Artık normalleşme zamanı

Seçmenin yüzde 54’ü, ülkenin ana damarlarına girmiş bir yönetim anlayışına bir anlamda ‘dur’ diyerek aslında herkese çok anlamlı mesaj vermiş oluyordu.

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
26 Haziran 2019 Çarşamba

Yenilenen son seçim de bittiğine göre artık hayatlarımıza dönme zamanı geldi.

Normalleşme zamanı geldi…

Siyasi güç mücadeleleri adına güzelim insanlarının birbirlerine “merhaba” diyemeyecek kadar kutuplaştırıldığı masum ülkenin, artık rahatlaması ve önüne bakmasının zamanı geldi.

İnsanların bir belediye başkanlığı seçiminden sonra bile sokaklarda topluca şarkı söylemesinden, ‘oynama’sından öyle anlaşılıyor ki, bu millet eğlenmeye de, gülmeye de susamış durumda...

Artık siyaset adına, insanları ötekileştirmenin, ayrıştırmanın sona ermesinin de zamanı geldi.

Ezcümle, normalleşme zamanı geldi.

***

Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul seçimlerini açık farkla kazanmasının ve İstanbul’un 25 sene sonra tekrar CHP’ye dönmesi, bir megapol seçimlerinin sonuçlarından çok daha fazla öte anlam taşıyordu.

Seçmenin yüzde 54’ü, ülkenin ana damarlarına girmiş bir yönetim anlayışına bir anlamda ‘dur’ diyerek aslında herkese çok anlamlı mesaj vermiş oluyordu.

Adalet konusundaki endişeler ile ‘israf ekonomisi’ iddiaları dışında işsizlik, ekonomik sorunlar ve yabancı göçmenler noktasındaki kimi sıkıntılar Türkiye’nin kalbi sayılan İstanbul’da büyük değişimi gerçekleştirmiş oluyordu.

Seçime bir kala Öcalanlar üzerinden yapılan oy arayışları ise daha önce seçimleri beka sorunu görenler açısından büyük bir çelişki yaşatırken bu tuhaflığı seçmenlerin de idrak ettiklerini söylemek pek mümkün olacaktı.

Seçim sonuçları açıklandıktan sonra, AK Parti İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, twitter hesabından şöyle bir açıklama yapacaktı:

“Ahlâk üstünlüğü kaybettiğimiz için İstanbul’u kaybettik. Samim öz eleştiri yaparak yeniden ümit olabiliriz. Bunun için geçmişi ve mitleri bırakıp geleceğe ve gençlerin hayallerine bakmalı, rasyonalite, hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı ve temel haklara odaklanmalıyız.

Benim de bir Türkiye hayalim var. Herkesin ayağının yere bastığı, beğenmediğimiz düşüncelerin öfke veya şiddet ile bastırılmadığı, toplumsal farklılığın zenginlik kabul edildiği, Türkiye’nin refahının çok seslilikte görüldüğü ve karşılıklı tahammülsüzlüğün aşıldığı bir Türkiye.

Ben tüm sorunlarımızı aşabileceğimize inanıyorum; yeter ki birbirimizi düşmanlaştırmayalım, yeter ki komplo teorileriyle birbirimizi zehirlemeyelim, yeter ki sorunları doğru tespit ederek rasyonel çözümlere odaklanalım ve demokrasimizi ve hukuka güveni güçlendirelim…”

Seçim akşamı sonuçların kesinleşmesine doğru Binali Yıldırım’ın rakibini açık ve net şekilde tebrik etmesi ve iyi temennilerde bulunması, işte aradığımız bu kutuplaşmadan kurtulan ortak aklın bir tezahürü olarak algılanmalıydı. Aynı şekilde, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın İmamoğlu’nu tebrik etmesi ve seçim sonuçlarını milli iradenin tecelli etmesi olarak gördüğünü ifade etmesi aradığımız normalleşmenin ayak sesleri olarak görmek mümkün olacaktı.

Ancak aynı normalleşmenin medyanın büyük bir kısmına gelmesini bir süre daha bekleyeceğimiz anlaşılıyor.

İktidara destek veren medyanın bir kısmı, yapılan kutuplaştırıcı ve ötekileştirici algı çalışmalarının, destek verdikleri partiye aslında zarar verdiğini görmemiş olacaklar ki hâlâ aynı yönde çalışmalarına devam etmekteler seçim sonrası bile.

Bir tür yanlış algı oluşturmaya çalışan kesimlerin kendilerini yenilemedikleri ve kutuplaşmanın değirmenine su taşımaya devam ettikleri sürece normalleşmenin oluşmasının gecikeceği kuvvetle muhtemel.

Seçim öncesi Şalom, gazeteci Ahmet Hakan’ın köşesinde övdüğü gibi, ‘örnek gazetecilik’ yaparak her iki belediye başkanı ile aynı hafta röportaj yapmış ve bunu eşit şekilde gazeteye yansıtmıştı. Lakin birileri algı çalışmasına girerek, Şalom’un Binali Yıldırım ile de yapılan röportajını görmezden gelip, sadece İmamoğlu ile yapılan röportajı öne sürerek, “Kimler kimlerle beraber?” şeklinde bir algı yaratmaya çalışacaklardı. Ama hakikat tek olduğu için algı çalışması anında yerle yeksan olacaktı…

Bu tür medya anlayışının, anlık kazanımlara sahip olmakla birlikte hem medya ahlakına hem de destekledikleri kitlelere, kısa vadede bile zarar verdiğinin bilinmesi gerekiyor.

Umarım destek gören kesimler bu gerçeği idrak edip gerekli önlemleri alır.

***

İmamoğlu’nun seçim sonuçları açıklandıktan sonra yaptığı ‘zafer konuşması’nda, “Bu şehirde azınlık diye bir kavram yok. Biz Rum’u, Süryani’yi, Ermeni’yi, Yahudi’yi, herkesi kucaklayacağız. Biz bu şehirde demokrasiyi ve geleceği inşa edeceğiz” denli kutuplaştırmaktan ve ötekileştirmekten uzak sözleri ve bu ülkenin her bir vatandaşını kucaklayıcı anlayışı gelecek adına ve tabii ki örnek olma adına umut verecekti.

Yine İmamoğlu’nun o gece dediği, “Biz buluşmak, uzlaşmak ve birbirimizi sevmek için geldik. Yıkın bütün önyargıları…” sözleri ise, normalleşmeye yönelik umut verici bir retorik olarak kayda geçecekti.

“Uzlaşmak ve birbirimizi sevmek…”

Evet, zira artık normalleşme zamanıdır.

Hemen, şimdi.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün