Şahane bir kitap

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
10 Haziran 2015 Çarşamba

Aşk böyle büyülü bir şeydir! Bizi alır ve gündemin dışında istediğimiz bir yere ve zamana taşır. Üstelik bunu biz ne zaman istersek değil, kendi ne zaman isterse yapar. Biz bunun adına tesadüf deriz. Hâlbuki tesadüflerin hiçbiri tesadüf değildir. Aşk, tesadüflerin en güzeliymiş gibi çıkar karşımıza, oysa zaten evren tarafından adı önceden yazılmış bir ayrıntıdır alnımızda…

Ahmet Batman’ın son kitabı ‘Bana İkimizi Anlat’, adı konmuş bir aşkın hayatın içine bir türlü sığdırılamayışının mücadelesini anlatıyor. O kadar güzel, masum ve yaşanmışlıklarla dolu ki… Kitabı okuyunca aşk üstüne bir daha düşünüyor insan. Yaşı ilerledikçe aşkın tanımını nasıl da değiştirdiğini, aşk sandığıyla yaşadığı gerçek aşkın ayrımına nasıl vardığını, âşık olmakla olmamak arasındaki farkı…

Hepimizin ortak konusu aşk çünkü.

Âşık olmayanımız yoktur. Mutlaka âşık olmuştur ama yaşadığı duygunun adını aşk diye koymayı ya düşünmemiş, ya yaşadığının aşk olduğunu tahmin bile etmemiştir, ben hiç âşık olmadım diyenler ya da utanmıştır, yasakları yıkamamıştır. Belki de yaşadığı yasak aşktır, söyleyemeden gömmüştür en derinlere.

Bir kadına âşık, ömrünü ona adayarak yaşamayı tercih edenlerden biri romanın kahramanı Rüzgâr Demirsoy. Bir masal kahramanı gibi ilahlaştırdığı Yağmur’a âşık. Yağmur’la Rüzgâr’ın aşkı nerelere taşınıyor, okuyunca görürsünüz. Burada önemli olan konunun nereye gittiğinden çok nasıl gittiği.

Kitapta çok hoş cümleler var. Edebi bakımdan herkese hitap eder mi bilmiyorum ama yazar, bazı yerlerde kullandığı ve az sözle çok şey anlattığı öyle cümlelerle yakalıyor ki okuru, o cümlelerden yepyeni romanlar, öyküler yazar yeniden istese…

“Aşk, insanın önüne bakmamasıdır, çünkü başka türlü kimseyle çarpışamazsınız.“

Gerçekten de böyledir. Belki bir tesadüftür bu aslında tesadüf olmayan, belki de bizim sonsuz kararlılığımızdır ona adını koyan. Önemli olan adına aşk değimiz kimsenin hayatımızın içinde var olmasından duyduğumuz hazdır. İşte sırf bu hazzı yaşamak için gözümüz kapalı yürürüz hayatın içinde, önümüze bakmadan…

“Yolu sizden geçemeyen bir kadına /adama “Nereye gidiyorsun?” diye sormanın bir anlamı yoktur.”

Aşktan bahseden bir kitap için ne kadar can yakıcı bir cümle, değil mi?

Ve öyle değil midir gerçekten? Hepimiz, bir diğerimiz için yol değil miyizdir? Birilerinin ayak iz  leri kalmaz mı geriye yaşananlardan?

Sonra dönüp baktığımızda yolculuğu aslında kendimizin yaptığını fark etmez miyiz?

Aşk, insanın kendine yaptığı en güzel yolculuk değil midir?

İşte bütün bu soruları kendime sormamı, aşk üstünde tekrar düşünüp zenginleşmemi sağladığı için sevdim bu kitabı.

Dolu gündemin içinde bana insan olduğumu, kadın olduğumu, âşık olduğumu yeniden hatırlattığı için…

Kitabın sonunda yazarın bizlere bir notu var, içinden bir cümle hayatla ilgili hakikati çok güzel özetliyor:

“Çemberin içinden bakan insanlar, hikâyelerinin bittiğini düşünürler.”

Hâlbuki bütün mesele, çemberin dışına çıkıp hayata oradan bakmayı bilmektir.