Girişimci olmak ya da olmamak

Metin BONFİL Köşe Yazısı 0 yorum
15 Mayıs 2013 Çarşamba

İş hayatına yeni atılan gençlerin çoğunun hayallerinde girişimcilik var. Eskiden üniversiteye giden gençler genelde ilk tercihlerini işletme olarak belirlerken şimdi moda terimi ile ‘girişimcilik’ okumak istiyorlar. Üniversiteden mezun olduktan sonra iyi bir şirkete kapağı atıp da iyi bir maaşla çalışmaya başlamanın, arkasından evlenip çoluk çocuğa karışmanın, sonra da bir hayat boyu iş-ev döngüsü içerisinde emeklilik hayalleri kurmanın çok olağan olduğu yıllar o kadar da eski değil… Yine de, artık kendi patronu olmak istiyor gençler. Hızlı zenginleşme hayalleri yeşeriyor genç dimağlarda...

Girişimci doğulur mu, yoksa girişimcilik öğrenilebilen bir yetenek midir, bilmiyorum doğrusu. Bir yanda daha global, daha rekabetçi, daha büyük sermaye gerektiren işlerle rekabet edebilecek yeni fikirler doğurmak zorlaştı diye düşünmekteyim. Eskiye göre çok daha zor artık girişimcilikte başarı kazanmak. Hiçbir şeyin olmadığı yıllarda yapılan girişimler, çok yaratıcı olmasalar da, ortaklarını memnun etmişlerdi. Evet, sendika sorunları, elektrik kesintileri, döviz kıtlığı ve arkaik bir devletçilik zihniyeti ile mücadele etmekte idi bir önceki neslin girişimcileri. Ama yine de, tül perde imalatından, ithal ikamesi kimya ürünlerine, plastik enjeksiyon oto parçalarından, yapışkan bantlara kadar birçok ama birçok işten çok önemli varlıklar yaratılabilmişlerdi. İnovasyon değil, halkın temel ihtiyaçlarına kulak vererek yeni işler kurmuşlardı önceki neslin girişimcileri...

Öte yandan, ‘sürekli değişim’le gelen fırsatlar da eskiye göre çok daha fazla sanki. Hayatın akışını değiştiren ‘megatrend’lerin etrafında yepyeni iş kolları doğuyor: İnternet, akıllı mobil telefonlar, organize perakendecilik, kredi kartları, daha uzun yaşam beklentisi, sosyal medya, vb. gibi büyük ve kalıcı değişimler, beraberinde birçok fırsatı birlikte getiriyorlar. Mesela 5-6 sene evvel iki kuzen, portakal suyunu sıkıp pet şişelere doldurmuşlar, bunu da Migros’ta kurulan kiosklarda buzun üzerinde taptaze servis etmişler. İki senecik kısa bir süre içerisinde de Exotic adındaki bu şirketi 6 milyon dolara bir fona satmışlar. Organize perakende bu kadar büyük olmasa idi, bu şirketin de bu boşluğa bu kadar hızlı girmesi mümkün olmayacaktı elbette. Kredi kartı ödeme sistemlerinden araç takip sistemlerine, online sinema bileti satan sitelere, lüks restoranlarda aşçı yamağı olmaktan, 3D oyun grafikerliğine kadar birçok yeni iş, bunları çalıştıran da birçok yeni işletme var piyasada. En çarpıcı örneklerden biri de, ‘iPhone application store’da sunulan app sayısı: 775 bin! 5 sene önce sıfırdı.

Çok değil, sadece 15 yıl önce mezun olan gençlerle bugün mezun olanların gördükleri fırsat penceresi aynı mı?

Bugünlerde girişimcilik denince, para koymadan 3 - 5 arkadaşın bir araya gelip kurdukları internet şirketleri geliyor akla. Tabii facebook, twitter, linkedin, pinterest, foursquare, sahibinden.com ve bir dolu başarı hikâyesi var önümüzde. Onlar motive ediyor gençleri. Ama çoğu kez kısa sürede tıknefes oluyor bu girişimler. Paraları bitiyor, ilk başta çok heyecan veren o fikirler sönüyor ve bir süre sonra enerjileri sönüyor. O hikâyeleri çok duymuyoruz.

Eskiden ‘vakit nakittir’ denirdi. Henüz aydan aya artı nakit yaratmayan yeni internet şirketlerinde, ‘nakit vakittir’ oldu bu söylem. Paran kadar vaktin var.

Dünyanın her yerinde küçük işletmelerin en çok istihdam yaratan işverenler olduğu söylenir. Bu doğru ise, genç girişimcilerin sürekli desteklenmeleri gerekir. Bizde bu destek henüz çok yüzeysel. Kosgeb gibi kuruluşlar, birtakım melek yatırımcılar var deniyor ama toplum henüz mazisi olmayan genç girişimcilere kolay kolay şans vermiyor. Başta aileleri vermiyor. Babalarının kurduğu eski ekonomi işlerde çalışmaları isteniyor gençlerin.

Gençler de bir tarafta aile şirketleri sayesinde erken yaşta elde edilen statü ve gelir imkânı ile diğer tarafta düşlerini süsleyen (ama para kazanma ihtimali henüz gözükmeyen) kendi patronu olma hayalleri arasında gidip geliyorlar.

Kariyerinin başında olan gençlere önerim, çok araştırmaları, herşeyi sorgulamaları, ama yine de sadece içindeki sese kulak vermeleri yönünde.

1 Yorum