Beki Bardavit’e

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
6 Ağustos 2014 Çarşamba

 “İnanamıyorum; bu kadar çok kitabın yayınlandığına inanamıyorum. Hepsini okumak istiyorum ama yetişmek mümkün değil.”

Şalom’a gelir gelmez, ilk ziyaret ettiği yer, Gila Erbeş’in odasıydı. Yani kitap satış bölümü. ‘Gila s’il te plait, passe moi ce livre; que je vois.’ Beki Bardavit yakınlarıyla bir arada olduğunda ilk cümleleri hep Fransızca olurdu. ‘Bayan Beki, Gila Fransızca bilmiyor’ diye takıldığımızda, ‘Öğrensin canım, daha çok genç’ derdi.

Beki Bardavit’le ilk kez yirmi yıl evvel Şalom’un Orhan Ersek Sokak’taki mekânında tanıştık. Beki’nin yaşı yoktu. O her an öğrenmeye açık, araştırmacı ruhlu, her an bir yerlere yetişmeye çalışan, ‘haydi kızlar, geç kaldım, Moni bekliyor’ diyerek soluğu sokakta alan, Çorlulu Lina Albukrek’in kızıydı. Çorlu kökenli olmaktan da gurur duyardı.

***

O dönemde gazeteye girip çıkanlardan gelen istek doğrultusunda ‘Sanat Tarihi’ dersleri başladı. Dersler son derece rağbet gördü. Farklı yaş gruplarının katıldığı etkinliğe ilk kaydolanlar arasında Beki de vardı. Dersler bittikten sonra bile ‘öğrenciler’ birbirleriyle dost kaldılar. Bu arada, zaten ilgili olduğu Güzel Sanatlar da sevgili arkadaşımızda bir tutkuya dönüştü.

Beki araştırmacı, dilbilimci yönü ile kimi zaman duru Türkçesi’yle, çoğu zaman ise ‘El Judezmo’ dediği Judeo-Espanyol sayfasında makaleler yazdı. Yayın Yönetmeni olduğum yıllarda onu yazısından bir cümle çıkartmak veya değiştirmeye ikna etmek gerçekten zor olurdu. Öylesine duygusaldı ki, kelimeler yüreğinden kopup gelirdi…

Zaman geçip Atiye Sokak’a geçtiğimizde ne gururlanmıştı. ‘Keşke Avram Leyon bu günleri görebilseydi’ diye hüzünlenirdi.

Yıllar içinde Beki ile samimiyetimiz de arttı. O, kimimiz için Beki Hanım, Bayan Beki, Beki hatta Bekoş oldu.

***

Maddiyattan uzak bir dünyada yaşadı Beki. Uzun zaman ‘ben’ sözcüğünü işitmedim ondan. O ‘ben’in içinde hep kızları Stella ve Alin ile eşi Moni vardı. Kendine zaman ayırabildiğinde geç de olsa üniversiteden mezun oldu ve ardından doktorasını aldı.

Burgazada gözbebeğiydi. ‘Orada yazarken çok mutluyum’ derdi.

Attığı kahkahalar, anlattığı küçük hikâyeler,  rahmetli Salamon Bicerano ile tatlı tatlı takışmaları hep kulağımda çınlayacak.

Eşi Moni ile katıldıkları yurtdışı Judeo-Espanyol seminerleri, verdiği konferanslar bu denli yeniliğe açık bir hafızanın göstergesiydi. Ancak beklenmeyen rahatsızlık erken geldi. Kim bilir belki yaşamını onun için koşarak sürdürdü. Sağlık sorunları başlamadan önce sık sık şunu tekrarlardı; ‘Moni’nin desteği olmasaydı istediğim yere varamazdım.’

Mekânın cennet olsun Beki’ciğim. Seni hep anacağız.