Sanatın bağımsızlığı

Avram VENTURA Köşe Yazısı
25 Mart 2015 Çarşamba

Başkasını bilemem, ama kendi payıma bir olayı yaşarken onu o anda yazıya dökmekte zorlanıyorum. Sanki belirsiz bir süre, onun içimde olgunlaşması, yeniden şekillenmesi bir başka deyişle beynimde uykuya yatıp demlenmesi gerekiyor. Özellikle şiirde! Kimi zaman aylar, hatta yıllarca unuttuğum bir olay, bir imge, bir görüntü beklenmedik bir anda dizelere dökülüveriyor. Denemelerimde de benzer durumları yaşıyorum. Bir metne dönüştürüp anlatamadığım ya da yazmaya elimin varmadığı kimi güncel konular, zaman içinde bir izleyici gözüyle bakmışçasına dile geliyorlar. Kuşkusuz bunlara yeni görüşler, yeni anlamlar, yeni duygulanmalar eklenerek…

Doğaldır ki her yazın ürünü, her okuyucuyu aynı şeklide etkilemiyor. Kimi benzer duyguları yaşamıştır, kiminin farklı düşünceleri beğenisini yönlendirmiştir, kimi anlamamış ya da yanlış anlamıştır. Bu yüzden bir yazar ya da sanatçının, okuyucu veya izleyicisiyle aynı beğeni frekansında buluşması her zaman olanaklı değildir.

Picasso’nun şu sözlerine sığınacak olursak:

“Resimlerime bakan birinin, benim yaşadığım deneyimi yaşamasını nasıl bekleyebilirim? Bir resmin ilhamı, bana çok uzun zaman önce gelir. Kim bilir ne zaman bir şeyler hissettim, gördüm ve çizdim? Belki ertesi gün, çizdiğim resim bana bile anlamsız geldi. İnsanlar benim rüyalarımı, duygularımı, arzularımı, düşüncelerimi nasıl anlayabilir ki? Bunların yaşanması ve yüzeye çıkması çok uzun zaman almıştır. Bazen de kendim bile bilmeden, çizdiğim bir şeyi insanlar nasıl anlasın?”

Yazılarımı okuyan, bunlar üstünde yorumlar yapmaya çalışan kimi arkadaşları dinlediğimde, şaşkınlığımı gizleyemiyorum. Yazarken hiç aklıma gelmeyen, bazen de düşündüklerime tümüyle karşıt yorumlarla karşılaştığımda, sanatın insanları nasıl etkilediğine de tanıklık etmiş oluyorum. Ne denli açık olmaya çalışsak da, doğal olarak herkes dünya görüşüne, birikimine göre kendi yorumunu katacaktır.

Kırk beş yıl oldu. Daha üniversite son sınıftayken yaşama gözlerini yuman yakın bir arkadaşım için yazdığım bir şiir dergide yayımlanmıştı. Bir duygu patlaması olan bu şiir, genç yaşta ölümle tanışmamdan dolayı üzüntümü dile getiren bir ağıttı aslında… Bir daha yaşamı paylaşamayacağım bu sevgili arkadaşıma, ancak sözcüklerle seslenebildiğim için mutluydum. Aradan bir ay geçmişti. Derginin bir sonraki sayısında ne göreyim? Bir yazar arkadaş, bu şiirimi överek göklere çıkarıyor; ancak anlattığım doğal bir ölümü, bir devrimcinin yönetime karşı olan savaşımı ve bu yolda öldürülmesi olarak yorumluyordu. O anda başımdan kaynar sular dökülmüştü sanki. Sıradan bir  ölümü anlatmaya yönelik sözcük ve simgeler, yazarın kendi devrimci düşünceleriyle birleşince, ortaya çok farklı yorumlar ortaya çıkmıştı.

Bu tür yaklaşımlara artık şaşırmıyorum! İster şiir, ister resim, isterse müzik olsun; her sanat yapıtı, çoğu zaman yaratıcısından tümüyle bağımsız olarak yaşıyor. Yazarın ya da bestecinin, bu çalışmalar sırasında ne düşündüğü, hangi duyguların etkisiyle bunları ortaya koyduğu hiç önemli değil!

Belki sanatın gizini de, tümüyle bu bağımsızlık özelliği içinde aramak gerekir.