Notre Dame de Paris

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
8 Mayıs 2014 Perşembe

Zorlu Center’da, gösterime girdiği gece izledim Notre Dame de Paris’yi...Victor Hugo’nun romantizm etkisiyle kaleme aldığı bu eser  “en iyi kural, kuralsızlıktır”, gerçeğinden yola çıkarak romantizmin; iyileri ve kötüleri, güzelleri ve çirkinleri, doğruları ve yanlışları birbirine kırdıran tarzıyla yazılmış ve belki de çok bilindiği için daha büyük bir zevkle okunan eseridir.

Toplumsal ve kişisel bütün deformasyonların kahramanların üstünden ayrıntısıyla anlatıldığı eserin müzikali, 14 ülkede defalarca sahnelendi ve büyük beğeni topladı. Ülkemizde ve dünyanın pek çok ülkesinde, ana kahramanlarından birinin kambur olması özelliğiyle Notre Dame’ın Kamburu adıyla bilinen bu eserin en büyük özelliği; insanın yaratma gücünü, duygu ve düşüncelerini, hırslarını, ümitlerini, kızgınlıklarını ve en önemlisi aşkını en çıplak şekliyle gözler önüne sermesi... Olağanüstü bestelerle müzik tarihine de geçmiş bu şahane eseri, sonunda ne olduğunu bilseniz bile kalbiniz sıkışarak, yine de ümit ederek izliyor ve en önemlisi dinliyorsunuz. 

Victor Hugo, 1831 yılında yayınladığı bu romanında Fransa’nın krallık döneminin zor günlerini anlatır. Yazarın bu eseri, yazıldıktan 48 yıl sonra, büyük bir devrim yaşayan Fransa’da başyapıtlardan biri halini almış ve dünya klasikleri arasına girmiştir. Victor Hugo bu romanda insanların yaşamında kaderin yerini ve yoksulluğun insanı köreltmediğini ortaya çıkarmıştır.

Claude Frollo adlı bir papazın katedralin önünde bir bebek bulmasıyla başlar hikâye... Bebek, çok çirkin olduğu için papaz ona, Fransızcada ‘eksik-tamamlanmamış’ anlamına gelen Quasimodo adını verir. Quasimodo, büyüyünce kilisenin zangocu olur, Paris’in dört bir yanından görünen meşhur Notre Dame’ın zangocu... Onun, güzeller güzeli Esmeralda’ ya âşık olmasıyla başlayan düğümler; aynı kıza kilisenin papazı Claude Frollo’nun ve çapkın bir şair olan Gringoire’ın da âşık olmasıyla çözümsüz bir hale girer, çünkü Esmeralda, genç subay Phoebus’a âşıktır.

Romantik akımın bütün akıl dışında kalan kalbe dayanan özelliklerini bulabileceğiniz bu hikâye, elbette mutlu sonla bitmiyor ama müzikler bir harika... Luc Plamondon ve Richard Cocciante’nin modern sahneye uyarladığı klasik bir aşk hikâyesi olan müzikal, üç saate yakın sürmesine rağmen, eserin sağlamlığı ve uyarının başarısıyla izleyicilere keyifli birkaç saat yaşatıyor.

İlk kez Paris’te Palais des Congres’de izleyicilerle buluşan bu müzikal, bugüne kadar on dört ülkede sekiz milyon bilet satışı ve on milyondan fazla CD ve DVD satışıyla bir rekora imza atmış.

Müzikalin orijinal dili Fransızca... Müzikal, Will Jennings’in İngilizce uyarlamasıyla İngilizce olarak sahneleniyor. Kostümler, dekorlar ve efektlerin başarısı, sade gösterişi ve insanı asla yormayan bütünlüğü ise çok etkileyici...

4 Mayıs’a kadar sahnelenecek olan müzikali muhakkak görün.

Zorlu Center Performans ve Sanat Merkezi, İstanbul’un gözbebeği haline geldi. Dünyaca ünlü eserlerin sahnelendiği, seslerin yükseldiği, hafızalardan silinmeyecek sanat gösterilene ev sahipliği yapıyor.

Tek sorunu adında...

Adında ‘center’ sözcüğü olan bir yere, neden bir kez daha merkez sözcüğüyle destek verdiklerini, anlamıyorum.

Ama merkez, o kadar büyük bir açığı kapattı ki adına takılmak haksızlık olur hiç kuşkusuz.