte, aslında olumlusu… Sakıncalı sözcüğü, anlamını verebilmek için olumlu ek alıyor ama anlamı ek alır almaz olumsuzlaşıyor. Bu güzelim sözcükse olumsuz ek alarak nefis bir olumluya dönüşüveriyor. Sınırsızlığı, sonsuzluğu, açıklığı, hesapsızlığı, özgürlüğü içine alarak hayatın içine yelken açıyor.

Sakıncasız olan ne var hayatta, bir düşünün.

Sakıncası olmamakla sakıncasız, aynı anlama gelmiyor farkındaysanız. Bu sebeple neler olacağını ince ince düşünmeniz lazım.

Sakıncasız düşünebilirsiniz mesela, kimseden çekinmeden…

Sakıncasız kararlar alabilirsiniz, kimseye zararı olmayan…

Sakıncasız konuşabilirsiniz, olduğu gibi açık seçik ya da açık saçık…

Sakıncasız sevebilirsiniz, kimseye bir zararınız olmadan…

Sakıncasız sevişebilirsiniz, kendinizi sevdiğinizden hiç saklamadan…

Ne çok anlam yüklediğimizi gördünüz mü kelimeye?

Ne istersek, onu anlattı; adı gibi sakıncasız…

Kararlarını kendinizin aldığı, planlamalarını sadece kendinizin yaptığı, uzun vade için dileklerini yalnızca kendinizin dilediğiniz hayatlarınız varsa onu sakıncasız yaşıyorsunuz demektir. Saydıklarımı da hakkıyla yapıyorsanız, hayata karşı kendinizi sakındığınız bir konu yok demektir. Ama bu, asla sakıncalı olmak demenin tersi değildir.

Alabildiğine özgür, olabildiği kadar sınırsız, sonsuzluk kadar önü açık bir durumdur.

Çok sevdim sözcüğü…

Nasıl buldum; nerede okudum, kimden duydum; biilmiyorum ama çok beğendiğim kesin.

Kendi sakıncasız hallerimi düşünmeyi de sevdim üstelik.

Bu tür farkındalıklar iyidir.

Bir kelimenin peşinde, bir yazı yazabillir, bir film çekebilir, bir resim yapabilir, bir fotoğraf karesi ayırabilirsiniz bir yerlere…

Adına sakıncasız diyebilirsiniz.

İşinizi, eşinizi, çocuğunuzu, anne babanızı, yakınlarınızı, aşkınızı; kısacası hayatta sizin için önemli olan neler ya da kimler varsa, onları sakıncasız sevebilirsiniz.

Hayatı sakıncasız sevin.

Onda kendinizi sakınmanızı gerektirecek hiçbir ayrıntı yoktur.

Çünkü hayat, size sunulmuş bir armağandır aslında.

Bunu sakıncasız görün.

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün