Zamanın ruhu

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
15 Ocak 2020 Çarşamba

Fransa’da bugünlerde gündemin başında, ne sarı yeleklilerin bitmeyen istikrarlı protesto gösterileri var, ne ülkeyi alt üst eden grevler, ne İran’da olan bitenler, ne de Libya meselesi var.

Fransa medyası bugünlerde, ‘Affaire Matzneff / Matzneff Olayı’ diye adlandırdıkları meselede, 83 yaşındaki ünlü Fransız yazar, Gabriel Matzneff’in 50’li yaşlarda yediği haltların ortaya çıkmasını tartışıyor.

Yazarın 50 yaşındayken 14 yaşındaki bir kızla girdiği aşk ve cinsellik dolu yaşamını, şimdilerde 47 yaşında olan partneri, ‘Rıza’ adını verdiği ve hiç de rızanın olmadığı bir ilişki olarak, hemen ‘çok okunanlar’ listesine giren bir romana dökünce Fransa ayağa kalktı.Dünya çapında #metoo hareketinin yarattığı kinetik enerjnin cinselliğin en özgürce yaşandığı Fransa’da bile sonuç verdiğini gösteren en çarpıcı bir örnek oldu, Matzneff olayı.

Mesele, sadece 14 yaşındaki bir kızla yaşanan cinsellikten öte, 30- 35 yıl önce bu tür ilişkilerin toplumca bilinmesine ve hatta yazarın pedofili sınırlarında dolaşan cinsel yaşamını, ‘16’ların Altında’ adlı bir romanla kamuoyuna yansıtmış olmasına rağmen o dönemde pek bir tepkinin gelmemiş olması, kamuoyunun hassasiyet göstermemiş ve hatta normal ilişki formuna sokmuş olmasıydı da aynı anda.

1968 kuşağıyla başlayan her manada sonsuz özgürlük hareketi, cinsel hayat özgürlüğünü de içine almıştı. Nitekim, 1973’de ortaya çıkan ve yine pedofili sınırlarında dolaşan ama rızanın da olduğu bir ünlü vakada, Fransız hukuku ceza uygulamaya kalkıştığında, içlerinde Jean Paul Sartre, Simone de Beauvoir, Jacques Derrida, Louis Althusser gibi 20. yüzyılın tartışmasız en önemli düşünür ve aydınlarının Le Monde gazetesine verdikleri, rızaya rağmen verilen cezayı eleştiri ilanı, bugün herhalde kabul edilemez büyük ayıp olarak karşılanacaktı.

Her dönemin kendine özgü sosyolojik ve siyasi dinamiklerinin yarattığı ‘zamanın ruhu’ ve bu ruha ait ahlak ve düşünce normları zamanla değişime uğrayabiliyor. Dün, ayıp veya anlamsız görünen bir düşünce, bir eylem bugün normal olarak görülebilmekte veya tersi de olabilmekte.

İnsanın bilişsel düşünme kabiliyeti dış etkenlerin de yardımıyla kişinin yerleşik düşünce normlarını didikleyip, kimi önyargıları da eledikten sonra farklı bir düşünce düzeyine getiriyor. Ve bu da, toplumlarda ortak düşünme yapılarını ortaya çıkararak ‘zamanın ruhu’ dediğimiz sürekli evrimleşen bir sosyal davranış etiğini meydana getiriyor.

Fransa’da örneğini gördüğümüz bu zamanın ruhu değişimi dün suçlu bulunmayan Gabriel Matzneff’i bugün suçlu bularak, biyolojik evrimden sonra insan ruhunun da evrimleştiğini gösteren en çarpıcı güncel vaka olarak tarihe not düşmüş oluyor.

↔↔↔

Zamanın ruhunun önümüzdeki 30-40 yıl sonra nasıl da değişebileceği ve hangi alanlarda düşünce evrimine neden olabileceği üzerine kafa patlatan kimi sosyologlar ilginç sonuçlar çıkarmışlar.

Buna göre bugünlerin orta yaşlıların torunları 2050’lerde günümüzde büyük ebeveynlerinin bugün normal saydığı sıradan ve sorgulanmayan birçok davranış biçimimizi eleştirecek, hatta ayıplayacak.

Örneğin, torunlarımız, iklim değişikliği ile olarak gerekli uğraşıyı vermediğimizden yola çıkarak uçakla seyahatin neredeyse ayıplanacağı bir düşünce evresine girecek, sosyologlara göre. Bizlerin de büyük ihtimalle daha fazla ayıplanmamak için dijital ortamda duran uçuş bilgilerimizi saklamaya çalışarak çoğunlukla tren yolculuğu yaptığımız yalanına başvuracağımızı savlıyorlar.

Bir başka devrimci değişiklik hayvan haklarıyla ilişkili olarak beslenme alışkanlığında olacak. Bitki bazlı proteinden yapılan yapay etlerin üretimi ucuz ve seri olduğu takdirde iklim değişikliği ile de alakalı olarak özellikle Batı dünyasında hayvansal gıda en aza inecek, hatta et yemenin ayıp sayılacağı bir zamanın ruhuna ulaşılacak.

Bir başka değişimin, antibiyotik kullanımı konusunda olacağı öngörülüyor. Sosyologlara göre, ilaca dirençli organizmaların ortaya çıkmasını teşvik eden aşırı antibiyotik kullanımı nedeniyle gelecek kuşaklar bizi ve ilaç dünyasını kınayacaklar. Yeni tür antibiyotiklerin araştırmasını yapmayıp, büyük zararlar veren konvansiyonel antibiyotikleri evrimleştirmedikleri için bilim adamları ve tabii ki yine ilaç dünyası kınanacak. Buna seyirci kaldığımız için de biz de suçlanacağız.

Bugün tüm gelişmiş ülkelerin ortak kanısı olan yabancı ülkelerden gelen göçmen sayısını kısıtlama veya yasaklama torunlarımız tarafından insana yapılabilecek en büyük ahlaksızlıklardan hatta kötülüklerden biri olarak görülecek.

Son olarak da, torunlarımız büyük ihtimalle cinsiyet kimliği ve cinsellik konusunda bugünkü zaten evrimleşmekte olan yaklaşımları daha da uzağa götürecek. Örneğin bir çocuğun biyolojik olarak iki karşıt cinsten ebeveyni olması gerektiği gibi kabul edilmiş en köklü aile normunu yıkmaya çalışacaklar.

Bütün bu gelecek tahminleri bugün, bugünün ruhuyla belki mantık dışı hatta absürt gelebilir.

Lakin hayat bilinmeyen ve görülemeyen değişim kodlarını zihnimize sürekli yerleştirerek ilerliyor.

Hiçbir şey değişimden azade değil, zihnimiz de dahil olmak üzere.

Heraklitos’un söylemiyle, “İnsan bir ırmakta iki kez yıkanamaz” zira.

Değişime, evrime karşı olmak Don Kişot’un yel değirmenleri ile beyhude savaşımından bile daha anlamsız olacak.

Değişen zamanın ruhu - zeitgeist - tek yalın gerçek.

Zira Nietzsche’nin deyimiyle yaşam, bir varlık - Sein - değil, bir oluşum - Werden

 

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün