İletişimsizlık Çağı

Avram VENTURA Köşe Yazısı
13 Kasım 2019 Çarşamba

Desmond Morris’in neredeyse bir slogana dönüşmüş, uzun süre bütün dünyada ses getirmiş kitabının adını anımsatmak istiyorum: Sevmek Dokunmaktır. Yazar bu kitabında her türlü dokunmanın insan hayatında ne kadar önemli olduğunu vurguluyor. Annenin çocuğuna sarılması, sıradan bir tokalaşma, omuza bir el atma, öpüşme gibi… Oysaki yazar, kalabalık toplumların birer bireyi olarak bırakın dokunmayı, insanların giderek birbirlerinden uzaklaştığını söylüyor. Bu yalnızca bir toplumun değil, günümüzde hepimizin içinde yer aldığı bütün toplumların ortak bir sorunu oluyor. Dokunmakla tensel bir temastan söz ediyorsam da, asıl önemli olan bunun yüreğimizi ne kadar ısıttığıdır.

Tıp doktoru bir arkadaşım, bir söyleşimiz sırasında, yalnızca bulgulara bakarak, verileri yorumlayarak konulan tanıların hastalar üzerinde güven eksikliği yarattığını anlatmıştı. Bu yüzden onları iyileştirmenin ilk koşulu olarak, gelen her hastaya mutlaka bir şekilde dokunması gerekli olduğunu söylemişti; muayene sırasında ya da hastalığı hakkında bilgi verirken… Arkadaşımı dinledikten sonra, doktora gittiğimde zaman zaman benzer duyguları yaşadığımı düşünmüştüm.

Dokunma konusundan yola çıktım, ama aslında sözü şuraya getirmek istiyorum:

İletişim çağındayız, her geçen gün teknolojinin getirdiği yeni buluşlarla en hızlı bir şekilde birbirimize ulaşabiliyoruz. İnsanlık tarihinde çok kısa denilebilecek bir zaman dilimi içerisinde, elde edilen olağanüstü gelişmeleri hem hayranlıkla izliyor hem de bunlardan yararlanan bireyler olarak mutlu oluyoruz. Kuşkusuz bu söylediklerim konunun görünen olumlu yönleri!

Bir yanımız bütün bu teknolojik gelişmelerle hayatımız kolaylaşırken, bir diğer yanımız da bunların getirdiği olumsuzlukları hissediyor. Öncelikle her geçen gün yalnızlığımızın çoğaldığını görüyoruz. Bir başka deyişle birbirimize ulaşmamız ancak sanal ortamlarda gerçekleşiyor. Dünyanın bir başka ucuna ses ve görüntümüzle aynı anda ulaşabiliyoruz. Buna karşın en yakınımızdaki insana, ne yazık ki dokunamıyoruz! Hatta karşılıklı konuşamıyoruz bile… Amacımıza uygun kısa telefon iletileri ve duygudan arınmış sözcüklerle, kendimizi anlatmaya çalışıyoruz.

Sanırım en büyük iletişimsizlik, konuşamamak!

Evler apartmana dönüştüğünde, önce insanlar arasındaki uzaklıklar açıldı. Daha sonra elektronik aygıtlar girdi hayatımıza. Onlar aracılığıyla yakınlaşmaya çalıştık; görmeden, dokunmadan, birbirimizin sıcaklığını hissetmeden… Konuşmuyoruz, yalnızca iletilerimizi birbirimize aktarıyoruz. Bu yüzden sıkıştığımızda, başımızı dayayacağımız omuzlar, sarılacağımız insanlar her geçen gün hayatımızdan eksiliyor. Konuşmamak, sözcüklerin gizinden ve gücünden yararlanmamakla evlilikler çatırdıyor, arkadaşlıklar bozuluyor, ilişkiler içtenliğini ve sıcaklığını yitiriyor.

İletişim çağından, iletişimsizlik çağına doğru son hızla gidiyoruz!

Umalım ki yüreğimize dokunacak yeni buluşlarla, bu hızlı akış bir şekilde yavaşlatılmış olsun!

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün