Çocuk her zaman çocuksa, ne zaman büyür?

Eddi ANTER Köşe Yazısı 0 yorum
4 Haziran 2014 Çarşamba

Yine bir sezon sonu dönemin bitişine denk geliyorum. Adına başlangıç diyorlar. Bir şeyin bitişi ve aynı zamanda da bir başka şeyin başlangıcı... İkiz kızlarım liseden dün mezun oldular. Diplomaları büyük bir törenle onlara verildi. Sahneye adımlarını attıkça yepyeni bir ufka doğru yol aldıklarını henüz bilmiyorlardı. Hayatlarının henüz başındalar. İnşallah bahtları açık olsun ve olan biteni anlayacak zihin açıklığını da Allah onlara bahşetsin. Hayat zor mu? Yoksa bizler mi hayatı zorlaştırıyoruz? Bu soruya kesin bir cevap bulamadım. Onlar büyüdüler ve 18 yaşını doldurup reşit oldular. Artık kanunen kendi kendilerine karar verecek yaşa geldiler. Ve sanırım benim de onları bırakma zamanım geldi. Zor. Üstelik epey zor bir vazife benim için.

Bir baba çocuğundan ne kadar sorumludur? Nereye kadar onları düşünmek zorundadır? Her düştüğünde kalkması için yanında mı olmalıdır? Yoksa öğrettiklerimi hatırlayıp kendilerinin ayağa kalkmasını mı beklemeliyim? Kabul etmesi çok zor olan bir çocuğun babasının gözünde hep çocuk kalacağıdır. Benim annem 85 yaşında, aramızda uzak mesafe olmasına rağmen her gün arar, hal hatır sorar ve beni koruyup kollar. Her gün... Aynı ufak bir çocuk gibi muamele edişine sitem ettiğim zamanlar da olur elbet. Kızarım hatta. Kızdığım kendisi değildir. Kendime kızanım. Neden bunu ben düşünmedim derim çoğu zaman. Nasıl oluyor da annem halen benden iyi bilen, beni benden iyi tanıyandır diye kendimi anlamadığıma kızarım. Her aradığında aynı duyguyu yaşatır bana. Aramadığındaysa beni unuttu mu acaba diye sorarım kendime. Şimdi sıra bana geldi. Sınavlarım daha yeni başlıyor. Çocuklarım tarafından sınanacağım. Hayat onları sınarken ben seyirci kalmayı öğreteceğim kendime. Bana sormadan, benden yardım istemeden etraflarında pervane olamayacağım. Onları kendi kanatlarıyla uçmak üzere evrene bırakacağım. Zor ya. Çok zor geliyor. Bir işe yaradığımı hissettiren, bana bağlı ve bağımlı iki insanı hayatlarını yaşamak üzere serbest bırakmam lazım. Zincirlerle bağlı değiliz ancak aramızda bir bağ, bir düzen, alışılagelmiş gidişat var. Değişim olacak. Bahsi geçen değişim her an her yerde var ve ya biz göremeyenleriz ya da kabullenmekte zorlananlarız.

Ben de yaşım henüz 17 iken okumak üzere yurt dışına yollandığımda eminim annemle rahmetli babam da aynı duyguları yaşamış dile getirememişlerdir. Sürekli hayat deneyimlerimi yaşarken bana anlatıp öğrettikleri doğru bildiklerini hatırlayıp kararlar verdim. Çoğu karar istediğim yönde olmadı. Yönlendirildim. Bilgisayar konusunu okumak isterken okulda kontenjan dolmuş beni işletme fakültesine girmiştim. Pazarlama uzmanlığını okuduktan sonra yapmak istediğim işi değil akışın beni götürdüğü işi yaptım 15 sene boyunca. Yaşım 40 olduğunda yazmak için artan hararetimle kitap yazmaya başladım. Ben kim kitap yazmak kim düşüncesi, geçen senelerden sonra nasip oldu. Halen bir kitapçıya girdiğimde elime kendi kitabımı aldığımda içimden “Bir gün ben de böyle bir kitap yazacağım ve raflarda yerini alacak” düşüncesi kafam giriyor. Hayalini gerçekleştiren kişi onun gerçekten olup olmadığını sorguluyor. Acaba bu gördüğüm bir düş mü gerçek mi diye ayırt etmek için çaba gösteriyor. Yazdığım kitapları ara sıra ben de okuyorum. Değişiyorum. Yazdıklarım hakkında fikirlerim değişiyor, duygularım da farklı yöne gidebiliyor. Dün benim arzu ettiğim bugün ele geçen olursa bambaşka isteklere dönüşüyor. Her an yeni bir şey tatmak uğruna kafam çalışıyor ve beni esir alıyor. Zaman denilen olgu da ileriye doğru gidiyor. Geçiyor.

