YGS’ye yaklaşırken…

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
14 Mart 2012 Çarşamba

Üniversite birinci basamak sınavına üç hafta gibi bir zaman kaldı. Çocuklar gergin, heyecanlı, yorgun; aileler beklentide, duada, merakta...

Kısacası kimsede rahatlık yok. Yüzleri sararmış, kafaları karışmış, karışmasa da bu sefer karışmamış olmasından huzursuz bir buçuk milyon genç var ortada ama bir buçuk milyon sandalye yok onları oturtacağımız.

Yeni sistem nasıl bir şey, katsayılar farklı mı, soru sayıları değişti mi, içerikleri aynı mı, tercih sıralamaları nasıl olacak, bunları kiminle yapmalıyım, hangi okul kaç puan, hangi üniversitenin hangi bölümü daha iyi, neye göre daha iyi gibi sorular milyonlarca insanın zihnini aylar boyu meşgul etti, edecek de…

Sınav sistemi 25 yılda dört kez değişti. Okullar ve dershaneler neyin ne olduğunu ezbere bilir oldukça sınav yeniden yapılandı, böylece her değişiklik bazı öğrencilerin kendiliğinden elenmesine sebep oldu.

Benim derdim sınavlarla değil, dille uğraşanlarla... Daha doğrusu adına imla kuralları denen sonrasında yazım kuralları deneceği belirlenen konuyla.

Sınavlar var olduğundan beri her yıl öğrenciler, mutlaka bir yazım bir de noktalama sorusuyla karşılaşırlar ve bu soruları TDK’nin yazım kılavuzunu temel alarak cevaplarlar.

Bir dilin yazım kuralları elbette olmalıdır ve buna herkes uymalıdır. Bu çok doğru bir tavır ve kararlılıktır.

O zaman öğrencileri bu kurallardan sorumlu tutmak da ÖSYM’nin hakkıdır.

Peki ya yazım kuralları ikide bir hem de hiç gerek yokken değişip duruyorsa öğrencileri bundan sorumlu tutma hakkını kim nerede bulacaktır?

Bir basit örnek vereyim: Bize ilkokuldan beri öğretilen: “Dünya üzerinde tek olan varlıklara verilen adlar özeldir, büyük harfle başlar; çok olan varlıklara verilen isim cinstir, küçük harfle başlar” bilgisidir. Buna kimsenin itiraz yok elbette.

Peki, sözcükler tamlama oluşturduğunda nasıl yazacağız? Ee yine tek mi çok mu diye bakacağız. Tamam bakalım:

Örneğin “Mustafa Necati İlköğretim Okulu” derken okul sözcüğünün o’su büyük yazılır çünkü bu bina tektir. Bu tamlamaya gelen çekim ekleri kesme işaretiyle ayrılmaz. Hadi bakalım!

Neden? Özel isme gelen çekim ekleri kelimeden ayrılır, diye kural var.

Ayrılmaz çünkü okulu sözcüğünün sonunda zaten tamlama gereği çekim eki kendiliğinden gelmiş, kural bozulmuş oluyor.

Peki, öğrendik, bundan sonra böyle.

Öğrenciler oturup deneme kitaplarından soru çözüyorlar, kitaplar eski bilgiye göre soru hazırlamış, bütün soruları yanlış yapıyorlar, çift cevaba kalıyorlar. İkna ediyorsunuz, kabul ediyorlar.

Pazar günü bir sınava girdiler, şöyle bir soru geldi: Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir yazım yanlışı yapılmıştır?

A) “Ateş Hırsızları Söylencesi” unutulmaz bir kitaptır.

B) 2007 yılında Türk Dil Kurumunun 75. yılını kutladık.

C) Yontma Taş Devrinden sonra Cilalı Taş Devri gelir.

D) Brüksel lahanası ve Hindistan cevizi aldılar.

E) Biraz ileride İzmir saat kulesi karşınıza çıkacak.

Çocuklar düşündü:

A) Kitap adı özeldir, kelimelerin hepsi büyük harfle başlamak zorundadır, bu tamam.

B) Dikkat! Yeni kurala göre kurum adı da olsa tamlamalara gelen ekler, kesme işaretiyle ayrılmıyordu. Bu da tamam! 

C) Hımmm, kurum adı tamam da tarihi devir adları da acaba özel bir dönem olarak mı sayılacaktı? Hatırlamıyorum. En iyisi şıklardan gidelim. Bu kalsın, soruya devam!

D) Brüksel lahanası denen tür de tek Hindistan cevizi de tek, niye lahananın l’si, ceviz’in c’si küçük? Tür adı diye mi ama milyon tane ceviz ve lahana var, n’apacağız? Devam edeyim bari!

E) İzmir Saat Kulesi dünyada tek kardeşim, hocanın öğrettiğini kullanır, cevap budur derim, olur biter.

Cevap tesadüfen de olsa doğrudur.

Bir gencin bir harfin yazımına bu kadar kafa yorması ne kadar doğrudur peki? Tür adı olmuş, özel olmuş, tek olmuş, çok olmuş... En başından aynı şekilde yazılsalar ve tek tip bilgiye dayalı olarak sorulsalar, ne olur?

Üstelik her yerde bu kadar yanlışı varken...

Ardından hop, yeni kural!

Ne oldu? Noktalı virgül kalktı!

Niye? Zaten sebep bildiren bağlaçlarla aynı görevdeydi, gerek kalmadı ona.

Ne koyacağız bağlacın önüne? Hiçbir şey, bağlaç bağlar yargıları.

Bugüne kadar niye koyduk o zaman? Yıllarca not kırdı öğretmenler ama, fakat, çünkü’den önce noktalı virgül var diye. O eskidendi artık yok.

Peki sınav neye göre sorar bunu? Bilgi yetişir mi? Soruya bakacaksın yavrum, soruya.

Diğer şıklarda bir numara yoksa, cevabı alıp gideceksin.

Çok önemli bir bilgi bu aman ha, yanlış yapma. Bir noktalı virgül, sınavda kaç bin kişiye mal olur bilemezsin.

İnşallah yaparım!

İnşallah!

İşte böyle inşallah ile sınav kazananları maşallah, deyip kutluyoruz.

Asıl kutlama dille bu kadar oynamayı başaranlara!

Kitaplar daha yeni yerini bulmuşken yeni bilgilerle yeni kitapların basılmasına sebep olanlara!

Bilgi kirliliği yaratıp yirmi yıllık bilgileri bir soru yüzünden çöpe atanlara.

Öğrencileri yarış atı yapanlara!

Ya öğretmenler, dün doğru dedikleri, kıyameti kopardıkları, çocukların kafalarına neredeyse kaktıkları bilgileri çöp olunca kime doğru kime yanlış öğretmiş olacaklar.

Zamana uygun iş yaparak en doğruyu mu biliyor olacaklar?

Ne kadar yazık!