I. Dünya Harbi’nde bir subay VİTALİ MİTRANİ (2. bölüm)

Çanakkale Harbi´nde bir Yahudi Osmanlı Subayı: (...) "Aniden biri bana döndü. Yüzü parlıyordu. ‘Vitali!’ diye adeta bağırdı. ‘Derhal birkaç Yahudi asker topla ve bunları kritik telefonların başına yerleştir. Bu askerler telefonda sadece Yahudice konuşacaklar ve önemli mesajlar sadece onlar vasıtasıyla iletilecek.’”(...)

Sami AJİ Köşe Yazısı
14 Ağustos 2013 Çarşamba

Geçen yazımda Vitali Mitrani’yi size kısaca tanıtmış: Berlin Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun olup İstanbul’a döndükten kısa bir süre sonra kendisini bir Osmanlı yedek subayı olarak Çanakkale cephesinde bulduğunu ve lisan bilgileri sayesinde de General Liman von Sanders’in1 tercümanı olarak göreve başladığını kendi ağzından anlatmaya çalışmıştım.

Şimdi dilerseniz tekrar cepheye dönelim ve bana aktarılan serüvenlerini yazmaya çalışayım.

Tekrar belirtmekte yarar var; birinci bölümde belirttiğim gibi, ben ‘üçüncü’ ağızım.

Çanakkale’de kan gövdeyi götürmektedir. İngiliz ve Fransız kuvvetleri hiç beklemedikleri bir savunmayla karşılamışlardır. Bir ara ciddi bir sorun ortaya çıkar. İngiliz istihbaratı ‘saplama’ diye bilinen bir yöntemle Osmanlı cephesindeki telefon konuşmalarını dinlemektedirler. Osmanlı karargâhı da bunun farkındadır… Sözü Vitali’ye bırakıyorum:

“Karargâhta oturuyordum. Etrafımdaki subaylar yine dinleme olayını gündeme getirmişlerdi.

Aniden biri bana döndü. Yüzü parlıyordu. ‘Vitali!’ diye adeta bağırdı. ‘Derhal birkaç Yahudi asker topla ve bunları kritik telefonların başına yerleştir. Bu askerler telefonda sadece Yahudice konuşacaklar ve önemli mesajlar sadece onlar vasıtasıyla iletilecek.’”

Ve Vitali herhalde gerçeklere kendi mizahi karakterini de katarak konuşmalardan örnekler veriyor:

- İzak, aki Vitali; siente me... ke esta pasando aya?

- Vitali, los mamzerim estan a dozyentos metros. Ya empesaron a suvir ariva...

-İzak, demanda al grande tuyo si tiennen menester de alguna koza.

-Vitali ya le demandi no tiene menester de nada; esta mandandao saludos.

Düşman istihbaratı yeni şifre karşısında şaşkına dönmüştür.

Birkaç ay sonra Çanakkale Savaşı büyük bir zaferle biter ve İngiliz ve Fransız donanmaları çekilmek zorunda kalırlar.

Ama Vitali’nin görevi bitmemiştir. Liman von Sanders’in yanında kalmaya ve onu tüm cephelerde takip etmeye devam eder.

Aradan takriben iki sene geçtikten sonra, savaş rüzgârları Almanya ve müttefiklerinin aleyhlerine esmeye başlamıştır. Batı cephelerinde önemli muharebeler kaybedilmektedir.

Almanya artık doğu cephesine yeterli yardım gönderemediği gibi, ABD, İngiltere ve Fransa’ya yardım etme kararını verdikten sonra daha da güç duruma düşmüştür.

Şark cephesinde Osmanlı ordusu çok zor durumlarda kalmıştır. Son çare olarak Liman von

Sanders Suriye cephesinin komutanı olarak gönderilir. Ama onun da yapacağı fazla bir şey yoktur. Bir savunma hattı kurar; ancak bu hat da bir işe yaramaz. O hattı müdafaa etmeye çalışan Osmanlı askerlerinin durumu fecidir. Gıda ve sağlık sorunları had safhaya çıkmıştır. Bir hafta içinde İngiliz orduları o cepheyi de çökertir. Teslim olmaktan başka çare kalmamıştır.

