Çünkü en şerefli, en mutlu gün…

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
25 Nisan 2012 Çarşamba

er bayram güzeldir.

Adı üstünde, bayram…

Ama 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, kaç yaşında olursak olalım, hep bizim bayramımızdır ve o gün hiç büyümediğini fark ederiz içimizdeki çocuğun.

Bayram sabahı, otuz yıllık arkadaşımın mesajıyla uyandım, şöyle diyordu:

“Madem sonsuza kadar birilerinin çocuğuyuz, madem hâlâ içimizde bir çocuk var o zaman hepimizin bayramı kutlu olsun!”

İçimde o ilkokul yıllarına has, renkli, saf ve coşku dolu sevinçle yataktan fırladım.

O zaman yataktan kalkılamaz, fırlanırdı çünkü.

Okunacak şiirlerimiz, söylenecek marşlarımız, oynanacak rondlarımız olurdu.

Öğretmenimizi ders dışında, tatil gününde görecek olmanın heyecanıyla atardı kalbimiz. İlkokul öğretmenlerinde manevi bir güç, gizemli bir taraf ve farklı yetenekler  olurdu. Öğretmenimiz için bir şey yapmak, onun verdiği sorumluluğu herkesten önce almak, onu en iyi şekilde yerine getirmek, öğretmenden kocaman bir aferin almaktı tek gayemiz, o zaman başarılıydık.

Televizyonu açtım. Ankara’da törenler başlamıştı. Büyük bir kalabalık Aslanlı Yolda ilerliyordu. İlkokul öğretmenim, bir gün bize Aslanlı Yolun hikayesini anlatmıştı. Taşlar, belli bir düzene göre döşeli değilmiş. Karşıdan bakıldığında müthiş bir düzen içinde görünen taşlara, yakından bakıldığında bazılarının büyük bazılarının küçük olduğu fark edilirmiş, yolda yürüyenler bu ayarsızlık yüzünden düşecekmiş gibi hissederek temkinli yürürmüş.

Bu temkin sebebiyle de yere bakarmış. Yürüyen kişilerin büyük çoğunluğunun başı yerde görünmesinin sebebi buymuş. Ama bu işteki asıl amaç, Ata’nın huzuruna gidenlerin daha yolda yürürken ona olan saygılarını göstermelerini sağlamakmış.

Hikaye ne kadar aslına uygundu, bilmiyorum ama Anıtkabir’e ne zaman gitsem yere bakarak yürüdüğümü fark etmişimdir. Gerçekten de taşarla arasındaki düzensiz düzenin insanı tedirgin eden bir tarafı vardır. Tedirgin eden ve düşündüren…

Bütün gün aklımda ve dilimde okulda söylediğim marşlarla dolandım, durdum. Üstümde okul formam, saçlarımda annemin taktığı beyaz, kocaman kurdelalar, mokasen ayakkabılarımla gezdim,üstümü  değişip yavrukurt kostümümü giyerek elimde trampetimle Ataköy’deki resmi geçide katıldım. 

Çorabım çamur oldu, üşüdüm ama beyaz eldivenlerimin içindeki ellerimin gücü hiç azalmadı.

Çocukluk arkadaşım ve küçük oğluyla başladık bayrama. Oğlunun bayramını kutladık, ona 23 Nisan parası verdik, o gün sevmediği hiçbir yemeği yemedi, hakkını ikiye katladı, iki dondurma yedi, öğle uykusuna yatmadı.

Biz çocukken 23 Nisan nasıl bir bayramsa bugün de öyledir. Yağmur yağmasın diye dua edilen, her yaştan çocuğun aynı zevk, neşe ve gururla kutladığı, çocukların ve hiç büyümeyen çocukların bayramı…

Her yaştaki çocuğun dilinde hep aynı dizler vardır:

Sanki her tarafta var bir düğün,

Çünkü en şerefli, en mutlu gün,

Bugün 23 Nisan

Hep neşeyle doluyor insan.

Büyük bir ihtimalle, bu dizeleri okuyan herkes yazı bittiğinde okuduğu dizlere melodi kattığını fark edip gülümseyecektir.

Çocuk sevinci, asla kaybolmaz çünkü….