ŞEMİNİ: YABANCI ATEŞ

Rav İzak ALALUF Köşe Yazısı
3 Nisan 2013 Çarşamba

Bene Yisrael’in altın buzağı günahından sonra affedildiğini gösteren Mişkan tamamlanmış ve hizmete açılmak üzeredir. Yedi gün süren göreve hazırlık süreci bitmiştir. Sekizinci günde Moşe ve Aaron ilk kurbanları gereği gibi yapmışlar ve birlikte halkı kutsamışlardır. Sevincin hâkim olduğu bu anda Aaron’un iki oğlu Tanrı’nın emretmediği yabancı bir ateşi Mişkan’a getirirler. Tanrı’nın gönderdiği ateş onların burun deliklerinden girer ve bedenlerinin ruhla olan bağlantısını keser. Sonuç bellidir. Sevinç toplumsal bir trajedi haline gelmiştir.

Nadav ve Aviu’nun neden öldüklerine ilişkin bilginlerin birçok açıklamaları vardır. Asaletlerine biraz fazla güvenerek evlenmeyi ve çocuk sahibi olmayı reddetmeleri, Moşe ve Aaron karşısında danışmadan bir alahik konuda davranışta bulunmaları, Moşe ve Aaron’un yaşlandıklarını düşünerek kimin yerine kimlerin geçeceğini konuşmaları, Mişkan’da sarhoş durumda bulunmaları başlıca nedenler olarak sayılmaktadır. Bütün bu nedenleri sayarken ölümlerine neden olan ‘yabancı ateş’ konusundan hiç söz edilmemektedir. Acaba yabancı bir ateşin onların ölümleri ile nasıl ilgisi olabilir?

Dubnu’lu Magid bu konuda bir öykü anlatarak konuyu anlamamıza yardımcı olur: Bir krallıkta terfi eden genç bir subayın üniforma giyme töreninde general gençleri ciddi bir şekilde uyarmaktadır. General taşıdıkları üniformanın çok onurlu olduğunu halk içinde asla üniformalarını çıkarmamaları gerektiğini, kendilerini kralın onurunu korumaya adamaları gerektiğini anlatır.

Kısa bir süre sonra bu genç subay denizciler tarafından alaya alınır. Denizciler, genç subayın göğsünde annesini çok özlediğini belirten bir dövme taşıdığını iddia etmektedirler. Bunun gerçek dışı olduğunu bilen subay ise buna kızar ve hemen göğsünü açmaya hazırlanır ama generalin sözlerini aklına getirir ve bundan vazgeçer. Denizciler tartışmayı büyütür. Eğer subay haklı ise ve böyle bir dövme yoksa kralın hazinesine beş yüz altın bağışlayacaklarını söylerler.  Genç subay kralın onuruna onur katacağını düşünerek onların oyununa gelir, göğsünü açar ve dövme olmadığını gösterir. Denizcilerden beş yüz altını alan genç subay koşarak generalin yanına gider ve olanları anlatır. Haklı bir övgü beklemektedir. Ancak general onu çok sert bir şekilde azarlar. Çünkü general donanma komutanıyla subaylarının halk içinde asla üniformalarını çıkartmayacaklarını iddia etmiş ve bunun için 2500 altına bahse girmiştir. Genç subay hazineye beş yüz altın kazandırdığını düşünürken komutanına iki bin beş yüz altın kaybettirmiştir.

Benzer şekilde Nadav ve Aviu kendi düşüncelerinin doğru olduğunu kabul ederek başkalarına danışmadan bildikleri doğrultuda hareket etmek istemişlerdir. Bunun bedelini de hayatlarıyla ödemişlerdir. Elbette Nadav ve Aviu birer tsadiktir. Yanlış yapmaları bu gerçeği değiştirmez. Kendilerine güven duymaları doğaldır ama güvenin biraz fazla aşırıya kaçması felâket niteliğinde sonuçlar ortaya koyabilmektedir.

Günümüzde kendilerine oldukça fazla güvenen kişiler mevcuttur. Bana bir şey olmaz felsefesi aslında onların felâketini hazırlayan bir düşüncedir. Kaynağı bilinen ateş akıllıca kullanıldığı zaman çok yararlıdır. Ancak kaynağı bilinmeyen yabancı ateş her zaman zararlıdır ve tek amacı ona yaklaşan kendinden olmayanları yakmaktır. Bu tür ateş önce ılık ve zevkli bir sıcaklık verir ve kişiyi kendine yaklaştırır. Sıcaklık arttıkça kendine güveni gereğinden fazla olan insan bunu önceleri duyumsamaz ve yaklaşmaya devam eder. Çünkü artık onun esiri olmuştur. Nihayetinde kendisinden kaçamayan insanı yabancı ateş son bir harlamayla yok eder. Bu yok oluş maddi olduğu kadar manevi anlamda da bir yok oluştur. Özellikle karışık ve Tora tarafından desteklenmeyen evlilikler bu ateş türüne verilebilecek en güzel ancak ne yazık ki en acı örneklerden biridir.

Her yerde olduğu gibi Mişkan’da da belirli kurallar vardır. Herkes bu kurallara göre yaşamak zorundadır. Kuralların dışına çıkmak ateşle oynamaktır ve kişi sonunda mutlaka zarar görür.

Yahudilik de bir yaşam tarzı olarak belli kurallar çerçevesinde yaşamımızın sınırlarını çizer. Bu sınırlar içinde kişi güvendedir. Sadece kendini değil geleceğini de güven altına alır. Sınırların dışına çıkıldığı ve güvenli bölgeden uzaklaşıldığı zaman ise yabancı ateşler kişiyi yok etmek üzere harekete geçer. Aykırı hareketlerden uzak durmak kişinin gerçek anlamda bir sigortasıdır.