Artık şaşırmıyoruz

Avram VENTURA Köşe Yazısı
19 Ağustos 2015 Çarşamba

Eskiden bir konuyu anlatmada, bir olayı aydınlatmada güzel, büyük, küçük, iyi gibi sıfatlara bir ek yüklediğinde ona farklı bir anlam verebilir, söyleneni gözümüzde canlandırmaya çalışırdık. Örneğin: Daha güzel, en güzel… Daha büyük, en büyük… Daha küçük, en küçük… Daha iyi, en iyi… Bu sözcükler bizleri kışkırtır, ilgimizi çekerdi. Bu gün ise gerek beğenilerin hızla değişiyor olması, gerek teknolojide görülen gelişmeler, gerekse insanın sınır tanımayan düşlemleri, bu kavramlardaki ölçütleri de sürekli değiştiriyor. Bir bakıma, herhangi bir yayın organında yer alan bu tür nitelendirmelerle artık ilgilenmiyoruz bile…

Her yıl sonu gazetelerin, dergilerin, geçmiş yıl ile ilgili değerlendirmelerini okuyoruz: Yılın en iyi romanı, yılın en iyi filmi, yılın en önemli olayı, yılın en başarılı insanı, yılın en güzel fotoğrafı, yılın en iyi mekanı ya da yılın en güzel kadını… İnternetin daha yaşantımıza girmediği, iletişimin kimi yayınlarla sınırlı olduğu zamanlarda, yayımlanan bu tür yazılar etkili olduğu kadar, okuyucunun da ilgisini çekebiliyordu. Oysa bilgiye ulaşmanın hem hızlı hem de çok kolay olduğu günümüzde, birinin ya da birilerinin ortaya attığı bu tür savlar, bireysel görüşler, nedense hiçbirimiz için doyurucu olamıyor. Elimizdeki bilgi ve iletişim olanaklarımızla derinlemesine araştırabiliyor, konuları birbiriyle kıyaslayabiliyor, bunları birikimlerimiz doğrultusunda değerlendirebiliyoruz. Bu konuda kim, ne demiş, o mu daha güzel yoksa bu mu ondan daha iyi, çoğu zaman umurumuzda bile olmuyor. Zaten çoğunun pazarlamaya yönelik ya da belirli ilişkilere dayanan yayınlar olduğunu bildiğimizden, yaşadığımız güven eksikliğine bunlar da eklenmiş oluyor.

Şu ana kadar söylediklerimiz daha çok öznel, kendi beğeni, birikim ya da deneyimlerimiz doğrultusunda bir kanıya vardığımız nitelendirmeler oluyor. Oysaki özellikle bilimsel alanlarda kesin bir şey söylemek olanaksız. Eskiden maddenin en küçük yapıtaşı olarak bilinen ve bölünemez sanılan atomun serüveni bile sıradan bir örnek olarak gösterilebilir. Bu alanda kullanacağımız en iyi, en büyük, en küçük, en etkili gibi kavramlar, belki o an için geçerli doğrular olabilir; oysa bulunabilecek yeni kanıtlarla, en beklemediğimiz bir anda, söylediklerimiz geçerliliğini yitirebiliyor.

Kısacası, şunu söylemek istiyorum:

Okuduğumuz, izlediğimiz, yaşantımıza giren hiçbir yenilik, artık bizi kolay kolay şaşırtamıyor!

Yıllar önce televizyonda Uzay Yolu dizisinin yayınlandığı günleri anımsıyorum. Ekranın karşısına kilitlenir, nasıl da hayranlıkla izlerdik. Kahramanların filmde kullandıkları aygıtlara, bizden çok ileride olan, hayallerimizi bile aşan teknolojilerine şaşırmamak elde değildi. O dizilerden aklımda kalan, henüz bize çok uzak olan iki konu var: Diğer gezegenlerdeki canlılarla kurulan iletişim ve insanların bir noktadan bir başka noktaya ışınlanmaları! Bu ve benzer olayları belki torunlarımız görecektir; ancak gerçekleştiklerinde, daha önce bilimkurgu olarak izlediğimiz bunlara da kimse şaşırmayabilir.

Ne demişler: Yaşayan görür!