Cari usullere göre yapılacak teslim töreni ile iki taraf gerekli belgeleri imzalayacaktır.

Yine, usullere göre, Osmanlı tarafında İngilizce bilen bir subay, İngiliz tarafında ise Türkçe bilen bir subay bulunacak ve beyaz bayrakları bu iki subay taşıyacaktır.

Osmanlı tarafından görev Vitali’nindir. Merasim günü gelir. Vitali bayrağı alır, arkasında

Osmanlı subayları yer almaktadır. Ve düşman tarafında da İngiliz heyeti görünür ve birbirlerine doğru yürümeye başlarlar.

Aniden iki heyet donup yerlerinde kalırlar. Gördükleri onlara imkânsız gibi gelmektedir.

Beyaz bayrakları taşıyan Vitali ve karşıdan gelen İngiliz subayı bayraklarını bir tarafa fırlatıp birbirlerine doğru koşmaya başlarlar ve içtenlikle birbirlerine sarılırlar. Hiçbir şeye aldırmadan gülüşmekte hatta hafifçe ağlaşmaktadırlar. Durum kısa süre sonra anlaşılır. Sözü yine Vitali’ye bırakıyorum:

“Karşımdaki subayın yüzünü seçebildiğim anda gözlerime inanamadım. İstanbul’da Moda’da, çocukluğumuzu ve gençliğimizi beraber geçirdiğimiz arkadaşım, Whittall karşımda idi. O da birkaç saniye sonra beni tanımıştı. Artık her şeyi, bulunduğumuz mevki ve şartları unutmuştuk. Birbirimize sarılmamızı hiçbir güç engelleyemezdi.

Whitall’un ilk sözü şu oldu: ‘Vitali, neye ihtiyacınız var hemen söyle.’ Ben de, ‘ne olur acilen bize sabun gönder çünkü aramızda bitlenmeyen bir tek asker yok. Zaten şu anda benim bitlerin bir kısmı sana da geçmiştir,’ dedim.

Whittall da bana ‘boş veeer, Vitali, biz Moda’da ne derdik: pire itte, bit yiğitte bulunur’ diye cevap verdi.

Heyetler yanımıza yaklaşıp bize nerede olduğumuz hatırlattılar; biz de görevlerimize döndük.”

Artık harp bitmiştir. Liman von Sanders önce Malta’ya sürülür sonra ülkesine döner.

Vitali de İstanbul’a döner. Beraberinde, daha sonra bir yangında kaybedeceği hem Osmanlı hem de Alman üstün hizmet madalyalarından başka bir şey getirmez. İş hayatına atılır, evlenip aileye kavuşur.

Aradan yıllar geçer. İkinci Dünya Harbi başlar. İki sene sonra azınlıklara karşı Varlık Vergisi uygulaması başlatılır. Tüm akraba ve dostlarının işlerini ve servetlerini önemli ölçüde kaybettiklerine hatta Aşkale’ye sürüldüklerine şahit olur.

 “Ve bu haksızlık NEDEN?” sualini sorabilecek belki en yetkili kişi kendisidir. Tüm cephelerde kendi dindaşlarının şehit olduklarına tanık olmuştur. Aşkale’ye sürülen veya ağır vergilere ve sürekli hakaretlere maruz kalanlar arasında bu şehitlerin kardeşleri ve cephelerden sağ dönen gaziler de vardır. “Bizim diğerlerinden farkımız nedir?” diye sorar… Ama cevabını bulamaz ve bu hüznü hayatının sonuna kadar saklar.

Ancak arkadaşları, onu daima müthiş kültürü, mizah yeteneği, şakacı ve iyimser karakteri ile anarlar.

Yazının 1.bölümü için

https://www.salom.com.tr/haber/87773#.UgtnEhZrJlI

 

 

 

 

1 Otto Liman von Sanders 1. Dünya Harbinin hemen başında Osmanlı ordusunun yeniden organize etmek maksadıyla gönderilen Alman askeri heyetinin komutanıdır ve ilerde Osmanlı ordularına komuta edecektir.