Kitaplarla haşır neşir

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
26 Haziran 2019 Çarşamba

Ne okumak istiyoruz, biliyor musunuz? İçimizi açacak, bizi gerçekten eğlendirecek, eğlendirirken düşündürecek, ruhumuza iyi gelecek kitaplar okumak istiyoruz. Bazen yalnızca iyi hissetmek, mutlu olmak istiyoruz kitapların sayfalarında gözlerimiz yolculuk yaparken… İçimiz dinlensin, gelgitlerimiz bitsin istiyoruz. Ruhumuza iyi gelecek, bizi düşündürecek, bu yorgun günlerde az da olsa dinlendirecek kitaplar lazım bize…

Nasreddin Hoca’yı bilmeyeniniz var mı? Zannetmem. İyi kötü herkes bir fıkrasını olsun bilir. Yüzlerce kitapta derlendi fıkraları, yüzlerce yıl insanları o fıkralarla düşündürmeye devam ediyor. Bu kitap da öncelikle şahane bir araştırma… Nefis bir başvuru kaynağı… Ama hepsinden önemlisi içinde gülümseme olan bir kitap… Çok önemli başlıkları var hocayla ilgili. Kim olduğu, nerede doğduğu, ailesi, yakınları, onun hakkında anlatılan efsaneler, büyük Türk eserlerinde ona nasıl yer verildiği, onun hakkında yapılan yanlışlar, dünyada anlatılan Nasreddin Hoca fıkraları ve tabii ki bu topraklardaki fıkraları… Çok kapsamlı bir kütüphane kitabı. Dr. Mustafa Duman’ın Nasreddin Hoca ve 1616 Fıkrası adlı bu müthiş çalışmasına, M.Sabri Koz, çok kapsamlı bir sunuş yazısı yazmış. İster araştırmacı olun, ister iyi bir okuyucu bence mutlaka kitaplığınızda ona bir yer ayırın.

“Nasreddin Hoca 15. yüzyıldan itibaren yazılı kaynaklara geçmiş bir ulu kişi… Nükteye, latifeye düşkün insanımızın çağdan çağa, dönemden döneme değişse de çok farklı kaynaklardan beslenmiş büyük bir ‘Nasreddin Hoca Fıkraları Külliyatı’ oluşturduğu, bu külliyatı küçük bir kartopu gibi eskilerden bugünlere yuvarlaya yuvarlaya büyüttüğü, bir çığ haline getirip geliştirmeye, beslemeye devam ettiği de bir gerçek.

Dr. Mustafa Duman’ın uzun yıllar sürdürdüğü çalışmalar sonucunda hazırladığı ‘Nasreddin Hoca ve 1616 Fıkrası’ adlı bu kaynak kitapta, Nasreddin Hoca hakkında en yeni bilgiler, yeni tespitler, kaynakları ve çeşitlemeleriyle 40 halktan ve 40 dilden derlenmiş, ona bağlı olarak anlatılan 1616 fıkra yer alıyor.

Şakacılığı, hazırcevaplığı ve keskin zekâsıyla Türk dünyasının ortak fıkra tipi olan Nasreddin Hoca, Türkiye’de ve dünyada en çok Nasreddin Hoca fıkrası içeren bu değerli çalışmayla bir kez daha gün ışığına çıkıyor.”

Nasreddin Hoca’yı bitirince daha doğrusu onu bitirmek istemeyebilirsiniz, onunla eş zamanlı bir roman ya da öykü okuyabilirsiniz. Şahane topraklarımız, nefis bir kültür hazinemiz var. O hazineden beslenen birbirinden değerli kalemler yetişiyor her gün… Çok keyifli romanlar, tadına doyulmayacak sevdalar, akıldan hiç çıkmayacak hikâyeler yazıyorlar. Esin Sayar da bu kalemlerden biri… ‘Önce İzler’ adlı bir öykü kitabı yayımlamış, ardından ‘Tesadüfler’i yazmış. ‘Aşk Gibi Anlıktır İhanet’ ve sonrasında da ‘Ölmez Aşkın Peşinde’ adlı romanı çıktı. Bu roman tam size yazdığım türden capcanlı insanların capcanlı, tanıdık, renkli yaşanmışlıklarını anlatıyor… Okudukça romanın içinde yaşar gibi oluyorsunuz.

Mardin’de duvardan akan suyun, bir hikâyesi vardır.”Mardin Üniversitesinin tarih profesörlerinden Latif Bey, torunu Macid’e sarı bir zarftan bahsettiği andan itibaren, genç erkeğin yaşamı birden karışır. İstanbul ve Mardin arasında büyüyen Macid, kendisine çocukken anlatılan, çoğunu unuttuğu aile meseleleri ile tekrar hesaplaşmak zorunda kalmıştır. Karşısına çıkan mitolojik “bronz at heykeli” ise başka bir muammadır; Mardinlilerin hakkında konuşmayı pek sevmediği uğursuz heykele dair insanların içinde bir korku olduğunu öğrenir. Macid, kalbi ve ruhu paramparça olmuş iki insanın, tesadüflerin mahvettiği yaşamlarının gölgesinde aşkın ölümsüzlüğünü tadacak mıdır?

“Keşke ‘bronz at heykeli’ diye bir şey hiç olmasaydı ve keşke aramıza hiç girmeseydi. Keşke, keşke, keşke...”

Bir başka kitap da öteki olmakla ilgili. Ötekileştirilmenin en acı taraflarını belki den çok Afrikalılar yaşadılar. Alan Paton, bu insanlarla birlikte yaşamış olanların acılarını yakından görmüş biri… Yaşadıklarını bir romanda toplamayı ve bu kahramanların hikâyelerinde bize anlatmayı seçmiş. ‘Ağla Sevgili Yurdum’da doğduğu topraklarda başı dik yaşayamayan insanların öyküsünü anlatmış…

Bütün yaşamı Güney Afrika’da geçen, önceleri zengin beyaz çocukların eğitmenliğini, sonraları kara çocukların kapatıldığı bir “ıslahevi”nin yöneticiliğini yapan Alan Paton, Ağla Sevgili Yurdum’da; kara derili insanlarla beyazların çelişki ve çatışmalarının yaşandığı bir ortamı, olanca doğallığıyla anlatıyor.
1930’lu yıllarda Güney Afrika’da birtakım yenilikler yapılmaya başlanmış; ancak, alabildiğine ilkel koşullarda yaşayan, ezilen, sömürülen, hor görülen kara derili insanların bu değişime ayak uydurmaları son derece sancılı olmuştur.Hem zorlu bir yaşamla hem de aynı ölçüde acımasız beyazlarla cebelleşen; ama o ülkenin kendi ülkeleri olduğu ve sevgide, acıda, emekte dayanışma içinde olmaları gerektiği bilincini edindikçe kendilerini kanıtlama savaşımına girişen bu insanların dramı, Ağla Sevgili Yurdum’da tüm çıplaklığıyla sunulmuştur. Mehmet Harmancı’nın akıcı Türkçesiyle okurumuza kazandırılan roman, sömürüye başkaldırının el kitabıdır.

Sıcak yaz geldi. Serin sularda, yeşil gölgeliklerde, taş evlerde, artık her neredeyseniz, kitaplar sizden asla vazgeçmez. Yeter ki onlara evet deyin.

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün