Holokost yorgunluğu mazeret değildir…

Holokost kurbanları bize en değerli emanetlerini teslim etti: yok edilen dünyalarının acısını… Onları anma ve eğitim misyonunun gelecek nesillere de taşınması yönünde gerçekleştirilen meşakkatli ve saygın bir girişim üzerinde durmak istiyorum. Aşkenaz sinagogunda son düzenlenen ‘Yom Aşoa’ anma töreninde bir ilk yaşandı. Tüm katılımcılar biraz şaşkın, biraz duygusal ancak oldukça etkilenmiş bir şekilde, Türkiye doğumlu Holokost kurbanlarının Teva’nın bulunduğu duvarın üst tarafına yansıtılmış ve sürekli akmakta olan isimlerini okudular.Pek çoğumuz, alfabetik sıra ile geçen isimler arasında aşina olduğumuz, hatta kendi soyadlarımızı taşıyan kurbanların var olduğu gerçeği ile ilk kez karşı karşıya kalıyorduk. Bu mezalimde altı milyon kurbanın içinde sayıca çok az dahi olsa Türkiye kökenlilerin olduğunu biliyorduk, ne var ki böylesi bir liste ile hiç karşılaşmamıştık.

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı
24 Nisan 2013 Çarşamba

Aşkenaz sinagogunda son düzenlenen ‘Yom Aşoa’ anma töreninde bir ilk yaşandı. Tüm katılımcılar biraz şaşkın, biraz duygusal ancak oldukça etkilenmiş bir şekilde, Türkiye doğumlu Holokost kurbanlarının Teva’nın bulunduğu duvarın üst tarafına yansıtılmış ve sürekli akmakta olan isimlerini okudular.

Pek çoğumuz, alfabetik sıra ile geçen isimler arasında aşina olduğumuz, hatta kendi soyadlarımızı taşıyan kurbanların var olduğu gerçeği ile ilk kez karşı karşıya kalıyorduk.

Bu mezalimde altı milyon kurbanın içinde sayıca çok az dahi olsa Türkiye kökenlilerin olduğunu biliyorduk, ne var ki böylesi bir liste ile hiç karşılaşmamıştık.

II. Dünya Savaşı’na katılmamış, Holokost’un teğet geçtiği pek çok Diaspora Yahudilerinde olduğu gibi ülkemizde de soykırıma karşı duyarlılık ve ilginin yitirildiği ve anma törenlerine katılımın giderek azaldığı bilinen bir gerçek. Diğer bir etken de ‘Holokost yorgunluğu’ diye adlandırılan olgu.

“Yine mi Şoa filmi, yine mi bu iç karartan resim ve yazılar?” diyenlere içten içte içerliyor ve nasıl oluyor da binlerce yıl önce Mısır çıkışında, özgürlüğe kavuşmamızın hikâyesini, ‘olduğu gibi oğluna anlatacaksın’ inancına sahip bizlerin bu yakın tarihimizi unutma eğilimi gösterebileceğimize şaşırıyorum. Oysa ki, yılmamak ve hep anımsatmak, Holokost inkârcılarına teslim olmamak gerekiyor.

Beş yılını bu projenin gerçekleşmesine adamış ve bu yönde de çalışmalarını halen sürdüren bir dostumun aktardığı bilgilerden yararlanarak, Türkiye kökenli kurbanların isimlerinin sistematik bir şekilde derlenmesinin ilginç öyküsünü dile getirmek istiyorum.

İlkin Yad Vaşem’den 3500 kişilik bir liste alınır, ancak yetkililer bazı yanlışlık ve eksikliklerin olabileceğini belirtir. Tüm girişimler bir sonuç vermez, ta ki 2012 Eylül ayında Paris’te ‘Muestros Dezaparisidos’ (Bizim Kayıplarımız) kurumundan, kamplara gönderilen ve konvoylarda yer alan Sefaradlar için bir anma töreninin düzenleneceği haberi gelene dek. Organizasyonu yöneten Edirne kökenli Alain de Toledo ocak ayında bazı eksikleri içermekle birlikte elindeki listeyi gönderir.  İki gün sonra ‘Memorial’ aracılığı ile Serge Klarsfeld’in Fransa’daki 76.000 kurbanın listesi ulaşır ve iki liste gözden geçirilerek eksikler tamamlanır. Yalnız Fransa’dan ölüm kamplarına yollanan Türkiye doğumluların sayısı 2.564’tür.

Sonra çorap söküğü gibi gider; Belçika’nın transit olarak kullanılan Malines’teki ‘Caserne Dossin’den geçen 30 bin kurbanın ayrıntılı isimleri ulaşır, İtalya’dan Liliana Picciotto yönetimindeki ‘Fondazione Centro Di Documentazione Ebraica Contemporanea’ (CDEC) 7.900 kişilik bir liste gönderir. Her iki listeden Türkiye kökenliler seçilir.

Avusturya, Almanya ve Hollanda bilgilerine ulaşılır, Yunanistan, Makedonya ve Bulgaristan ile ilişkiler sürdürülür. Amaç Türkiye doğumlu Holokost kurbanlarının mümkün olduğunca eksiksiz bir listesini oluşturabilmek… Böylesi kutsal bir çalışma için ne denebilir ki? Dostumun bu arşivi oluşturarak Holokost’ta yitirdiğimiz dindaşlarımızın hatıralarını onurlandırdığına ve  ‘Tizkor’ (Hatırla) mitzvasını yerine getirdiğine inanıyorum.

Evet, çaresizlik içinde ölüme mahkûm edilen altı milyon dindaşımız arasında Türkiyeli Yahudilerin sayısı önemsiz görülebilir. Ancak sayılar önemli değil, her şey istatistikler içinde değerlendirilemez, her kurbanın bir adı ve yaşantısı, umutları vardı.

Listelerde şu çarpıcı bilgilere ulaşıyoruz; 18 Türk kökenli Yahudi direnişçilerin saflarında kurşuna dizildi. Kurbanların en genci birkaç aylık iken en yaşlısı 91 yaşındaydı. Aralarında Erzincan Üzümlü’den de bir dindaşımız bulunmaktaydı.

Eminim törene katılan ve kendi soyadına rastlayan her birimiz yakın ya da uzak akrabalarının kimliklerini ve akıbetini öğrenmek isterdi.

Avrupa’nın çeşitli ölüm kamplarında yaşamlarını yitiren Türk vatandaşı Yahudilerin kimliklerinin ortaya çıkarılmış olmasının 20. yüzyılda insani değerlerin yok edildiği Holokost ile özdeşleşmemize ve duyarlılığımızın artmasına vesile olacağını umuyorum..