BiRLiKte kalmalı mı?

Karel VALANSİ Köşe Yazısı
8 Haziran 2016 Çarşamba

İngiltere iki hafta sonra, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile olan ilişkilerini de yakından ilgilendiren bir referanduma gidiyor. Brexit (Britanya’nın Br’si ve İngilizce ‘çıkış’ anlamına gelen exit’in birleşimi) tartışmaları 23 Haziran’da İngiltere’de gerçekleşecek referandum tarihi yaklaştıkça hız kazanıyor. Yapılan son araştırmalara (Guardian/ICM) göre şu an ağırlık 52’ye 48 ayrılma yanlılarından yana.

İkinci Dünya Savaşı sonrası ekonomik bir birlik olarak tasarlanan Birleşik Avrupa fikri, ticaretin sınırlarını ortadan kaldırmayı amaçlıyordu. Asıl hedef ise Avrupa ülkelerinin birbirleriyle savaşmasını engelleyecek bir birlik kurmaktı. Günümüzde Avrupa Birliği ortak parlamento, ortak bayrak ve ortak para birimi ile amaçladığı siyasi yapıya ulaştı.

İngiltere’nin AB serüveni ise daha farklı. İlk başka ilgi göstermediği Birlik’e, Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle’un vetosu nedeniyle ancak 1973’te, üçüncü başvurusunda kabul edilen İngiltere, AB’ye her zaman şüphe ile yaklaştı. Öyle ki, o dönemki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu’na katılmasından sadece iki yıl sonra üyeliğinin devamı ile ilgili bir referanduma gitti.

O günlerden bugüne değişen pek fazla bir şey yok. AB’nin sorunlu çocuğu durumundaki İngiltere, vazgeçilmezliğinin, daha doğrusu kolay harcanabilir olmadığının bilinci ve özgüveniyle Brüksel’e verdiği bazı yetkileri bağımsızlığı adına geri istiyor. Başbakan David Cameron son seçimlerde “AB üyeliğini referanduma sokacağım” vaadiyle iktidara gelirken, bugün İngiltere’nin AB’de kalması gerektiğini savunuyor. Hali hazırda Schengen ve Euro bölgesi dışında kalma ayrıcalığını elinde tutan İngiltere, kendisine iş saatlerinden güvenlik hukukuna, ceza kanunundan sosyal yardımlara kadar geniş bir yelpazede ayrıcalık tanınmasını veya AB’nin bu konudaki kanunlarını değiştirmesini talep ediyor. İngiltere, siyasi bir birlik hedefinin dışında tutulmak isteğini açıkça belirtirken, AB’nin bu talepleri kabul etmesi, başarı olarak gördüğü ortak politikalardan geri adım atması demek. İngiltere bu talepleri ile özellikle mültecilerin sosyal güvenlik sistemi üzerinde oluşturduğu yükü azaltmak amacında. Bunu da AB kanunları ile gerçekleştiremiyor.

Ekonomik kriz, ekonomik büyümenin yavaşlaması, terör tehdidi, aşırı sağın yükselişi, Avrupa’nın birçok ülkesinde gerçekleşecek seçimlerin oluşturduğu risk, bir de mülteci krizi eklenince albenisi bir hayli bozulan bir AB var günümüzde. AB’ye giriş mümkün. Ancak bu hayalin kimileri için bir kabusa dönüşebileceği ve çıkmak isteyebilecek ülkeler olabileceği hesaba katılmamış. Bu nedenle eğer referandumdan ‘AB’den çıkalım’ kararı çıkarsa İngiltere önemli bir ilk olacak. Bunun ilişkileri tamamen sıfırlamak anlamına gelmediğini de belirtmek gerek. Karşılıklı anlaşarak boşanmaya karar verecek olan AB ile İngiltere’nin ticari bağlarını koruyacakları rahatlıkla söylenebilir. Diğer bağların ne kadarının tutulacağı ise asıl tartışma konusu.

Öte yandan ekonomistler, Brexit’i ihtimali düşük olsa dahi gerçekleştiği takdirde küresel piyasalarda ciddi bir kaosa neden olabilecek en belirgin ‘siyah kuğu’ olarak tanımlıyor. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s İngiliz sterlininin uluslararası rezerv para birimi olma özelliğinin riske girebileceği uyarısında bulunurken, The Observer’ın 600 ekonomistle yaptığı araştırmaya göre, Grexit durumunda İngiliz ekonomisi önümüzdeki beş yıl boyunca oldukça zorlanacak, gelir düzeyi düşecek, işsizlik artacak.

AB’nin karşısında iki olasılık var. İngiltere’yi içerde tutmak için tavizler vermesi durumunda AB, bölgesel bütünleşmeden iyice uzaklaşır. Ayrıca diğer üye ülkeler de İngiltere’yi örnek alıp farklı taleplerle AB’nin kapısını çalabilir. İngiltere ise AB’de kalırsa önemli bir avantajı elinde tutmaya devam eder; alınan kararlarda söz sahibi olmaya devam eder.

İngiltere’nin AB’den ayrılması durumunda, Norveç, İzlanda ve İsviçre’ye benzer bir şekilde üye olmadan AB ile yakın ticari ilişkilerde bulunarak ayrıcalıklı bir konuma gelebilir. Ancak İngiltere’nin çekilmesiyle AB, ekonomik ve siyasi açıdan güç kaybeder, ABD başta olmak üzere diğer ülkelerle ilişkilerini yeniden raya oturtması gerekir. İngiltere’siz bir AB’nin eski ihtişamlı günlerini arayacağı da rahatlıkla söylenebilir.

Öte yandan İngiltere örneği Türkiye açısından önemli bir avantajı da içinde barındırıyor. İngiltere için hayata geçirilecek modüler bir üyelik sistemi, Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde yeni bir dönemi açabilir. Önü tıkanan tam üyelik seçeneği yerine İngiltere için kurgulanacak yeni siyasi model üzerinden gidilerek Türkiye, belli konularda yükümlülüğü bulunan bir üye olabilir. Bunun da tıpkı İngiltere’nin hedeflediği gibi ticari ve ekonomik işbirliği üzerinden kurulacağı öngörülebilir. Böylece Türkiye ile AB arasındaki ilişkiler mülteci geri alımı karşılığında vizesiz seyahat hakkı gibi dar bir çerçeveden kurtulur, yeni ve taze bir başlangıç yapabilir. Bu nedenle 23 Haziran, İngiltere için olduğu kadar Türkiye’nin AB ilişkileri için de önemli bir dönüm noktasını işaret ediyor.