Zaman konusuna epeyce kafa yoruyorum bu aralar. Zamanın zihinde olduğuna karar verdim. Hareketten öte değişimin bir ölçeği olduğunu biliyorum. Zaman aslında hayat dediğimiz sürecin tanımı... Zaman olmasa ben, sen, o ölmezdik. Sonsuza kadar devam ederdik. Ancak kısıtlı bir süre bize verilmiş. Onu en iyi şekilde nasıl değerlendirmem lazım sorusuna cevap arıyorum. Her gün sil baştan bu cevabı yeniliyorum. Reset butonuna basıp hayatıma yön vermek üzere plan yaptığımda bunu gözden geçiriyorum. Ben yarın nerede olmak istiyorum ve oraya ulaşmak için bugün ne yapmam lazım sorusuna bakıyorum. Sürekli değişimin içindeyken bana bağlı, benimle birlikte olan, Allah’ın üç hediyesine de bakmadan edemiyorum. Onlar adına plan yapıyorum. Çocuklarım için hem temenni hem dualarım var. Onları görmek istediğim yere varmaları için epeyce emek harcıyorum. Onların da kafasından geçen planlar var. Çoğu zaman benimkiyle uyuşmuyorlar. Nihayetinde onlardan istediğim şey mutlu olmaları. Her ne yaparlarsa yapsınlar ben onların babasıyım ve hayatta olduğum sürece, her zaman onların yanında olacağım. Onlara mümkün mertebe destek vereceğim. Aynı fikirde olmadığım pek çok konu var. Yeni bir şey değil. Ben onları anlamaya çalışacak, onlar da yaşlı veya eski kafalı diye gördükleri babalarına kafa sallayacak ve bildiklerini okuyacaklar. Sorunda bu değil mi zaten? Bildiklerini okumak yerine bilmediklerini okusalar daha hızlı yol kat etmezler mi?

Zor iş baba olmak, çocuk yetiştirmek... Olabileceğim en iyi baba oldum mu? Cevabım büyük harflerle EVET. Fakat yine algıya müsait, yoruma açık olacak yaptığım ve yapmadığım her şey. Ben yapabileceğimin en iyisini yaptığıma inanıyorsam şayet ileride bir gün geriye baktığımda neyi hangi şekilde farklı yapardım sorusuna da cevabımı hazırlamış oluyorum. Hiçbir şeyi değiştirmezdim. Elimden geleni yaptım. Bunu söylemek sanırım ilgili bir baba olduğumun güvencesidir. Yaptığım her şeyi kendim için yaptım. Bir gün beni suçladıklarında gönlüm rahat vicdanım hür olacak biliyorum. Ne yaparsak yapalım çocuklarımız bizleri yargılayacaklar. Yaptıklarımızı eleştirecek, yapmadıklarımıza odaklanacaklar. Dışarıdan suçluyu aramak her zaman en kolay yoldur ondan.

Rahmetli babamın güzel bir sözü vardı. Her dediğinde beni gıcık eder sinirimden kuduracak hale gelirdim. “Bir gün senin de çocukların olduğunda, beni daha iyi anlayacaksın,” derdi. Bugün onu anıyor ve anlıyorum. Ve aynısını çocuklarıma söylüyorum. Onlar da hayata atılırken gün gelecek evlenip anne ve baba olacaklar. Umarım çocuklarım da geriye dönüp baktıklarında kızgınlık ve şikâyet yerine takdir ve sevgi vermeye çalıştığımı, onlar ne yaparsa yapsın hep onlarla iftihar ettiğimi görecekler. Hayat bu işte! Yolunuz ve bahtınız açık olsun.

1 Yorum