Kalbe yolculuk

Hayatta hiçbir şey ama hiçbir şey, tesadüf değil… Bizde olan, tenimize kazınmış, zihnimize nakşolmuş, içimizde bir yerlerde bizi biz yapan ne varsa onların peşinden gidiyoruz.

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
25 Nisan 2019 Perşembe

Buluklarımızı tesadüf saymamız, yolculuğumuzun farkında olmamamızdan…

Halbuki yürüdüğümüz yola, kendimizle yaptığımız  yolculuğa baksak; içindeki tüm doğruların, yanlışların; güzelliklerin, çirkinliklerin; iyilerin, kötülerin hep bizim seçimimiz olduğunu görürüz.

Bu sebeple ölümden sonra ceza veya mükafat var, hiçbir şey, hiçbir seçim tesadüf olmadığı için. Hepsi, bize bağlı olduğu için…

Bile bile yaptığımız yanlışlar, sonunun hüsran olacağını bile bile işlediğimiz günahlar, yaptığımız yanlış seçimler… Bunlara nasıl tesadüf diyebiliriz ki?

Hepsinin temelinde bizim kalbimize sığdırdığımız istekler, kişiler, hayaller, hayatlar var.

Bu, fesefi giriş nereden çıktı, diyebilirsiniz. İskender Pala’nın son kitabı Kalp’i aldım. Hızlı okuma yaptığım için pişman olduğum bir kitap da bu oldu. Yarısına varmadan yavaşladım. Tane tane okuyarak, altını çizerek, beğendiğimi ve aklımda daha iyi kalmasını istediğim satırların fotoğrafını çekip sevdiklerime göndererek devam ettim okumaya… Okurken edebiyatı sevmemin, hatta bu kadar çok sevmemin de tesadüf olmadığını fark ettim.

Kimse boşu boşuna uğraşmıyor elindekiyle. Bir bilgisayarın tuşuna boşuna basmıyor; bir kalemi, bir fırçayı, bir ineyi boşuna tutmuyor. Onlara değerken, onların değdiği ne varsa kendine ait kılmak için içinde sonsuz bir istek, müthiş bir tutku hissediyor. Bu sevgi, istek ve tutkunun evi: Kalp.

Kalbe dair ne varsa, insana dair, Tanrı’yla insana dair, hayata dair ne varsa derlemiş sanki…

Tasavvufun, edebiyatın, hayatın, kutsal kitapların nektarı gibi adeta. Her başlığın altında kendimize ait bir şeyler, ayrıntılar, farkındalıklar  buluyorsunuz.

O kadar özlemişim ki edebiyata gerçekten dokunan bir kalemi okumayı, neyi, kimi, neleri sevdiğimi bir kere daha düşündüm.

Hatta kendimi niye sevdiğimi…

Tuhaf mı geliyor okuyunca?

Gelmesin.

İnsan, kendini sevmeli.

Kibirsiz, sakin, doğruları görerek; kendi kıymetini, önceliklerini, farklılıklarını, kendini kendi yapan özelliklerini bilerek… Bunun da yolu kalpten geçiyor.

Gönül gözüyle önce kendimize bakarsak; yaptığımız seçimlerin, sevdiğimiz kişilerin, aşklarımızın, tutkularımızın, galibiyetlerimizin, yenilgilerimizin,coşkularımızın, hayal kırıklıklarımızın yani ‘kendimiz’ olmanın kıymetini daha iyi bilebiliriz. 

Onların kıymetini bilirek kendimizi daha çok sever, kendimize daha çok bağlanırız.

Bu tatlı döngü; hayatın kendisini bize getirir, onu avuçlarımızın içine usulca bırakıverir…

Kitaplar, bize kendimizle ilgili düşünmek için tatlı zamanalr armağan ediyor böyle…

Yeni çıkmış bir kitap için acaba nasıl derken, kendimzle ilgili bir acaba’nın peşine düşüp cevabı bulabiliyoruz.

Benim bulduğum cevap da hayatımda hiçbir şeyin, hiç kimsenin tesadüf olmadığı…

Hepsi, ben istediğim için benim oldu.

Yazmak, gibi, sevmek gibi,  sevilmek gibi, yaşamak gibi…

Derin düşünmek, kendi yolculuğunuzun bir kez daha farkına varmak isterseniz; bu kitabı okuyun. Öyle bir çırpıda değil ama. Tadına vara vara… Kalbinizin “bud-dub, bud-dub” diyen atşıını dinleye dinleye, duya duya…

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün