Bankalarla bahçıvanlar

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
14 Ağustos 2013 Çarşamba

Şeker Bayramı tatili de bir çırpıda bitiverdi. Kimileri dinlendi, kimileri yoruldu. Gençler Alaçatı, Çeşme ve Bodrum’a gitmeyi yeğlerken, bazı üst yaş grupları Yunan Adaları’nı istila etti.

Öte yandan Heybeli ve Burgaz ‘köy’ olma avantajını yaşarken, Büyükada ile Kınalı tek kelime ile dışarıdan gelen yerli/yabancı turistlerin akınına uğradı. Birkaç senedir çok gerekmedikçe hafta sonları çarşıya inmiyoruz, ancak bazen de gerekiyor. Geçtiğimiz hafta sonu bayram tatilinde coğrafya derslerinde çok sıkıcı gelen Gobi ve Taklamakan Çölleri’ndeki kum fırtınalarını anımsadım. Ada’ya gelenler öylesine kalabalıktılar ki, ezilmekten korkabilirdiniz. Bir kısım ordu halinde yukarı doğru giderken, diğer bir güruh aşağı iniyordu. Kalabalığın içinde elinde yarı akmış dondurma külahı ile haykıran çocuklar, Gobi Çölü’ndeki kum taneleri kadar çoktular. Gobi’ye iki yılda bir yağmur yağarmış. Maalesef o da bayram günlerine denk gelmedi.

Öte yandan, olaya Ada’yı ziyaret edenlerin gözünden baktığımda onlar için de üzülüyorum. O kadar yanlış yönlendirilmişler ki. Maltepe vs.’den motor kaldırmakla olmuyor. Vatandaş şaşkın, sahiller tıklım tıklım. Plaja gidiyor ama pahalı geliyor, çoluk çocuk geri dönüyorlar. Fayton desen, tarife malum. Perişan bir vaziyette, gölge buldukları ilk çimen üstüne oturup, onca yoldan taşıdıkları yemeklerini yiyorlar. Denize giremeden de geri dönüyorlar. Çoğu kez, gelen bir daha gelmiyor. Ama herkes bu deneyimi bir kez de olsa yaşıyor. ‘İstanbul’un incisi: Adalar’ sloganı, sanki doğru anlamda kullanılmıyor.

***

‘Hayatta en büyük hırsızlar: bankalarla bahçıvanlardır’ derdi anneannem. O zamanlar çok anlamsız gelmişti kulağıma. Nitekim ‘bankanın’ güven, emniyet vs. gibi sıfatlar taşıdığı o günlerde bile, anneannem işini bitirdikten sonra bir iskemleye oturur, işlemleri tek tek gözden geçirir, ‘işte buldum’ diye muhakkak hata yakalardı. Hep de haklı çıkardı. Yaz mevsiminde yıllarca emek verdiği bahçesinde oyalanmak en büyük keyfiydi. Bahçıvan olmasına rağmen sulama işini kimseye bırakmazdı. Ancak ekilen kimi çiçekleri ertesi yaz iki ev ötede fark ettiğinde ‘yürüttü gene bizim tohumları’ diye sinirlenirdi.

Çok zaman sonra anneanneme bankalar ve bahçıvanlar konusunda hak verdim; ne var ki, eskiden az alırlardı, şimdi ise çok.

Aslında işin özü hep aynı. O zamanlar, anneannemle, bankanın farklı bir bölümüne gidilecekse, tebdil-i kıyafet uygulanırdı. El çantasının yanısıra içinde pırasa, maydanoz vs. olan çarşıdan dönüyor intibası veren bir torba daha taşınırdı. Amaç hangi mekana gidildiğini belli etmemekti.

Günümüzde yöntemler değişse de amaç aynı. Bugün sokakta yürürken, orta yaş üstü çapraz asılmış çantalar kullanan beyler  gördüğünüzde anlayın ki, yüzde doksan bankanın yolunu tutmaktalar. Es kaza, onlardan biriyle bankanın asansörüne binecek olsanız, kuşkulu bakışları  üstünüzde hissetmeniz olası.

***

Güzelliklerle birlikte ne yazık ki çok da büyük acılar yaşandı bu yıl. Cemaatimiz genç kayıplarla sarsıldı. Cevabını veremediğim sorular... Bir trafik kazasında yitirdiğimiz Levent Kandiyoti’ye ışıklar içinde huzur bulmasını diliyor, Kandiyoti Ailesi’ne sabır temenni ediyorum.

Mekânı cennet olsun.