Kimi ve niçin seviyoruz?

Avram VENTURA Köşe Yazısı
28 Kasım 2018 Çarşamba

Bir psikolog, sevgi ve nefret üstüne bir araştırma yapıyormuş. On beş üniversite öğrencisinden, nefret ettikleri kişilerin baş harflerini, otuz saniye içerisinde bir kâğıda yazmaları istenmiş. Bu on beş kişiden biri kâğıdı boş vermiş. Biri de çok sayıda isim yazmış. Bu deneyin sonucunda oldukça ilginç bulgulara ulaşılmış: Çok isim yazan gençler, aralarında en nefret edilen kişilermiş. Araştırmanın en anlamlı sonucu ise şu olmuş: Hiç kimseyi yazmayan gencin adını da kimse listesine koymamış!

Alınan sonuç gerçekten ilginç görünüyor. Bilim insanlarının açıklamaları bir yana, bunun çok farklı yansımalarını kendi hayatımızda olduğu kadar, yakın çevremizde de bulabiliriz. Şöyle ki:

İnsanlara sevgi ya da nefret duyduğumuz oranda, bunun karşılığını aynı şekilde görüyoruz. Bir başka deyişle, sevdiğimiz kadar seviliyor, nefret ettiğimiz kadar başkaları da bizden nefret ediyorlar.

Baktığımızda bir aynanın bize yansıttığı görüntü, bağırdığımızda duyduğumuz yankılanan sesimiz gibi…

Aynaya nasıl bakarsak, -gülerek, ağlayarak ya da kızgınlıkla- benzer yüzü orada görürüz. Bir dağ başında, boşluğa doğru bağırdığımızda, seslendiğimiz olumlu sözcüklerin yankısını bire bir duyacağımıza kuşku yoktur. Bu şekilde sevgi ile olan her türlü yaklaşımımız bize aynı şekilde geriye dönecektir.

Sevgi ve nefret ilişkileri birçok bilim insanı için araştırma konusu olmuş, farklı bulgular çeşitli yayınlarla ortaya konmuştur. Bu duygular çözümlendikçe, bir genelleme yapmanın ne denli güç olduğu, her insanın davranışının ayrı bir şekilde değerlendirilmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır.

Bu konu üstünde düşünürken Fransız bilim insanı Pascal’ın şu sözünü anımsadım: “Kişiler asla sevilmez, sevilen sadece nitelikleridir.”

Ünlü düşünürün bu sözleri, ister istemez şu soruyu dilimin ucuna getirdi:

-Biz kimi ve niçin seviyoruz?

Gözlerimizi kör, kulaklarımızı sağır, aklımıza zincir vuran bir aşkı konumuzun dışında bırakacak olursak… Niçin birini sever, ona bağlanmak isteriz? Güzelliğine, erdemine, mizah duygusuna, sevecenliğine, aklına ya da benzer birçok niteliğine hayran olduğumuz için mi? Sanıyorum ki bunlardan biri ya da birkaçı, onları taşıyan bir insanı kısa bir zamanda sevmemiz için yeterli olabiliyor. Oysaki bu ilişkinin gelişmesi, uzun ömürlü olması için, kişilerin karşılıklı olarak farklı niteliklere sahip olmaları gerekmektedir. Saygı, hoşgörü, katlanma yeteneği gibi…

Kuşkusuz her birimiz, ancak olumlu niteliklerimizle toplum içinde bir yer alıyor ve o yeri taşıdığımız değerlerle korumaya çalışıyoruz. Kurduğumuz ilişkileri de yine aynı yaklaşım içerisinde değerlendiriyoruz.

Tümü bir yana… Sevgi de nefret de daha çok duygularımızla ilgili olduğundan, kimi zaman bunlar için bir neden aramak boşuna bir çaba olabiliyor.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün